Aklımız yerine, daha çok duygularımızla hareket ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Lakin yine de "Bu günler de geçecek” diyorum. Çünkü biliyorum ki biz yeterli deneyime sahibiz.
***
Neyse Silivri’de Eylül ayı Belediye Meclis çalışmalarının ilki geçtiğimiz Pazartesi günü yapıldı. Gündemin çok maddesi Cuma günü görüşülmek üzere ilgili komisyonlara havale edildi. Ama gündeme geçmeden önce toplantı açılır açılmaz. Dağlıca’daki şehitler için saygı duruşu yapıldı.
Toplantıyı yöneten Başkan Özcan Işıklar, kısa bir konuşmanın ardından "Bu gibi günlerin bir daha yaşanmaması” temennisinde bulundu.
***
Her tarafta olduğu gibi Silivri’de, hafta boyu şehit cenazeleri üzerine hareketliydi.
Her gün bir grup terörü lanetledi.
Sokaklar adeta insan seliydi.
Bayrağını alan soluğu sokakta almıştı.
Ve hiçbir olaya meydan vermeden, kışkırtmalara kapılmadan, protestolar tamamlandı.
***
Bu arada AKP Silivri İlçe Yönetimi nihayet belli oldu. Rıfat Kutlu’nun listesi resmen açıklandı. Öyle beklenmeyen isimler yok. Neredeyse, tamamı tahmin edilenler.
Bu kadar isabetin nedeni. Herkes biliyor ki atamayı yapan irade, atamayı yapmadan önce parti içinde var olan guruplarla "istişare” yapar, sonrasında duruma göre dengeleri oluşturur, sonra atamayı yapar.
O nedenle kimse sürpriz beklenmiyordu.
Öyle de oldu nitekim.
***
Hafta içinde CHP’nin kuruluşunun 92. yıldönümü kutlandı. Kutlama, her zamankinden farklıydı. Nedeni ülke genelinde gelişen olaylar ve bu duruma karşı Parti Genel Merkezinin, ilçelere gönderdiği uyarı genelge.
Bu arada yine hafta içinde İstanbul, İl Başkanı ve yanında yardımcısı ile birlikte hafta içinde Silivri’ye gelmiş ve dönmüş. İl Başkanın geleceğinden, İlçe yönetiminin dışında kimsenin haberi yokmuş. İl Başkanı haber verilmemesini özellikle istemiş. Gelmiş, gitmiş ama. Elleri doluymuş. Merak ettim, sordum. Ellerindekiler dosyalarmış; son 7 Haziran seçimleri sonrası, İl Başkanlığının yaptığı çalışmalarmış. Ve ilçe yöneticilerine 1 Kasım seçimleri ile ilgili gerekli talimatı vermiş. Kısaca CHP, 1 Kasım seçimleri için "start” vermiş.
***
Cuma günü haftanın son iş günü. Silivri Belediye Meclisinin, Eylül ayı çalışmalarının ikinci toplantısı yapıldı. Gündemi her zamankinden daha yüklüydü. Ne var ki tamamı oy birliği ile meclisten geçti.
***
Bu arada her gün taşınan şehit cenazeleri veya sonrasında, yapılan protestoları PROVOKE eden bazı grupların bu hareketlerini boşa çıkarmak adına parti üyelerini uyaran ve dikkatli olma uyarısı yapan, MHP Silivri İlçe Başkanlığını kutlamak istiyorum.
Ve samimi söylüyorum.
Her partinin aynı uyarıyı yapmasından yanayım.
İçimizin karardığı bu günlerde, sokakların savaş alanına dönmemesi için ortamı yumuşatıcı sözlere ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
***
Bu günler de geçecek.
