CHP Belediye Meclis Üyesi Abdül Cabbar, kapsamlı bir değerlendirme ile Silivri Belediyesinin 2024 bütçe görüşmelerinde mali performans etmenleri hakkında görüşlerini paylaştı.
Silivri Belediyesi 2024 mali performans ve bütçe görüşmelerinde söz alan CHP Belediye Meclis Üyesi Abdül Cabbar Doğan, kapsamlı bir değerlendirmede bulundu.
“BÜTÇENİN RUTİN İNCELEMESİNİN DIŞINDA BİR KATILIMIMIZ OLDUĞU SÖYLENEMEZ”
Doğan'ın konuşması aynen şu şekilde: “Belediyemiz 2024 Yılı Performans Programı görüşülmek üzere meclisimize sunulmuştur. Bu metnin altında Plan Bütçe Komisyonu üyesi olarak benimde imzam var. Önceki yıllarda olduğu gibi rutinbir işmiş gibi gözükse de, 2024 yılı bütçe gelir giderlerinin Silivri Belediyesi sınırları içinde ne şekilde değerlendirileceğine rehberlik edecek hedeflerin belirlenmesinde bence çok önemli bir belgedir.
Ancak bizler bu bütçenin rutin incelemesinin dışında bir katılımımız olduğu söylenemez. Önceki yıllar da olduğu gibi kopyala yapıştır, bazı kalemlerde artışlar yap, Sayın Başkanın önsözünü ,“bütüncül yaklaşım ve belediyecilik değerlerimiz” diye yirmi maddede tarif edilen bölümleri ekle sonuç öncekinin aynısı. Hatta daha önceki faaliyet raporlarının da nerdeyse tıpkısı.
Oysa isterdik ki,2024 Yılı Performans Programı bürokratların taslak çalışmasından sonra, mahalle muhtarlıklarına, meslek odalarına, yöresel dernek ve STK'lara bilgilendirme ve sunumlar yapılarak görüş ve öneriler çerçevesinde, Sayın Başkanın önsözde dediği gibi “Kaynaklarımızı etkin ve verimli şekilde kullanarak, Silivri halkının mutluluğu, huzuru ve refahıiçin, katılımcılığı, şeffaflığı ve dürüstlüğü ön planda tutan bir yönetim anlayışıyla marka kent Silivri'yi gerçekleştirmenin...”söylemine uygun bir süreçten sonra bu meclise gelebilseydi. Keşke. 2024 yılı bütçe taslağı işte o zaman rutinin dışında halkın bütçesi haline gelmez miydi?
“BÜTÇELER SİLİVRİ HALKI İÇİN YAPILIR AMA İÇİNDE HALKIN SÖZÜ, ÖNERİSİ, ELEŞTİRİSİ YOKTUR”
Herkesin bildiği gibi Silivri Belediyesi 1922'den bu yana bölgemizin en eski belediyelerinden biridir. Belediyeler seçilmişlerin yönettiği ve nasıl yönetilmesi gerektiği özel kanunla belirlenmiştir. Bir şehrin, ortak işlerini, halktan ve genel bütçeden alınan vergileri adil eşit, açık, şeffaf ve denetlenebilir şekilde yönetilmesinde moderatörlük görevi üstlenirler. İşin en basit en anlaşılır yanı budur. Aksi halde ve maalesef belediyeler bir hizmet aracı olmaktan çıkıp, yerel bir kişinin veya grubun egemenlik aracına dönüşmektedir. Ne yazık ki geçmişte de böyleydi şimdide böyle. Bütçeler Silivri halkı için yapılır ama içinde halkın sözü, önerisi, eleştirisi yoktur. Yani katılımcı bütçe hiçbir zaman yapılmaz.
