En sevdiğim yazarlardan biri Amin Maalouf, eşsiz eseri Semerkant'ta çok enteresan bir ifade kullanıyor. Gerçi her okuduğumda ben bu satırlara farklı mana yüklerken buluyorum kendimi ama siz de okuyun ve sonra bana bu kez nereden çağrışım yaptığını anlatmak istiyorum size…
Diyor ki Maalouf', “Zamanın iki yüzü var. İki boyutu... Uzunluğunu güneşin seyri belirliyor. Derinliğini ise tutkular...”
***
Cuma akşamı Silivri'de 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Zafer Yürüyüşü düzenlendi… Ardından Atatürk Meydanında Belediye Başkanı Volkan Yılmaz halka seslendi. Konuşmayı bir dinledim, iki dinledim; ‘Vay be…' demekten her defasında kendimi alamadım… Ben alanda yoktum, olanlar Başkan Bey'in sağ, solunda promter falan gördüyseler (ben uzaktan tüm incelemelerimde fark edemedim, yoktu diye düşünüyorum) takdir ve beğeni dozumu bir tık aşağı çekebilirler…
Konuşmanın ayrıntılarını haberinden takip edebilirsiniz ben yeni başkanımız ile ilgili yeni fark ettiklerimi paylaşmayı sürdürmek istiyorum yüksek müsaadenizle…
Adaylık ve seçildiği günden bu yana halka ortalama bir siyasi dille hitap ettiğini izlediğimiz Yılmaz, anlaşılan o ki çok daha fazlasına sahip olduğunu yeri ve zamanı gelince ortaya ziyadesiyle koyabilir.
Ara ara 20 yıl gençleştirilen Devlet Bahçeli'yi dinliyorum hissine bile kapıldım… İfadelerinin satır aralarında adeta, "Beni saçma sapan konularla yormayın... Dava adamıyım ben" haykırışını Yılmaz gerçeklerine gözlerini kapatmayan, kulaklarını tıkamayan, kalbini karartmayan herkes duyabilir...
Başkan Bey çok, hatta fazla mütevazi bir duruş sergiliyor bu da kimi yanlış anlaşılmalara sebebiyet veriyor diye düşünüyorum artık. Bu bir siyasi strateji ise bugüne kadar zararından çok Yılmaz'a faydası dokunduğunu da kabul etmek lazım tabi.
Sakin görüp, sığı sandığı suda birden boyunu aşan derinlik sürprizi ile karşılaşmak en iyi yüzücüyü bile ürpertir. Mevzuyu siyasete uyarlayın ve düşünün...
Uzun lafın kısası; yeni belediye başkanımızın siyasi derinliği hakkındaki gözlem ve hissiyatım Zafer Yürüyüşünden aklımda kalan en etkileyici konu oldu.
Ve kadın seçmenin oyunu boşuna almadığının bir diğer göstergesinden daha söz edebiliriz bugünlük konular arasında… Programlara birlikte, yan yana katılan başkanlarımız da oldu ama eşinin elini bir an bile bırakmayanına yeni şahitlik ediyoruz… “Elimi uzattım, tuttunuz, bırakmayın” derken bir siyasetçi inanın insanlar dönüp onun da nasıl davrandığına bakıyorlar…
‘Aman bunlar duygusal konular siyasetle ne ilgisi var' demeyin… Siyaset bir seçim alanıdır. Karar ve seçim anlarında duygular ile aklın savaşında ise daima duygular kazanır. Şöyle ki; kaybetse de kazanan onlardır... ‘Akıl, mantık galip geldi' denilen durumlar da var tamam da oraya da bakın; mutlaka bir tatsızlık, sevimsizlik, renksizlik, ruhsuzluk ve isteksizlik hakim olur…
***
Söze başladığım alıntıdaki ‘derinlik' ve ‘tutku'lara dair yeterince şey anlattım sanıyorum : ))
ÇELENK TÖRENİ
30 Ağustos resmi çelenk programında Kaymakamlık, Jandarma ve Belediye Başkanı Atatürk Anıtına çelenk sundu.
Yeni siyasi dizayn hedefleri, kan kayıpları tören kıtasında bile kendini gayet net ortaya koydu…
Jandarma ve Belediye Başkanı çelenk sunarken gelen alkış, Başkan Bey'in çelenk sunumu esnasında sırtını Atatürk'e dönmeden geri yerine geçtiği görüntüler kimsenin dikkatinden kaçmamıştır.
Nezaketin en çok parladığı alan siyaset bence… O kadar kıran kırana mücadelenin içinde neleri görüp, neler duyuyoruz ama böyle de incelikler olunca eşsiz bir elmas gibi parlıyor bir yığın çakıl taşı arasında… Fark yaratabilmek çok önemli.
Bora Balcıoğlu'nun geçtiğimiz yıllarda bir törende yere düşen Türk Bayrağını onca protokol üyesi arasında fark edip kalkıp da yerden alması görüntüsünü hatırlayın…
İncelik, nezaket ve zarafetten vazgeçmeyiniz! Onlarla o kadar güzel, özel ve eşsiz oluyorsunuz ki daha azına kendinizi layık görmeyin!