1999 senesiydi. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea ile oynayacaktı. Sarı-kırmızılı takıma beraberlik bile yetiyordu. Ama olmadı. Galatasaray, Chesea'den tam beş gol yedi ve UEFA Ligine kaldı.
Ama o zaman Galatasaray'ın bu UEFA Liginde İspanyol, Alman, İngiliz rakiplerini devirip şampiyonluğa ulaşacağını kim tahmin edebilirdi ki! Edemezdi tabii ki...
Galatasaray finalde Arsene Wenger'in takımı Arsenal'i penaltılarla geçip kupaya adını yazdırdı. Bu unvan bugün bile hiçbir Türk kulübü tarafından 'egale' edilmedi. Hala edilmesi bekleniyor.
Türk futbolu aşama aşama Avrupa yolunda ilerlemeye çalışırken aklıma benim de aralarında bulunduğum ve Galatasaray'ın Alman teknik direktörü Jupp Derwall'ın medya tercümanlığını yaptığım günler aklıma geliyor.
Türk Milli takımının İngiliz Milli takımından sekizli goller yediği yıllarda Derwall, Türk futboluna birçok yenilikler getirmişti. Önce takım disiplini sağlanmış sonra teknik ve taktik beceriler yükseltilmeye çalışılmıştı.
Galatasaray bu şekilde gün geçtikçe Avrupa'da irtifa kazanırken uluslararası arenada yarı final kapısına kadar gelmişti. O zamana kadar hiçbir Türk kulübü bu seviyeye ulaşmamıştı.
Monaco galibiyetleri ve Werder Bremen önünde son dakikada kaybedilen tur şansı hemen gelecekteki UEFA kupasının habercisiydi.
Neyse bunlar hep geride kaldı. Şimdiki nesil maalesef bunların hiçbirinden pek haberi yok ve öğrenme konusunda da pek bir çaba harcamıyor. Ben üniversitede derslerimde bazen 1939-1945 Almanya'dan Adolf Hitler'den ve Müttefik kuvvetlerden daha sonra da Gürcü asıllı Stalin'den bir şeyler anlattığımda onlara şunu söylüyorum:
-İnsanoğlu merak ettiği ve öğrendiği sürece bir şeyler kazanır. Yoksa amaçsız-hedefsiz-plansız bir hayat boş bir tenekeye benzer.
Perşembe akşamı Fenerbahçe ile Galatasaray Avrupa Liginde play-off maçları oynadılar. Fenerbahçe iyi bir oyunla Anderlecht'i farklı bir skorla yerle bir etti. Galatasaray çok eksik bir kadro ile sahaya çıktı.
Bu eksiklik sonuç ile bağdaştırılamaz. Herkes 11-11 oynuyor. Ama Galatasaray oyunu berabere durumuna getirdikten sonra Kaan'ın oyundan atılmasıyla renk değişti.
Az Alkmaar genç bir takım. Oyuncuların çoğu isimsiz. Ama siz iyi futbolcular alıyorsunuz ama oynatamıyorsunuz. Ya da oynayanlar bir işe yaramıyor.
Berkan'ın sıkı takip ediyorum. Çok iyi çocuk olabilir ama Galatasaray'ın oyuncusu değil.
Muslera'ya bir çift lafım var. Yahu 14 senede kaç penaltı kurtardın acaba? Bir insanın altıncı hissi bu kadar zayıf olur mu?
Abdülkerim dışındakileri kaldır at.
Sara daha kendini bulmamış. Cuesta henüz formaya bile alışmamış.
Sallai fena değil. Morata'ını çabası boşa.
İşte böyle boşluklar içinde bir Galatasaray izledik. Rize maçı... Ardından Alkmaar rövanşı. Sonra da malum maç.
1976 yılından beri Galatasaray kulübünün içindeyim. Neler gördüm neler...
Bu kulüp başkanını bile bir haftada değiştirir. Takımını 15 günde...
Hocamıza da bir çift lafım var:
-Hocam, sen tecrübeli bir eğiticisin. Bu düşüşler her zaman olur. Ama ne kadar az hasarlı atlatırsan seni zirvede götürür. Yok, tersi olursa Galatasaray camiası iki dakikada 'selamı' keser.
Aman hocam aman!
Hoşça kalın