2024 Yılı Performans Programı “Silivri'nin turizm, konut, kültür, sanat, tarım ve hayvancılıktan” bahsetmektedir. Buna bir itirazımız yok. Çünkü daha önce belediye başkanlığı yapmış geriye doğru hemen tüm belediye başkanlarının raporlarında neredeyse birebir aynı ifadeleri görürsünüz. Bu programdada bu başlıklara geniş yer verilmiştir. Ancak uygulamada popülizmin yanında ciddi sorunlar olduğunu ve eşitsizliğin olduğunu izliyoruz. Kamuya ait arazilerin ekilip biçilmesi kuvvetle desteklediğimiz bir konu olmakla birlikte, elde edilen gelirlerin hangi kıstaslara göre dağılması gerektiği programa yansımamıştır. Uygulanan ekonomik kaostandolayı toprağını işleyemez, hayvanına bakamaz duruma düşmüş binlerce küçük çiftçiye bedava tohum, saman ve sılaj dağıtmak,elektriğiolmayan köye buzdolabı dağıtmakla aynıdır.
“ELDEN GELEN ÖVÜN OLMAZ, O DA VAKTİNDE BULUNMAZ”
Ben beklerdim ki,bu programlar da dezavantajlı sosyal gruplardan olan küçük toprak sahiplerini ve küçük üreticileri birleştirerek onları bedavaya alıştırmak yerine, üretime döndürecek teşviklerin yanında ortak kullanımlı tarım araçlarıyla organize etmektir. Tarım Bakanlığı ekilmeyen ve ekip biçmeye kudreti olmayan çiftçilerin topraklarını kiralamak yoluyla üretime kazandırmak ve küçük çiftçilerin kendi mülkleri üzerinde gelir etmenin önünü açacak gibi projeler hazırladığı basına yansıdı. Tam olarak uygulamanın nasıl olacağını bilmemekle birlikte,balık vermek yerine,balık tutmak anlamına gelir ki işin doğrusu da budur. Geçici destekler ise; hani derler ya “elden gelen övün olmaz oda vaktinde bulunmaz” durumudur.
Bahsi geçen “Hayvan Yerleşkesi Projesi”kapsamında küçük üreticiye ortak hayvan barınakları ve besi malzemelerini kendilerinin üreteceğiortamlar sağlamak daha gerçekçi olmaz mı? Bölgemizde tarım ve hayvancılık büyükçiftçilerden oluşan bir azınlığın elinde toplanmış,ister devlet, ister büyükşehir, ister yerel belediyelerin bütün yardım ve destekleri büyük tarım şirketlerinin ve çiftçilerinin kasalarına girmektedir. Belediyelerce dağıtılan çeşitli destekler dönüp dolaşıp büyükçiftçilere yaramaktadır. Belediye yardımlarının ya satıldığı yada tavuk yemi yapıldığı duyumları herkesin malumudur.
“DEZAVANTAJLI GRUPLAR BÜTÇEDE EN AZ PAYA SAHİP”
2024 yılı bütçe taslağında tablo 11:STRATEJİK AMAÇ 5.Tablosunun da “Dezavantajlı toplumsal kesimleri gözetmek, yoksulluğu ortadan kaldıracak tam ve üretken çözümler geliştirmek” gibi bir hedeften bahsedilmektedir. Aslında işin esası budur. Ama raporda dağınık olarak bazı kalemlerde dezavantajlı gruplardan bahsedilsede bütünlüğü içinde kaybolmaktadır. Kimler bu dezavantajlı gruplar?Engelliler, yaşlılar, hasta veuyuşturucu bağımlıları, kimsesiz ve bakıma muhtaç olanlar ve kendine yetemeyen aileler ve çocukları… gibi gruplar farklı başlıklar altında anılsa da bütçedeki payları yüzlerce harcama kalemlerinin yanında yasanın emredici hükmü olmazsa nerdeyse görünmez olacak.En az paya sahip oldukları gözlenmektedir. Bunların toplam bütçe içinde payları yüzde kaçtır doğrusu kamuoyuve bende bilmek isterim.
“BUNU MARKA KENT SİLİVRİ'NİN NERESİNE KOYMALIYIZ?”