İnanın bunu başaracağız…
Ve güzel günlere ereceğiz…
YAŞADIĞIM MEKAN
Burası Silivri. İkamet ettiğim yerle sahil arasında epeyce bir mesafe var. Yürümek hoşuma gittiği için her sabah sahile yürü-yerek giderim. Giderken aklımdan bin türlü şey geçer. Mesela üç beş ay öncesine kadar var olan bölünme korkularının artık son bulduğunu düşünmeye başlamış. Hem yürüyüp hem kendi kendime konuşmaya başlamıştım. Güzel günler göreceğimiz günler yakın, demiştim. Hem de Cumhurbaşkanımızın o tahrik edici konuşmalarına rağmen.
Arada bir tarafların önde gelenlerinin ağızlarından "Bu dağlardan artık silah sesi değil, kuş sesi gelecek, ovalarında kuzu sesleri duyacaksınız” laflarını duymaya başlamıştım. İşte bu "Oh be” diyordum. Etrafımda da bu rahatlamayı görüyordum. Gerçekten güzel bir hayaldi.
Bazıları o görüntülerden hoşlanmasa, hatta öfkelense bile "Nevroz” kutlamalarında gördüğümüz o coşku, bu günkü gibi gözümün önünde. Ne güzel gündü o günler. Ardından karşılıklı "Artık analar ağlamayacak” söylemleri.
İnsanı cesaretlendirici söylemlerdi.
O günlerde akşamdan Cumhurbaşkanımızın o tahrik edici sözlerini duyunca gerilmiş olsam bile sabah haberlerinde "Analar ağlamayacak” mesajını duyunca, tekrardan var olan o sorunun çözümüne yaklaşıldığına dair umutlarımı yeşeriyordu.
***
Tekrar başa dönersem havada, yağmur, kar yoksa sahile yürüyerek giderim. Yürümediğim olmuyor değil, oluyor. Akşamları çoğu zaman, minibüsle çıkarım. Hala aynı şekilde yürüyorum. Yürürken de düşünüyorum. Ve yaşadığım mekânın özelliğinden olsa gerek.
Yarınlar için umutluyum.
KURBAN MESELESİ
"Kurban Bayramı…”
Bayramı duyunca sevinmek lazım, değil mi? Ama benim aklıma. Hayvanlar gelir ve sevinemem. Kişinin, o besleyip büyüttüğü hayvanı nasıl kesebildiğini düşünürüm hep.
Hatta televizyon haberlerinde gördüğüm elinde satırla hayvanları kovalayanlar gözümün önüne gelir. Ve moralim bozulur.
Sonra kendi, kendime "kurbanlık yetiştirmek” veya "almak, satmak” bir iş ve "kişinin inancı gereği gerçekleştirdiği bir eylem” derim. Ve rahatlarım…
GENEL SİYASET
Son günlerin, son ayların hatta son yılların en büyük katliamı Dağlıca katliamıdır.
Medyada; "Yine alçak pusu…”, "Hainler yine saldırdı…”, "Yine şehit acısı…", Bir gün sonra. Iğdır’da (13) polis katlediliyor.
Peş peşe iki gün. İktidar Partisinin Milletvekili ile yandaşlarının başarıyla tamamladıkları, ülkenin her yanından izlediğimiz görüntüleriyle ve tarihi ikinci MADIMAK VAKASI olarak geçmesine ramak kalan Hürriyet Gazetesi baskını.
Ve, yine tarihe geçecek kameralar önünde, polisin yanında, tehditler savuran başında AKP Milletvekili olan bir kişinin başında bulunduğu topluluktan tek tutuklanan olmaması.
***
Dağlıca olayında katledilenlerin sayıları önemli tabi ama olayların bütünü de çok, çok önemli… Bence olayların geldiği en tehlikeli nokta bu Hürriyet Gazetesi’nin basılması olayı. Ulusal Medyanın verdiği görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla, baskının organize edeni ve öncülük edenleri bizzat iktidarda olan AKP’nin önde gelenleri. İnanın insan dehşet içinde kalıyor. Ve, ürküyorum.
***
Hürriyet Gazetesi olayına geri dönecek olursak. Olayın baş aktörleri AKP Gençlik Kolu Başkanı, AKP milletvekili. Ve halen Milletvekili olan ve tehditler savuran zat, halen Cumhurbaşkanımız olan ve AKP’nin kurucu Genel Başkanı R.Tayyip Erdoğan’ın oğlunun sınıf arkadaşıymış.
