Taylan Özgür Köşker

Doğa, İnsan ve İbrahim Çeşmecioğlu

Dünyada yalnız bir insan bile kalsa o dünyada umut var demektir. Bu güzel sözü az önce İbrahim Çeşmecioğlu söyledi.

Onu ilk olarak Ataç Kitabevi'nde görmüştüm. Kitabevinin adı da sanırım yazar Nurullah Ataç'tan esinlenilerek verilmiş. Orada okuldan yeni dönen ve kitabevine uğrayan  gençler olur. Biz okurlar kitaplara bakıp dalmışken, arada yazarlardan, nitelikli metinlerden söz eden bir insan güzel bir ses tonuyla konuşur. Ortada bir masa vardır. Onun önünde kahvesini yudumlarken bunu en doğal haliyle yapar. Özellikle Yaşar Kemal'den çok söz eder. Ne güzeldir ki hala gittiğinizde ona bir anda rastlayabilirsiniz. Şu son günlerde yaşadığımız pandemi sürecinde daha nadir uğradığını düşünsem bile...

Benim ilk kez Yaşar Kemal'le ilgili konuşmaları ilgimi çekmişti. Sonraları Toros dağlarının etekleri ta akdenizden başlar derken İnce Memed'den, Yılanların Öcü derken Fakir Baykurt'tan söz ettiğimizi ve sohbetin, sözün güzel ve yalın bir şekilde uzadıkça uzadığını gördüm. Ve edebiyattan, insan bilincinden, doğadan, şiirden, dostluktan, unutulmuşluklardan yana söyleyecek, konuşacak birçok mesele olduğunu da...

İşte az önce sıcağın ve hüznün iliklerime dek işlediği bir anda telefonum çaldı. Arayan güzel, incelikli ve her şeyden çok doğayla barışık sözlerini duyduğum bir insan... Bir anda üzerimden tüm kara bulutlar gitti.

Sevgili İbrahim Çeşmecioğlu'nun nasıl bir akla ve gönüle sahip olduğunu şu sözlerinden de anlayabilirsiniz. Onun Silivri Belediyesindeki görevini bırakırken söylediği sözcükler yüce gönüllü bir insanın sözcükleridir. Çok etkilendiğim kimi sözleri, yazıları sosyal medyada ya da kitaplarda, konuşmalarda duyduğum, okuduğum anda not defterime yazdığım gibi buraya aktarıyorum,

" Ayrılırken...

Emek güneştir. Tohuma da, suya da, toprağa da hayat verir.

Aranızdan ayrılırken sizlere gülen yüzler, gülen düşünceler ve alabildiğine geniş bir özgürlük bilinci bırakmayı diledim. Benim için çok değerlisiniz, hep öyle kalacaksınız.

Ne yaptıysak birlikte, emekle, iyi niyetle yaptık. Gölgenizde dinlendim, zirvenizden ovaya, denizlere, ormanlara baktım. Çalıştığımız dönemde beni böyle değerli kıldınız ve mutlu ettiniz. Canınıza minnet, ömrünüze bereket değerli kardeşlerim. Ben müdürünüz olmaktan çok ağabeyiniz olarak sizlerle hep gurur duyacağım.

Gönlünüz sözünüzü büyütsün, sesinize gölge olsun. Gözlerinizden öpüyorum. Hakkınızı helal edin..."

Aslında onunla konuştuklarımızı, söyleşilerimizi buraya tüm ayrıntısıyla yazmayı çok isterdim. Onunla konuşurken doğanın sesi kulaklanıza dolar. Bir şahin kanatlarını açmıştır, uçar. Kartallar kanat kanada ta yükseklerde döner. Dağlar aydınlanır, ırmaklar en güzel pırıltısıyla akar.

En güzeli de nedir bilir misiniz? O güzel insanların, o iyi insanların var olduğunu ta iliklerinize dek duyumsarsınız. Bu da sizi mutlu kılar. O eşsiz yazılı metinleri okuyan insan Osman Şahin olur, Karacaoğlan olur, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşı Veli... 

Gorki'den, Çehov'dan, Dostoyevski'den, Steinbeck'ten size bir metin fısıldar. Üstüne de bir türkü mırıldanır...

           

Yatar gül harmanı gibi,

Canımın dermanı gibi,

Her yanında çiçek açmış,

Binboğa ormanı gibi...

 

Nesine yar nesine,

Ölürüm ben sesine,

Bir daha vursa idi,

Nefesim nefesine...

 

Harman Yeri Sürseler,

Oy Sanem...

Yerine Gül Ekseler,

Esmer Gaday Ben Alim...

 

 Evet, umut her zaman vardır...

YORUM YAP