Adliyemiz eski binasındayken bir gün duruşma sıramı bekliyordum. Yanımda bir anne kız da muhtemelen aynı beklenti içindeyken koridorun başında bir adamı gördüler. Kız annesine, eski patronu olduğunu söyleyerek, “Üçkağıtçının tekidir. Kim bilir ne yolsuzluk yaptı da mahkemeye düştü” deyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Dönemin AKP Gençlik Kolu Başkanı, görevden alınınca İlçe Başkanı hakkında bir demeç vermişti. Adliye koridorunda olma sebebim gazetenin yazı işleri müdürü olmamdı. Günümüzde siyasetçilerin karşı karşıya kaldığı eleştirilere bakınca gülüyorum beni adliye koridoruyla tanıştıran olaya. Beraat ettik tabi yıllar süren dava sonucunda.
Gazetecilerin eleştirirken gösterdiği bonkörlüğü, eleştirilirken sergileyemediğini yaşayarak öğrendim. Kendimi de bu kategoride değerlendirdiğimi daha önce yazmıştım.
Neyse konumuz bu değil… Nedir peki? Hakkınızda şikayet olabilir, yargılanabilir ve tutuklanabilirsiniz de ama suçlu olduğunuz bu süreçte kesinleşen hakim kararı ve hatta bir üst mahkemeye itiraz sonucunuza bağlıdır.
Bunu bana düşündüren Özcan Işıklar’ın yaşadığı son olay değil. Mahkeme kararı kesinleşmeden hatta dava dahi açılmadan örneğin geçtiğimiz dönem Namık Öndeş’in masum olduğuna inandığımı yazdığımı hatırlayanlarınız vardır. Tıpkı Kipa olayının Hüseyin Turan ve Metin Karakaş’ı aştığını savunduğum gibi. Aynı şeyi Safahat, Seymen Villaları konusunda iddia edemem. Yargı masum dese bile vicdanen benim gözümde aklanmaları çok zor.
Işıklar suçlanırken, konuyu geçmiş yöneticilere getirmek bugün yaşananları hafifletmek için değil. Kamuda görev yapıyor olmak sizi şikayet edilmeyen, yargılanmayan konumuna sokmaz. Haksızlığa uğradığını düşünen herkes yargı yoluyla bunun hesabını sorabilir. Bu hepimizin sahip olduğu ve ne zaman ihtiyaç duyacağımız belli olmayan, temel ve saygı duymamız gereken bir haktır.
Devamı 29 Aralık 2010 tarihli Hürhaber Gazetesi'nde