Selam dostlar,
İnsan yaşamalı: doğru yaşamalı, doğru beslenmeli bunun içinde imkânlarını iyi şekilde değerlendirmelidir. İnsan hayati varlıklarını yok etmemeli, çocuklarının ve gelecek nesillerin emanetçisi olduğu varlıkları doğru ve sağlıklı teslim etmelidir.
İnsana kendi iradesinin ettiği terör ve ihaneti dışarıdan hiçbir güç kolay kolay gerçekleştiremez.
“Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar da bu masala inanan ikinci bir millet yoktur.'' Mirza Fetail Ahundov
Türkiye'nin somut tek bir dış düşmanı mevcut değildir. Dış güç masalı tam da Ahundov'un anlattığı gibidir.
İnsanlık medeniyetten uzaklaştıkça en vahşi canlı olma özelliğini korur.
Her daim iddialarımı savunmaktan geri durmayacağım, bu coğrafyada insanlar sağlıklı beslenip insan olmanın konforunu sonuna kadar hak ediyorlar ki, bunun gerekçesi dünyanın en verimli enlem ve boylamında Mezopotamya'da yaşıyor olmamızdandır.
Bu teknolojik çağda coğrafya insanın kaderi olmaya devam ediyorsa, acilen üstümüzden bu cehalet hırkasını çıkarmamız gerekiyor.
Cehalet her şeyin para olduğu insana ve insanlığa dair kalıntıların olmadığı toplumlarda viral bir bakteri gibi yayılır.
Milyonlarca yılda oluşmuş tarım arazilerini madenlere, keyfi imara, farklı kullanım alanlarına tahsis etmek, ceddine geleceğine ihanetin taa kendisidir. Böyle bir yetki keyfiyete bırakılacak bir yetki olamaz, doğa ve toprağın akıbeti kişilerin inisiyatifi kesinlikle olamaz.
Bilim, ilim, öngörü ve dünyadaki örneklerin verdiği tecrübe ile devlet idaresindeki sorumlu insanların tarafsız kararları önemlidir. Kişiler hata yapar devlet hata kabul etmez. Çünkü devlet yasalarla yönetilir.
Başka bir toplumun şehirleşirken 500 yıl evvel hayata geçirdiği bu gün de örnek teşkil eden yapılaşmayı bu gün hayata geçiremeyen insanların samimiyeti sorgulanır.
Doğru olduğunu düşünüp esinlendiğin şeyin zaman içerisinde doğru olmadığı görülebilir, bu yanılgı affedilir bir durumdur.
Hiç kimse toplum adına hizmette denenmemiş riskli sonuçlar içeren bir eylem ve yapılaşma yöntemi tercih etme lüksüne sahip olamaz. Medeniyetler kazanımların üzerine yeni veriler ekleyerek gelişim gösterir. Tekerleğin icadının arabanın icadından sonra, bulunma ihtimalinin olmadığı gibi.
Dün Kavaklı, Kadıköy, Ortaköy üçgeninde kalan bölgeden geçtim… son derece yüksek kalitede tarım arazilerinin sözde imar adı altında insanlığa, gelecek nesillere küfredercesine milyon yıllık florayı kinle nefretle Ortadoğu kafasıyla, iş makinaları harıl harıl talan ediyorken, bağnaz zihniyetlerinin başarısını kutluyor olmalılar. Bu gün yasal temellere oturtulan eylemler gün gelir utanç abidesi gibi toplumun yüzüne vurur, sorumlular toprak bile olmuş olsa.
Teknolojiyi batıdan alan zihniyet, Ortadoğu'nun bağnaz şehirleşme, insan sınıflandırma, kapitali önceleme, kendinden sonra kıyamet kopacakmış davranış halini, son yıllar da Anadolu'ya kabullendirme çabaları hızla yaygınlaşıyor.
Fakir, zengin, yandaş ve muhalif hukuku, toplumun en alt kitlelerinde hissedilir bir hal aldı.
İstanbul'da 170 000'den fazla insanın çöp karıştırarak hayatını ve ekmeğini kazandığını biliyoruz. Bir insan çöp karıştırırken başka bir insan birkaç milyon lira değerindeki arabasını çöpün yanı başına park ediyor olması, faşizan ve kapitalist düzeni ne kadar net anlatıyor. Buradan çıkarılacak mesaj.
Devletin organları işini gereği gibi icra etmiyor, planlamayı rantiyecilere havale etmiş.
Üretim ekonomisi meydanı rant (getirim) ekonomisine bırakmış.
Defaten yazdığım bir konuya tekrar değineceğim; Devletin en asli görevi insanının karnının doyduğundan emin olacak!
Biraz daha açayım.
