Mantıktan uzaklaşıp tartıp biçmeden bazen duygularımıza yenilip tuzaklara düşeriz. Yapabileceklerimizi bile kestirip atarak yapamayacağımıza kesin kanaat getirip elimizi eteğimizi çekeriz. İşte böyle durumlarda aslında şöyle bir durup silkelenmek gerek. Kendimizi şöyle bir gözden geçirip neden yapmadığımızı, yapamadığımızı, vazgeçişimizi, gücümüzü ve sabrımızı inceleyip, sorgulamamız gerekir.
Eğer bu yolu tercih etmezsek, öteki seçenek çok basit. Taşkın bir suya kendimizi bırakırcasına, kontrolü elden kaçırmış, bir bilinmeze doğru sürüklenebiliriz. Sonucu bizim için pek hayırlı olmaz. Eminim ki hiç birimiz böyle bir şey istemez. Bu bir nevi tuzağa bile bile düşmek gibi bir şey.
Oysa her şey elimizde. Kontrol bizde. Duygusal tuzaklar kendimize söylediğimiz yalanlardan oluşur. Psikologlar böyle yorumluyor. Bu tuzaklar bazen yanılgıdan doğar, bazen bize aşılanır. Sorgulamayı öğrenir ve sürekli uygularsak yanılgıya düşmemiz imkansızlaşır, bununla da kalmaz dışarıdan bize aşılanmasına izin vermeyiz. Bunun doğruluğunu anlayacak ve ölçebilecek tecrübeyi kazanmış oluruz.
Diyelim ki kararlarımızı ve hareketlerimizi şekillendirirken duygularımız düşüncelerimize baskın çıktı. Unutmayalım ki bu durumda zekamız da hiçbir işe yaramaz. Duygularımızı bastırmak değil ama mutlaka kontrol altına almalıyız, çünkü ancak bu şekilde doğru kararlar verebiliriz. Hatta bu kontrol onları belli bir amaç doğrultusunda harekete geçirmek olabilir. Duygularını bastırmayıp, uygun ve olumlu bir şekilde harekete geçiren insanlar bedensel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı olduğunu yapılan araştırmalar da gösteriyor.
Duygusal tuzaklardan kurtulmanın yolu bazı unsurlardan da geçiyor. Bunlar; duygu yoğunluğu, kaygı düzeyi, ümit, iyimserlik, motivasyon ve konsantrasyon. İyi ayarlanmış dozlarda hepsine ihtiyacımız var.