İlker Bayrak

Dünyanın Dönüş Hızı Hep Aynı

Kaplumbağa Terbiyecisi… Osman Hamdi Beyin ünlü tablosu...
Evimin salonunda asılı duran Kaplumbağa Terbiyecisi'nin röprodüksiyonuna uzun uzun baktıktan sonra, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bilmem nedendir bu tablo beni çok derinden etkiler. Belki eğitimci olduğum için, belki de çok sabırlı bir insan olduğum içindir, bilemiyorum... Bu tablo ile, başka bir iklimin kapıları açılır adeta; kimilerine sıradan gelebilecek izlerde; derin bir felsefe, bir tahammül gücü, ince bir zekanın izlerine rastlamak çok da zor değil aslında.
Biraz tablodan bahsedelim: Tablonun orijinali Pera Müzesindedir. İki versiyonu vardır.
Belinde sıkı sıkı bir kemerle bağlanmış kırmızı uzun bir giysi giyen sakallı bir adam tablomuzun kahramanıdır. Mavi çinilerle kaplı eşyasız ve bakımsız bir odadadır bu adamcağız, izleyiciye arkası yarı dönük biçimde dikilmektedir. Başına, etrafına gelişigüzel bir yemeni sarılmış ince bir külah da takmış. Adamın ayaklarının dibinde, yerdeki yaprakları yemekte olan kaplumbağalar var. Bursa'da, Yeşil Camii'nin üst katında bulunan odanın duvarlarındaki sıvalar ve çiniler yer yer dökülmüş. Tablonun tek ışık kaynağı adamın önündeki alçak pencere... Ellerini arkasına kavuşturmuş olan adam bir ney tutmakta... Sırtında bir nakkare asılı ve buna bağlı bir mızrap boynundan aşağıya sarkıyor.
Tabloya dair resim sanatı eleştirmenleri onlarca yorum yapmışlar, yapıyorlar. Müşterek kanaatleri ki bence de öyle; düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini yapmaktadır. Yorumlara göre, terbiyeci Osman Hamdi Beydir. Osman Hamdi Bey, Osmanlı Toplumunda Sanat Okulu ve Müze açmaya girişmiş bir Osmanlı aydınıdır. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. İstanbul Arkeoloji Müzesinin 30 yıla yakın bir süre müdürlüğünü yapmış ve müzeye değer katmıştır. Çağdaş Türk Müzeciliğinin kurucularından kabul edilir. Bazı eleştirmenlerimize göre, Osmanlı Toplumunda değişime direnenler karşısında Osman Hamdi Bey kendi ruh halini bu resimde yansıtmıştır. Halkı eğitme çabaları olarak da görenler vardır bu tabloyu. 19. yüzyıl Osmanlı Toplumunu düşünerek yapılan yorumlar bunlar tabi...
Osman Hamdi Beyin ilham kaynağı nedir? Nerden çıktı kaplumbağalar? Düşünmeden edemiyor değil mi insan? Çok alışık olduğumuz bir durum değil, kaplumbağaların terbiyesi. İnsanın aklına hemen, eskiden böyle bir meslek mi vardı acaba diye de gelebilir. Bu konuda iki referans var aslında: Osman Hamdi Bey'in Paris'teyken sokaklarda dolaştığını gördüğü, Charles Baudelaire'in Modern Hayatın Ressamı kitabında da bahsi geçen kaplumbağalar… Bir görüşe göre de Osman Hamdi Bey, Tour du Monde isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. Sebebi, esin kaynağı ne olursa olsun, sonuçta bu güzel tablo ortaya çıkmış.
Bu tablo bende daha farklı ve derin duygular uyandırıyor. Kaplumbağaların eğitilme işi, tam bir sabır işi tabi... Mümkün olacak bir iş değil sanki. Belki de imkânsızdır... Bu sembol o kadar ustaca kullanılmış ki, bence bir yerme, eleştiri amacı yok; bir mesaj değeri taşıyor. Resim benim nazarımda, eğitimde sabırlı olmak gerektiğini ifade ediyor. Bir eğitimci olarak ben tablodan kendime göre bu mesajı çıkarıyorum. Bu mesajdan dolayı tabloyu çok seviyorum. Bir resme bakarken, bir şiiri okurken, bir besteyi dinlerken sizde uyandırdığı duygular ve düşünceler...
Tabloda sabırlı bir öğretmen görüyorum ben. Çok çok ağır ilerleyen talebeler... Eğitimin bir sabır işi olduğu gerçeği...