Devlet milli geliri açıklıyor, kişi başına bu ülkeye bu kadar yıllık kaynak girdi diyor.
Devlet bu mevcut rakamı ne kadar tabana yayarsa o kadar başarılı.
Bu toplum 1400 yıldır orucu neyin bozduğunu öğrenemedi, bir de 100 yıldır devlet nedir öğrenemedi...
Devlet bu coğrafyanın kaynaklarını adil dağıtma, vergilendirmeyi adil yapma, adil ve şeffaf bütçe yapma, insanlar arasında sınıf ayrımı yapmama, gelir sağlayamayan insanlara insani şartlarda el uzatma görevini alan tüm coğrafya insanlarının demokrasi işletilerek idaresi sağlanan sosyal birliğidir.
Şu anda ülkemiz 210 civarında ülke arasında en kötü ekonomik dağılımı olan beş ülkesinden birisi olarak itibar kaybındadır.
Ülkeye giren kaynakların
% 72'sini ülkenin sadece 1000'de 2'si alıyor.
Ülkeye giren kaynakların
% 28'ini ülkenin 1000'de 9998'u alıyor. (TÜİK)
Böyle adaletsiz bir ülkede insanları dış güçler ve terör korkusu ile bir yere kadar baskılayabilirsiniz.
Çok uzun yıllar Avrupa ile ticaret yapmış birisi olarak, Avrupa'nın, ekonomisi güçlü doğru ticaret yapabilecekleri, bir Türkiye görmek istediklerini çok iyi biliyorum.
Benim baktığım şey çok açık: orta gelirli çalışan bir insanın Türkiye'de kazandığı gelirle temel gıdaya hangi oranlarda ulaşabildiğidir.
Almanya, İngiltere, Hollanda gibi sanayi devi ülkelerle kıyaslama yapmak çok yanlış… Örneğin sadece BMW markasının Türkiye bütçesi kadar ekonomisi var, bunun gibi 12 otomobil fabrikası varken Türkiye'nin kendine özgü bisiklet fabrikası bile yok. Çok acıdır 90 Milyonluk bir ülke olan Türkiye'nin kâğıt fabrikası yok.
Türkiye'nin % 80 çalışanın çaycı, simitçi, benzin pompacısı, emlakçı, özel güvenlik, garsonluk, iş takipçisi, komisyoncu, temizlikçi, yevmiyeci, fazlaca kolluk kuvvetleri, kat kat fazla asker vs. meslekleri tanımıyorlar bile.
Olayın özü tarım arazilerimizi koruyalım, meralarımıza sahip çıkalım, yaşamın temeli beslenme kaynaklarımızın çeşitliliği, ekonomik ama kaliteli üretimin sağlanması.
Et ve süt üreticisi kendi emeğini değer kabul etmeden sadece girdilere yaptığı ödemeleri üretimden geri çeviremez halde, nereye kadar öz sermayenden yiyerek ve küçülecek dayanabilir, gücü kırılan ineklerini kestiriyor çoğu işletmeye kilit vuruyor. Bir süt ineği kesime gittiğinde ortalama 10 bin lira getiri sağlarken, aynı ineği ithal ederken 2400 Euro ödemeniz gerekmektedir.
Ülke insanı yaşama mücadelesi verirken hamasi söylemler ile bu gerçekleri göz ardı etmek, kırsalda sessiz gözüken halkın her an üretime son verip, toplumsal sorunları önümüze serdiğinde açlık ve kıtlığı o gün tadarız.
Sevgili dostum Ali Ekber Yıldırım tarım sektörünü ve hayvancılığı yıllardır ulusan kanalla da temel kuralları ile halkın anlayacağı dilden, yetkililerinde kendine çok defa çekidüzen verdiği doğrular ile aktarmaya devam etmektedir.
Ali abi ile onlarca defa sohbetimiz bilgi aktarımımız olmuştur, fuarlarımızı hiç kaçırmaz; girdiler, maliyetler, üreticiye kadar ürünlerin gözlemini yapar hatta ürünlerin dünya piyasasını dahi her durum ve zamanda takip eder.
Aslına bakarsanız bu ülkede her imkân var, devlet kadroları siyasilerin baskısında iş üretemiyor.
Tarım dünyanın tüm ülkelerinde ulusal politikadır, her dönemin siyasetçisi kafasına göre strateji belirleyemez.
Bir tuşla dünyanın diğer tarafına ulaştığımız, birkaç saatte binlerce kilometre yere uçabildiğimiz günümüzde, dünyayı yeniden keşfetmeye çalışması siyasilerin toplumun algıları ile oynamasıdır.
Peyniri ekmeğe değil, ekmeği peynire katık ettiğimiz güzel yarınlara…