Diğer yandan Silivri'mizinen dezavantajlı gruplarından olan teneke evlerde, naylon barakalarda yarı çadır, yarı biriket barınaklarda yaşayan, onlarca Roman ailenin hijyen, çocuk ve kadın sağlığı, temiz su ve gıda, daha da önemlisi eğitim gibi belediyenin görev sorumluğu içinde, hemde anayasal vatandaşolarak temel insan haklarından mahrum bu insanlar için Silivri Dayanışma Platformu ve gönüllü hak savunucuları defalarca Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı makamına heyetler halinde görüşmeler, dilekçelerle konuyu gündeme taşımış olmalarına rağmen geçmişte olduğu gibi 2024 bütçe programında yer bulamamışlardır. Tabi haksızlık etmeyelim sazlı sözlü Roman eğlencesi düzenlemekte bir şeydir. Bu ancak “darbukamdaki nağmelerle eğlenirsin ama yüreğimdeki kök salmış yoksulluğumun, sürekli kanayan yaramı göremezsin” durumundan başka nedir ki? Bunu Marka kent Silivri'nin neresine koymalıyız?
“TOPLUMSAL VE İŞ BARIŞINI KİM BOZUYOR SORUSUNU HER VİCDAN SAHİBİ SORMALIDIR”
Bir diğer dezavantajlı grup ise işçilerdir. Başta belediye çalışanlarımız olmak üzere yüksek enflasyon ve zamlar,daha önce konuştukişçilere hayatı çekilmez hale getirmiştir. 2024 yılı bütçesindeki karşılıkları TÜİK verilerine göre %62,İTO'ya göre %73 olan enflasyon ortamında geçmiş kayıplar bir yana 2024 yılında belediye çalışanlarını kölelik ücretine mahkûm ettiği nerdeyse bu günden ilan etmiştir. Ama iddianız odur ki; “Yoksulluğun kuşaklar arası miras bırakılmasını önleyeceğiz, yerel hizmetlerin zamanında, hızlı, ucuz ve adil bir şekilde sunulduğu” diyorsunuz.Yüksek enflasyon ve zamların tüm toplumu ahtapotun kollarıgibi boğduğu bir ortamda bu nasıl olacak? Belediye çalışanlarını gelecekte yeni iş bırakma ve hak arama derdine düşmelerinin alt yapısını hazırlamak işte budur. Bu nedenle toplumsal ve iş barışını kim bozuyor sorusunu her vicdan sahibi sormalıdır.
“KENTLİLİK, YAPARAK HİZMETLERİN EŞİT ADİL, ADALETLİ DAĞITILMASIYLA MÜMKÜNDÜR”
Yine kentlilik vurgusu elbette çok önemli. Bilindiği gibi Trakya birçok alt üst oluşlara sahne olmuş bir coğrafyadır. Yakın tarihimiz de enönemli tarihsel olaylar Cumhuriyetle birlikte 1924 mübadelesi Silivri'de de büyük dönüşümün tarihidir. Kitlesel gidenler ve kitlesel gelenler. Arkasından 1960'lı yıllardan başlayarak Anadolu iç göçleri ve farklı dönemlerde Bulgaristan, balkanlar,deprem ve mülteci durumlarıgenelde İstanbul, özelde Silivri'de adetleri, gelenekleri, yaşam tarzları, işleri ve çalışma koşulları, giyim kuşamları, inanç değerleri, eğitim, ekonomik ve sosyal farklılıkları gibi çok kültürlü bir şehrin oluşması kaçınılmaz olmuştur.Sözünü ettiğiniz “Gerçek kentliye” dönüşmekten kastınız nedir? Gerçek kentli nasıl olur? Ben Silivri'deki yaşamım boyunca popüler tamamen eğlenceye odaklı Yoğurt Festivallerini saymazsak, benim gibi Silivri'nin çeperlerinde kendi iç dünyasında yokmuş gibi yaşayan, Silivri deyince kale mahallesi ve sahilin anlaşıldığı bir kentte, farklı halk topluluklarına dokunan, onların varlığını görünür kılan, önyargıları öteleyen ve komşularıyla kucaklaşmasını sağlayan, belki de hayatım boyunca sokakta selamlaşmayacağım yöre dernekleri yönetici ve üyeleriyle derin dostluk arkadaşlıkların kurulmasına ve beni Silivrili hissettiren tek proje 2014'te yapılan Demokrasi Platformunun Yöre Dernekleriyle organize ettiği ve dönemin belediyesinin desteklediği Anadolu ve Rumeli Kültürleri Buluşması ve bir hafta süren yerel festivalidir.
