Ve yanılıyor maalesef. Ama varsın bu konularda yanılsın. Silivri ile ilgili kararları doğru versin, yaptığı çalışmalar yararlı olsun da bunu bize sunma konusunda hata etsin. Çünkü böyle bir durumda kendinden başka hiç kimseye zararı yok, Silivri'ye ise yararından söz edebiliriz. Bununla Silivrililerin yetinip yetinmeyeceği tartışılır. En doğru yanıtı da eminim sandıktan çıkacak sonuç verebilir.
İyi bir yerel yöneticinin aynı zamanda iyi bir halka ilişkiler uzmanı olmasını beklemek haksızlık olur. Adamın kafasında bin bir proje, kaynak ve gerçekleştirilmeleri ile ilgili konu cirit atarken, aklına eseni yazan basın mensubuyla mı uğraşacak, kocasına, çoluğuna, çocuğuna iş arayanla mı, yoksa belediyeden alacağı için muhtelif eylemlere yelken açanlarla mı?
Hani Silivri'yi tanımlarken hep "İstanbul'un parlayan yıldızı" denir ya bunun üzerinde bir örnekleme ile duralım. "Yıldız" olarak tanımlanan bir şarkıcı olsun! Ekibini en iyilerinden seçer; İyi, hatta piyasadaki en iyi söz yazarı, besteci, prodüksiyon şirketi, modacı, dansçılar, makyöz, ses eğitmeni, spor hocası ile çalışır.
Yoksa çok iyi bir CD hazırlar ama dağıtımı, pazarlaması kötü, kılık kıyafeti, basın danışmanı başarısız olunca yapılan çalışma çöpe gider ne kadar iyi olursa olsun! Onunla birlikte siz de emeğinizle birlikte dibi boylarsınız.
Hak mıdır, adalet midir? Değildir. Ama böyle olur! Bu kuralı, düzeni değiştirmek bize kalmadı!
Bunun için belediye başkanımıza anlatamadığımız, ya da anlayıp da bize çaktırmadığı bir sorunumuz var aylardır devam eden. Çok iyi şeyler yapıyor, karşılığını görmesi lazım.
Yanlışlar ve kötü şeyler yapmıyor mu? Yapacaktır. Kim yapmıyor ki!? Ama bir hatada ısrar, çok saçma! Genelde insanlar yaptığı hataları düzeltir, zayıf kaldığı yönlerini geliştirme gayreti sarf eder. Kimseyi bilmediği bir şey için eleştirmiyor veya suçlamıyoruz! Bir seneye dayanan süreçte öğrenme gayreti sarf etmeyişleri dert. Ben bir doktorun elinden neşteri alıp, "Çekil kenara bu ameliyatı ben yapacağım" diyor muyum? Demek aptallık, kalkıp o ameliyatı yapmak cinayettir! Bir terzinin elinden makası, dikiş makinesini alıp "Başladığın fistanı ben dikeceğim" diyebiliyor muyum? Diyemem, bilmediğim bir şey! Öğrenmek için çaba sarf ederken, kimseye de bir şey dikemem ancak kendime iki yamuk etek biçer, dikerim!
Kalkıp da Silivri'ye elbise dikeceğim, o da bunu giyecek inadı yersiz!
Işıklar'ın, "Bana kör diyen badem gözlü olsa bari" isyanı son konular üzerinde o kadar haklı ki! Sorun da şu ki bu sözleri ithaf ettiği kişinin de zaten kendisine bir şey deme durumu yok. Ama konum gereği, yaptığı işleri alkışlayacak halde de değil!
Işıklar koşuyor, ekibi ona yetişemiyor!
Işıklar'ın elde ettiği yüksekliğe ekibi çıkamıyor!
Değişimin ne getireceği belli olmaz. Belki de gelen gideni aratır ama denediniz bu iş böyle de gitmez… Meyve sepetinin içindeki bir çürük hem diğerlerini bozar hem de iştahınızı kaçırır.
Yok eğer Işıklar diyorsa ki; "Ben önümde giden bir ekip istemiyorum beni arkadan takip etsin. Kimse de bir şey yapmasın, bana akıl vermesin hepsini ben yapar, beceririm…" Keyfi bilir. Her yönetici kendi ekibini kurma hakkına sahiptir. Herkesin 'intihar' etme hakkına sahip olduğu gibi. Siz hiç 'intihar' ettiği için yargılanan, suçlu bulunan birini gördünüz mü?
Ben bir daha bu ekip konusunda yazmayı düşünmüyorum! Dinlemekten de, yazmaktan da içime fenalık geldi.
VEDA'YA TAVSİYE, KİPA'YA UYARI
Hazır önümüz hafta sonuyken, havanın da henüz düzelmeye niyeti yokken, Veda'ya gitmenizi önermek istiyorum. Yaverinin gözünde çocukluğundan, dünya liderliğine Mustafa Kemal Atatürk… Oyuncular, görsellik çok etkileyici… Anlatılan hikaye ise aslında hepimizin bildiği ama yine ve yeniden dinleyip gururumuzu kabarttığı tarzda…
***
Bu arada KİPA yöneticileri mi artık, sinema işletmecileri mi film seslerinin birbirine karışımasına bir çare bulsun. Veda'nın en duygusal anında Ata Demirel'in yan salonda gösterimde olan oynak film müziği tam bir rezalet!
Bu durumun aylardır devam ettiğini öğrendiğimde ise daha büyük şaşkınlık yaşadım. Demek ki akın akın Silivri'nin tek sinema salonuna giden izleyicilere saygı sıfır. KİPA bunu kendine yakıştırmış anlaşılan, ben yakıştıramadım ve durumun düzeltilmesi umuduyla yazmadan geçemedim.
KARAKAŞ'IN YÖNTEMİ
Esnaf ve Sanatkarlar Odası Adaylarının yarışına öyle bir kaptırmışız ki kendimizi, oda yönetimi de belirlenince sudan çıkmış balığa döndük.
CHP, AKP'nin İlçe Başkanları belirlendi, Esnafın Başkan konusu da gündemden kalktı.
AKP yönetimi ile ilgili kulisler giderek hız kazanıyor. Karakaş'ın ziyaret trafiğine bakılırsa sıkı bir yönetim hazırlığı içerisinde. İkna kabiliyetini hesaba katarsanız, başarma ihtimalinin yüksekliği konusunda da iyi tahminlerde bulunabilirsiniz.
ATEŞ DÜNYADAN GİDİYOR
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:
- Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
- Ne işin vardı cehennemde?
- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
- Peki, getirdin mi bari?
- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.