TÜrkİye'nİn son 100 yılında büyüklüğü 6 şiddetli ve üstünde tam 56 deprem meydana gelmiştir.. resmi kayıtlara göre de 80 binin üstünde de insanımız kaybedilmiştir.
17.Ağustos.1999 tarihinde meydana gelen Marmara depremi 7,4.. hemen akabinde de 12.Kasım.1999 tarihinde 7,1 şiddetinde vuku bulan Düzce depremleri ile ülkemiz maddi ve manevi anlamda büyük bir yıkım yaşamış, tarihin en büyük felaketlerine maruz kalmıştır.
Ortaya çıkan tablo vahimdir, buna göre;
* 17.480 kişi kaybedildi.. 23.781 kişi yaralandı.
* 96.808 bina yıkıldı.. 231.364 bina hasar aldı.
Bu tablo ülkede ki yapısal sisteminde iflasını gösterdi.
Ölen insanların, yıkılan evlerin yanı sıra başka bir yıkım daha vardır: Ekonomi! Marmara Bölgesi, sanayinin, endüstrinin ana bölgesi, ithalat-ihracat geçişlerinin ana koordinasyon noktası ve buna bağlı depremle beraber kimi zaman tamamen duran kimi zaman ciddi sekteye uğrayan bir ekonomi.
Yedi bölgeli Türkiye'de neredeyse altı bölgeyi besleyen Marmara 45 saniyede sekteye uğrarsa varın ekonomiyi de, geleceği de siz düşünün?
Uzmanlara göre bu felaketlerin faturası 200 milyar tl olarak açıklandı.. tabi ortaya çıkan tablo ise tam bir felaketti ve dramatik sonuçlar doğurdu.
Bu vehametin mali tablosu kadar bir de ülkede uygulanan yapısal olarak çok sağlam ve dayanıklı bilinen betonarme sistemin de resmen iflas ettiğini gösterdi.
Önüne gelenin inşaat yaptığı bir ülkeden ne bekleyebilirdik ki?
***
Her zaman ifade ettik, bu ülkede inşaat sektöründe faaliyeti olan 400 binin üzerinde firma, kişi ve kurum faaliyet gösteriyor.
Tabi bir de arsa sahibi olan insanların bu işe heves etmesini de düşünürsek işin hangi boyutlara vardığını siz düşünün..!
İş döndü dolaştı müteahhidin kârı, mal sahibinin alacağı kat sayısına takıldı kaldı. Kimi bölgelerde “aman bina yenilensin yeter” mantığıyla zaten sıkıntılı olan zeminler hiç önemsenmeden bir değil 2 kat verelim denilerek, kat sayıları artırıldı. Fazla kazanma hırsı gün geçtikçe yapı stoğunu artırdı.
İmar Affı Dönemi...
Kaçakla mücadele yerini “İmar Affına” ya da diğer ismiyle “İmar Barışı”na bıraktı. Başvuran binalarda ki beton sınıfı C15'in altındaysa direkt yıkılacak denildi. Sadece beton sınıfına göre binaların yasallaşmasının önü açıldı. Önümüzde deprem için laboratuvar niteliğinde bir 17.Ağustos örneği varken hâlâ işin betondan, demirden ibaret olduğunu düşünmek ne kadar akla yatkındır?
Bunlar var olan yapılarla ilgili olanlar ya yeni yapılanlar?
Onlardaki tehlikeyi ne yapacağız?
Burada bir tespitte bulunalım.. Van'da geçtiğimiz yıllarda bir deprem yaşandı.. bu binalar yapı denetime tabi olmasına rağmen yerle bir oldu.. devam edelim.
Hâlâ depremden depreme hatırlanırken yer bilimciler, hâlâ prosedür olarak görülürken zemin etüt çalışmaları, kamuda yeterli eleman olmadığı için çoğu yerde hâlâ yerinde kontrol yapılmazken yeni binalar gerçekten sağlıklı mı?
Mühendisler günlerce durumun vahameti üzerine konuştu. Yeni yapılan inşaatın güvenlik önlemleri almadığından tutun da, zemin etütlerinin ne kadar önemli olduğuna; imar affının felakete yol açabileceğine kadar ama maalesef bir ilerleme olmadı.