Kentlilik, belediye gelir ve imkanlarının yoksul mahallere birazda pozitif ayrımcılık yaparak hizmetlerin eşit adil, adaletli dağıtılmasıyla mümkündür. Meclisimizin görevi de bu adil adaletli dağıtımın denetçisi ve öznesi olmaktır. Bu nedenle merkezden uzak mahallerinde mesela Semizkumlar, eski köylerin bütçeden daha adil pay almasını sağlayacak harcama kalemlerinde aktarmalar yapılması talebimizdir.
“ÇAĞDAŞ İNSAN ÇAĞDAŞ KENTLERDE YETİŞİR”
Sayın Başkan, çağdaş insan çağdaş kentlerde yetişir. Eğer yurttaşlar şehirdeki bireysel ve kamusal işlerini görmek için en basitinde otopark bulamıyorsa, bütün şehir sokakları otoparka dönüşmüşse vatandaşlar otopark bulmak için şehir trafiğini kilitliyor kavga ve tartışmalara sebep oluyorsa orada çağdaş kentlilik değil kaos vardır.
Sayın Başkan, “Değerlerimiz” başlığının 2. Satırında “Devletle Vatandaşı Buluşturan Belediyecilik”ten bahsediyorsunuz. Devlet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünün ortak anayasal bir kuruluşu değil midir? Devlet vatandaş ayrımı ne anlama gelmektedir? Belki de bu gün yaşanan sorunların kaynağı budur. Devlet ayrı, vatandaş ayrı belediye bu ikisini buluşturuyor. Ortaçağda vatandaş devlet içindi. Çünkü devlet hanedan ailelerin elindeydi. Vatandaş devletin hizmetindeydi. Ancak demokrasi çağında devlet vatandaşa hizmet aracına dönüştü. O nedenle “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dendi. Yani devlet ikinci planda hizmet aracına dönüşürken, vatandaş öne çıktı. Devletin bütün organları yurttaşlardan topladıklarını yine vatandaşların refahına dağıtımda, görevleri kanunlarla belirlenmiş görevlilerin organizasyonundan ibaret değil midir? Tersi devletle vatandaş arasında sorun var belediyede onları buluşturmaya kaynaştırmaya çalışıyor şeklinde yorumlara yol açmaz mı?
“DENETLENEMEYEN KURUMLAR ZAMAN İÇİNDE İÇTEN İÇE ÇÜRÜR”
Dürüstlükten bahsediyorsunuz. Dürüstlük hem çok değerli hemde çok izafi bir konudur. Kişiye göre değişir. Ben herkesi ön şartsız dürüst kabul ederim. Burada ben dürüst değilim diyecek biri var mıdır? Dürüstlük tamamen kişiseldir. Kamusal hizmetler dürüstlükler üzerine kurulmaz. Yasalar, demokratik değerler, kabul edilmiş teamüller ve etik değerler vardır. Yasa koyucular ve uygulayıcılar toplumun birliğine dirliğine refahına en mazlum mağdur olandan başlayarak gelir dağıtımında, hizmet paylaşımında adaleti inşa edebiliyorsa orada kimsenin dürüst ve ahlak değerlerine özel vurgu yapılmaz. Buna gerek de yoktur. Ancak bir konu vardır ki kamusal özel ve tüzel kurumların en açık şekilde denetlenebilir olmasıdır. Dürüstlüğün garantisi ve göstergesi budur. Çünkü denetlenemeyen kurumlar zaman içinde içten içe çürür, yozlaşır giderek diktatöryal hal alır. Buda ayrımsız hepimizin felaketine dönüşür. Dünyada örnekleri çoktur.