Osman Hamdi Bey, kaplumbağaları bile eğitmeyi imkânsız görmemişken, insanı eğiten biz eğitimciler için de eğitimde imkânsızlık ve sabırsızlık kavramı olmamalı diyorum. Bana bir eğitimci olarak sabırlı olmam gerektiğini her defasında en ince, en hassas en estetik şekilde anlattığı için bu tabloyu çok ama çok seviyorum. Okuluma öğrencilerime giderken, bu tabloya bakıyorum. Her baktığımda sabır ve zaman noktasında tekrar tazelendiğimi hissediyorum.
21. Yüzyıl bilimsel ve teknolojik açıdan birçok ilerlemelere sahne oldu. Bir yerden bir yere gitmek, uzaktaki biriyle görüşmek, konuşmak hızlandı. Hız kavramı, araçların sürat gücünün yanı sıra internet kavramı ile anılır oldu. Çok hızlı olmadığı için GSM operatörlerimizi bile değiştirir olduk. Çabukluk bizim için önemli oldu. Hemen giden araçlara bindik; hemen pişen, hazır olan yemekleri yemeye başladık. Bir fabrika gibi yaşamaya, koşuşturmaya başladık. Doğamız gereği uzun sure koşamadık. Hıza şartlanmış olduğumuz için, uzun sure koşunca nefesimiz kesildi, ya tamamen durmak zorunda kaldık ya da doğamızı hıza bir nevi uydurup koşuşturmaya başladık.
Evet, koşuşturuyoruz. Çünkü hıza, hızlı olmamız gerektiğine biraz şartlandık. İşte tam da bu noktada; Kaplumbağa Terbiyecisi, bu hız girdabından beni adeta kolumdan hızla tutup çeker gibi çıkarıyor. Bana eğitimin en temel kurallarını yeniden, yeniden, yeniden… hatırlatıyor.
Hızı ve hazır bulunuşluğu hangi seviyede olursa, olsun her çocuk, (birey) adım adım ilerler. Öğretmen dünyanın en sabırlı insanı olmalıdır. Bütün sabrımızı öğrencilerimiz için kullanmalıyız. Kaplumbağa hızında bile ilerleseler ki asla bu kadar yavaş olmayacaklardır, sabırlı olmalıyız. Beklemeliyiz. Eğitim, çiçek yetiştirmek gibidir, deriz ya hep. Nasıl ki büyümeleri, açmaları için zamana ve sabra ihtiyaç var, öğrenmek ve öğretmek için de zamana ve sabra ihtiyacımız var.
Yenilikçi öğrenme araçlarını takip ederken, aslında biz öğretmenler de her birimiz birer öğrenciyiz. Bir anıyla devam etmek istiyorum.
Bir üniversitemizde bir Tübitak projesi dolayısıyla bulunuyorum. Hava da bir sıcak. Haziran Ayı, malum. Üniversitenin hocalarından bir Doç. Dr. bize Unity programını anlatıyor. Birkaç arkadaşımla İstanbul'dan bu eğitime katılmışız. Utanarak söyleyeceğim, biraz da yaş seviyemiz grubun yaş seviyesinin üstünde mi kalıyordur nedir? Aslında tam olarak şöyle dersek daha güzel olacak: grubumuzun yaş ortalaması, bizim sayemizde artıyor. Hocamız da çok güzel anlatıyor doğrusu. Ama zor bir program belli. Detaylar var, programcılık bilgisi var. Sınırlı zamanda büyük bir konunun anlatılması gerekiyor olmalı, epeyce hızlı anlatıyor. Kim bilir belki de bize öyle geliyordur. Ama ders akışı hızlandı şimdi. Hızlandıkça, ilgimiz dağılmaya, hatta kendi aramızda konuşmaya, konuştukça konuyu kaçırmaya bile başladık. Konuyu kaçırdıkça da biz bunu öğrenemeyiz duygusuna kapıldık. Tıpkı sınıfımızdaki öğrenciler gibi olduk. Hiçbir farkımız yoktu öğrencilerimizden. Öğrenme hızımız aşılınca, biz dersten kopmaya başladık. Öğrenende de sabır kalmadı. Kendi aramızda konuştuğumuz için öğretende de…
Teknolojiyi, eğitim için kullanırken, öğrenciyi hızlandırmakta değil; öğrencinin kendi hızına göre öğrenmesini sağlamakta kullanmalıyız. Kaplumbağa Terbiyecisi kadar sabırlı olmayı, bütün öğrencilerimizi kucaklamayı unutmayalım. Hızlı olmaya çalışmak, bizleri sabırsız yapmasın.
Gözden kaçırmamamız gereken son bir husus var:
Bilgi ve iletişim teknolojileri ile haberleşme vs. başta olmak üzere dünya, birçok alanda hızlanıyor, bu doğru; lakin unutmayın Dünyanın dönüş hızı hep aynı kalıyor.
Çocuk zamanla ve sabırla eğitilir, öğretilir.
Hoşça Kalın.

YORUM YAP