***
Alman sismolog, Potsdam merkezli Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin (GFZ) uzmanlarından Prof. Dr. Marco Bohnhoff olası Büyük İstanbul Depremi konusunda uyarılarda bulunarak.. bu kapsamda geliştirilen projelerle Marmara bölgesindeki yer hareketlerini anbean izleyen Bohnhoff, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
• İstanbul'da büyük bir deprem yaşanma tehlikesi yüksek. Ve ne yazık ki geçen her gün İstanbul için büyük deprem tehlikesi daha da artıyor. Mesele İstanbul'da bir deprem olup olmayacağı değil, ne zaman olacağı. İstanbul'da beklenen deprem 7 ile 7,4 arasında bir büyüklükte olacak. Depremin nerede olacağını tektonik plaka sınırlarını bildiğimiz için öngörebiliyoruz. İstanbul' dan sadece 20 kilometre uzaklıkta, Marmara Denizi'nde olacak. 7,4 büyüklüğüne ulaşabilecek bir deprem olasılığı yüzde 70.
• Tsunami tehlikesi var ama bu Sumatra ya da Japonya'da tanık olduklarımıza benzemeyecek. Çünkü Türkiye'deki iki levha yatay olarak hareket ediyor, tsunami deniz tabanının dikey olarak yükselmesi veya alçalmasında söz konusu oluyor. Geçmişteki büyük depremlerde de İstanbul Boğazı'nda, 6 metre yüksekliğe ulaşan tsunami dalgaları olduğu hakkında bilgiler mevcut. En önemli konu sismik dalgalar, çünkü asıl bunlar binalar için sorun teşkil edecek.
• Sismik dalgaların algılanmaya başladığı an ile bunların kente ulaşması için geçen süre aslında uyarı için kullanılıyor. Ama ne yazık ki tıpkı Los Angeles' ta olduğu gibi İstanbul için de erken uyarı için koşullar çok kötü. İstanbul için depremin başlaması sarsıntıların yaşanması arasında en fazla 2 ila 6 saniyelik bir süre var. Bu süre en iyi ihtimalle trafik lambalarının kırmızıya dönüştürülmesi, tünel ve köprülerin kapatılması, doğalgaz akışının kesilmesi için kullanılabilir.
• Depremden korunmanın en etkili yolu depreme dayanıklı binalardır. Bu ne yazık ki çok maliyetli. Türkiye'de de güvenli, depreme dayanıklı inşaatlar için yatırım yapılıyor ama tabii bu ne yazık ki hiçbir zaman tam anlamıyla yeterli değil. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi İstanbul bölgesi depreminde de büyük bir deprem olması halinde çok sayıda can kaybı olacaktır. Bizlerin hedefi deprem öncesinde daha fazla önlem alınmasını sağlamak, yaşanacaklara hazırlıklı olmaları için halkın bilgilendirilmesidir.
***
Fayı 7/24 izliyoruz...
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, 1.200 metre derinliğinde, fayın göbeğine kurulan deniz tabanı sismo-metreleriyle 7 gün, 24 saat Marmara'da Denizi'ndeki fayın izlendiğini belirtti. Deprem tehlikesi daha fazla olan, özellikle Marmara Bölgesi'nde olmak üzere Türkiye genelinde 240'ı aşkın sismik istasyonun bulunduğunu söyleyen Özener, "Fay belli, tarihsel depremler var, biriken enerji var. Olası bir depremin ne büyüklükte gerçekleşeceğini bilebiliyoruz. Büyüklüğü 7'nin üstünde bir veya birkaç deprem yaşayabiliriz ama ne zaman olacağını bilemiyoruz. Fayın parçalı yapıdan oluştuğu, bir kısmının sismik olarak daha aktif, bir kısmının daha sessiz ve sakin olduğu, bir kısmının da daha sığ depremler yarattığı, bazı parçaların ise daha derinde depremler yarattığını görürüz. Bilim insanı için 7.2 ile 7.3 arasında deprem olmasının enerji ve bilimsel sonuçları açısından çok büyük bir farkı olabilir" dedi.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, "Bulunduğumuz zamanı fırtına öncesi sessizlik diye algılayabiliriz. Günün birinde kırılacak. Çok fazla dayanacağını da düşünmüyoruz. İstanbul'u depreme hazırlama konusunda önemli şeyler yapıldı" dedi...
***
Haftaya bu konuda devam edelim.