Madde 1 – İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur
Madde 2 – Başkanlık, merkez teşkilatı, taşra teşkilatı ve yurt dışı teşkilatından oluşur. Başkanlık merkez teşkilatı ekli (I) sayılı cetvelde gösterilmiştir.
Madde 3 – Başkanlığın en üst amiri olan Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı temsil eder. Başkan din hizmetlerinin etkin ve verimli sunulması için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar; hizmetlerin düzenlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyip uygulanmasını temin eder; din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar. Başkan, Başkanlığın görev alanına giren konularda meydana gelen gelişmelere ve ihtiyaçlara göre birimlere görev verir.
Bunun gibi daha 38 madde var Diyanet İşleri'nin görevlerinde. Mevzuatı açıp okursanız eğer daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. Bu ara görevini unutmuş sanırım Diyanet İşleri başkanımız Ali Erbaş. Hasta ziyaretlerine başlamış kendisi. Atamızın dünya ya gözlerini kapadığı gün, basına servis edilen fotoğraflar ile gündem oldu Ali Erbaş. Atatürk'e hakaret eden, “keşke yunana galip gelseydi” diyen, başında fes ile kendini din alimi zanneden Kadir Mısıroğlu'na gerçekleştirdiği ziyaret tepki çekmedi. Okuyanlarda bir ‘'yuh‘' etkisi yarattı. Geçmiş unutulmuş, nereden nerelere gelindiği hatırlanmamış, basına yapılan açıklama da işin tuzu biberi olmuş. Diyanet İşleri tarafından “Bahse konu ziyaretin 9 Kasım günü saat 14.30 civarlarında tamamen insani duygular ile yapıldığı” anlatılmış ama gel gelelim fotoğraflar 10 Kasım günü servis edilmiş.
Vatandaş'a şükretmesini öğreten ama milyonluk araçlara binen. Her türlü bütçe faaliyetlerinden yararlanan Diyanet işleri başkanı acaba bu günlere nasıl gelindiğini bilir mi? Pek zannetmiyorum. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yokluktan var olan bir diyanet işleri (ki var olması tamamen Cumhuriyet ve Atatürk sayesindedir) bu gün zevk ve sefa içerisinde yönetilirken, görevi Atatürk'e hakaret edenleri ziyaret etmek değildir. ‘' Keşke yunan galip gelseydi ‘' diyenleri insani olarak ziyaret eden Diyanet İşleri, eğer yunan galip gelseydi ne o makama nede milyonluk araca sahip olabilirdi.
Ülkemde birilerinin bir taraf olmasına, insanların ayrıştırılmasına hep karşı çıkmışımdır, hepte karşı çıkacağım. Ama söz konusu Atatürk olduğun da bu bir taraf veya seçim değildir benim için. Atatürk fikirleri ile verdiği mücadele ile örnek alınması gereken, bize bir ülke bırakan, bağımsızlığımızı armağan eden, dünyanın gıpta ile baktığı gerçek bir liderdir. Bugün 5 vakit ezanı duyabiliyorsan bu topraklarda, 10 Kasım günü saat 9.05 te 1 dakikalık saygı duruşunda bulunduğun adam sayesinde. Birileri tarafını seçmiş ve ben bunu artık görmezden gelemiyorum. Hem de bu taraf öyle bir taraf ki Atatürk'ün zerre adı yok, namı yok, fikirleri yok. Bu kadar yokluk onların elindeyken bizim elimizde kos kocaman bir Atatürk var. Bizler var olduğumuz sürece Atatürk fikirleri ile var olacak, bizlere emanet ettiği Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk'ü yok sayabilirsiniz, onu silmeye çalışabilirsiniz. Yazılarını, resimlerini kaldırabilirsiniz ama fikirlerini ne silebilirsiniz nede yok edebilirsiniz. Bu gün Diyanet İşleri'nin başına gelebilecek Cumhuriyet sevdalısı din adamlarını bu ülke bağrında yetiştirmiştir. İçiniz ve kalbiniz rahat olsun. Mutlu, huzurlu bir hafta dilerim.