Evet iktidardaki bir siyasi partinin Milletvekili. Ve bu parti tam (13) yıldır iktidarda. Hem de tek başına. Ki o parti gelinen noktada Devleti tamamen ele geçirmiş.
Müsteşarlardan, en altta görevli devlet memuruna kadar tümünü AKP’li olmasına gayret etmiş. Ve, başarmış.
Bu partinin adamları kışın karların aylarca kalkmadığı dağlarda yaşayan vahşi hayvanların açlıktan şehre inmesi benzeri bir biçimde, medya mahallesinde Türkiye’nin Amiral gemisi kabul edilen bir Gazeteye saldırıyorlar. Diğer gazetelere ne yapmazlar, siz düşünün.
***
Ayni günlerde dediğim gibi ayni saatlerde henüz Dağlıca’da yaşamını yitirenlerin cenazeleri kaldırılması tamamlanmadı. Ne olup, ne bittiği üzerine bir sürü yorumlar yapılırken internete Iğdır’da (13) Polis şehit haberi düştü.
Sözün bittiği yerdeyiz. Lakin yine de bu günlerde geçecek diyorum.
BİR ÖNERİ
Hafta içinde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çay Bahçesinde asılı bir pankart gördüm. Üzerinde "DAHA TEMİZ BİR SİLİVRİ” yazıyordu. Sordum bu Derneğin başlattığı bir kampanyaymış. Karar daha sonra Silivri Çevre Derneğine de iletilmiş.
***
Böyle bir eylem düşüncesi güzel. Ama çalışma demek, bir iki yere pankart asmak, üç beş kişinin bir araya gelip, yan yana şehrin belli bir yerinde (100-150 ) metre yürümesi demek değildir.
Bu demektir ki böyle olmaz.
Bal gibi olur da "cürmü kadar”etkisi olur…
O nedenle derim ki; böyle bir eylem öncesinde, ilk olarak Silivri Çevre Derneği’nin kapısı çalınmalıydı, nedeni Çevre konusu, ilk onun çalışma alanına giriyor. Sonra Balıkçılar Derneği’nin kapısı çalınmalıydı. Artı Esnaflar Derneği’nin…
Sonra birlikte bir masa etrafında "Nasıl bir eylem?” kararı alınmalıydı. Sonra da "Hayata, nasıl geçer?” tartışılmalıydı.
Yanlış anlaşılmasın bu bir öneri.
BENDEN SÖYLEMESİ
Yine seçim. Yine, oyumuzu istemek için Mahallelere gelecekler. Bu çok normal. Olması gereken bu… Lakin bizim de "Tapu ve Ecrimisil meselemizi onlara hatırlatma” hakkımız var. Onların mazeretini dinlemek zorunda değiliz. Çünkü bir parti tam (13) yıldır tek başına iktidarda idi. Sorun olduğu gibi duruyor.
Ayni parti yine ”Tek başına iktidar” isteyecek bizden. Ve temsilcileri unuttuk zannedip utanmadan, sıkılmadan. "Bakın, şunu yaptık, bunu yaptık” deyip öğünecekler. Ona karşılık bizlerin de "Arkadaş yalan söylüyorsun” deme hakkımız var.
***
Demem bahsettiğim temsilciler Mahallenize (köyünüze) gelmişler, pişkin, pişkin "yapacağız, edeceğiz” diyorlar. Bizim de "(13) yıldır, neden TAPU ve ECRİMİSİL sorunumuzu çözmediniz söyler misiniz?” deme hakkımız var…
Hatta bizleri "balık hafızalı” görüp, başka, başka konulardan bahsetmeye kalktığında, meseleyi boğuntuya getirmeye çalıştığını, fark eder etmez "tıraşı bırak” deyip kahvehaneyi boşaltma hakkımız var.
Benden söylemesi…