“BAĞIŞÇILAR BİRİNCİ SINIF VATANDAŞ İTİBARI GÖRÜR, MAKBUL VATANDAŞA DÖNÜŞÜRSE BİZ NE OLURUZ O ZAMAN?”
Öte yandan fili işleyişi toplumsal çıkarlardan çok bireysel çıkar peşinde koşan çıkar çevreleri belediyenin yetki gücünden, özel imtiyaz elde etmek isteyenler her zaman olmuştur, bundan sonrada olacaktır. Bunların zaman zaman belediyelerin finans sıkıntısını fırsata çevirip yasal bir yöntem olan bağış kurumu kullanabiliyorlar. Gönüllü gönülsüz bağışlar hizmet paylaşımında, kurumlar bağışçılarına her zaman öncelik tanırlar. Olmayan işler oluverir. Kamusal hizmet üreten kurumlarda hepimiz defalarca değişik şekilde karşılaşırız. Sade bir vatandaş kapıda bekletilirken bağışçılar müdür odasında kahvesini yudumlar. Bu bağışçılar, en yoksulundan, en zenginine devlet kurumlarına neden özel bağış yaparlar? Çok paraları varsa neden devlete vergi olarak vermezler? Biz bağış yapamayan, kudreti olmayan vatandaşlar bu bağışçılara minnet ve şükran mı borçlu olmalıyız? Bu hizmetler onların sayesinde mi yürüyor? Ya da yürüyecek? O zaman vatandaşlıkeşitlik hukukumuz bozulmaz mı? Ülkenin birliği dirliği bütünlüğünü nasıl koruyacağız. Onların karşısında boyunlarımız eğik mi gezeceğiz? Önlerinde ceket mi düğmelemeliyiz? Bahsettiğiniz kentlilik hukuku nasıl kurulacak? Bağışçılar birinci sınıf vatandaş itibarı görür, makbul vatandaşa dönüşürse biz ne oluruz o zaman? Bu konu çok hassas olduğu kadar da toplumsal geleceğimiz ve demokrasimiz açısından, bağışlar günübirlik kazançmış gibi gözükse de, gelecek açısından vatandaşlık eşitlik hukukunu bozan tehlikeli bir özellik taşıdığı kanaatindeyim. Belki bu başarı gibi görünmesine yol açabilir ama bundan övünç duyulmaz, olsa olsa bir devlet kurumubağışçıların eline düşmüş olur. Buda hepimizi üzer.
“İMKANLARINI DEPREMİN YIKICI FELAKETİNİN ÖNLENMESİNE SEFERBER ETMELİDİR”
Son olarak bir kez daha ısrarla vurgulamalıyım ki;Silivri halkının geliyorum diyen bir depremle can ve mal güvenliği ciddi risk altındadır. Belediye Silivri'ye yapacağı ve tarihe geçeceğine inandığım ve sizi de bizide tarihe yazdıracak proje rutin belediye hizmetlerinin dışında bütün gücünü ve enerjisini, imkanlarınıdepremim yıkıcı felaketinin önlenmesine seferber etmelidir. Zaman daralmaktadır.İddia odurki9000 konutun ağır, orta, hafif risk taşıdığı hemen yanı başımızdayaşanacak felakette, en mükemmel bütçelerin bile hiç birinin bir değeri olmayacaktır. Şubat 2023 depremi bunu bir kez daha acı bir şekilde öğretti.Ama görüyoruz ki depremden öncesi ölüm ve yıkımdan kurtulmak yerine felaketten sonra canlı kalanlara konteynır kentler kuruluyor. 6 Şubat depreminde sağ kalanların yaralarını sarmanın nerdeyse ikinci bir felaket olduğunu yaşayarak öğrendiğimiz halde AFAD deprem sonrasına hazırlanıyor. Bu nedenle bilindik tekrarların tartışılması yerine depremin öncesi için acil sorun olarak çözüm üretilmesi halinde Silivri'nin ortak geleceği açısında yanınızda olacağımızın bilinmesini ister saygılar sunarım.”