Sevginar Sali

Ego...

“Bir Zen üstadı sokak boyunca yürürken başına böyle bir şey gelmiş; bir adam koşarak gelmiş ve sert bir şekilde ona vurmuş. Üstat yere düşmüş. Ayağa kalkmış ve önceden yürüdüğü yönde, geriye bile dönüp bakmadan tekrar yürümeye başlamış. Yanında bir öğrencisi varmış. Şoka uğramış. "Bu adam da kim? Bu nedir? Böyle birileri yaşıyorken, herhangi birisi gelip sizi öldürebilir. Ve siz adamın kim olduğunu, bunu neden yaptığını merak edip dönüp bakmadınız bile" demiş. Üstat da, "Bu onun sorunu, benim değil" demiş.

Siz aydınlanmış birisiyle çatışabilirsiniz, ama bu sizin sorununuzdur, onun değil. Ve bu çatışmada incinirseniz o da sizin kendi sorununuzdur. O sizi incitemez. Bu bir duvarı yumruklamak gibidir canınız yanacaktır ama duvar değildir sizi inciten.

Ego sürekli problem peşinde koşar. Neden? Çünkü kimse size ilgi göstermezse, ego acıkmış hisseder. O ilgi ile yaşar. Dolayısıyla, birisi size kızgın ve sizinle kavga ediyorsa, bu bile iyidir, çünkü en azından ilgisi üzerinizdedir. Eğer birisi severse, iyidir. Eğer kimse sizi sevmiyorsa, o zaman kızgınlık bile iyi olacak. En azında ilgi üzerinizde olacak. Fakat, kimse size hiç bir ilgi göstermezse, kimse sizin önemli birisi olduğunuzu düşünmezse, o zaman egonuzu nasıl besleyeceksiniz? Diğerlerinin ilgisine ihtiyaç vardır.
Milyonlarca şekilde insanların ilgisini çekersiniz; belli bir tarzda giyinirsiniz, güzel görünmeye çalışırsınız, çok kibar olursunuz, roller edinirsiniz, değişirsiniz. Ne tür koşulların geçerli olduğunu sezinlediğinizde, hemen insanların size ilgi göstereceği yönde değişiverirsiniz. Bu çok derinden bir dilenciliktir. Gerçek bir dilenci; ilgi arayan ve talep eden kişidir. Ve gerçek ‘imparator' da kendi içinde yaşayandır; onun kendi merkezi vardır, başka kimseye bağımlı değildir.
Ya siz; şayet eşiniz kaçar, sizi boşar, dağılırsınız - çünkü o size ilgi gösteriyordu, özen gösteriyor, seviyor, etrafınızda dolaşıyor, sizin kendinizi birisi olarak hissetmenize yardım ediyordu. Tüm ‘imparatorluğunuz' kayboldu, siz dağılıverdiniz. İntihar etmeyi bile düşünmeye başlarsınız. Çünkü kendinize ait bir merkeziniz yok. Karınız size merkezi veriyordu; kocanız size merkezi veriyordu.

İnsanlar bu şekilde varolurlar. Böylelikle insanlar başkalarına bağımlı hale gelir. O çok derinden bir köleliktir. Ego bir köle olmak zorundadır... O başkalarına bağımlıdır. Ve sadece egosu olmayan kişi ilk defa olarak efendidir; artık o bir köle değildir. Bunu anlamaya çalışın. Ve egoyu kendi içinizde aramaya başlayın, başkalarında değil, bu sizin işiniz değildir.

Kendinizin ne zaman mutsuz hissedecek olursanız hemen gözlerinizi kapayın bu mutsuzluğun nereden gelmekte olduğunu bulmaya çalışın ve her seferinde göreceksiniz ki, sahte merkeziniz başka biriyle çatışmakta. Siz bir şey umdunuz ve gerçekleşmedi. Siz bir şey beklediniz ve tam tersi oldu - egonuz sarsıldı, mutsuzsunuz. Yalnızca bakın; ne zaman mutsuz olursanız, neden olduğunu bulmaya çalışın.

Sebepler sizin dışınızda değil. Temel neden içinizdedir ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız: Beni kim mutsuz ediyor? Benim kızgınlığımın sebebi kim? Ben kim hayata küstürüyor? Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz. Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın. Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığınızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli. Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz. Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.

Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur ama ölü değildir. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla! Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir. Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil. O sadece basittir. Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir. Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır. Alçak gönüllü kimselere bakın. Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler. Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler. "Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir.
Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkârların en büyüğüyüm" Birden bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"
İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın.”

* Zihnin Sınırının Ötesi kitabından / Osho

YORUM YAP