Malumunuz ülkemizin bir numaralı gündemi Ekonomin gidişatı ve dengesizlik. Ekonomideki kötü gidişatı iyileştirmek içinse ihracata dayalı yeni bir bakış açısı olacağının açıklanmasının ardından hükümet yetkilileri Çin modelini uygulayacaklarına dair açıklama yaptılar. ‘Çin modelinin' ülke ekonomisini iyileştirip iyileştiremeyeceği de bir süredir tartışılan önemli bir konu. Peki nedir bu Çin modeli? Bahsi geçen model Türk ekonomisine gerçekten uygulanabilir mi veya uygulanmalı mı? Uygulanabilirse başarılı olur mu? Bu yazı dizimde bu konuyu ele alacağım.
ÇİN MODELİ
Kendine has olması nedeniyle ‘Çin modeli' olarak bilinen bu model; aslında literatürde olan bir model değil. Sadece Çin'in kullandığı/denediği bir model de değil.
1960-70'li yıllarda askeri darbelerin ardından bazı Asya ülkelerinde denenen fakat pek başarılı olmayan bir model/strateji olduğu bilinmekte. Bu stratejiyi 1979 yılına gelindiğinde Çin uygulamaya koymaya başladı. Henüz tam olarak sonlanmayan, yapım aşamasında olan ve sürekli revizyona tutulan bir model olduğunu da belirtmekte fayda var.
1979 yılında uygulamaya başlanan bu sistemle birlikte Çin hükümeti ihracata yönelik seri reformlarla milli gelirini 10 yılda 8 katına çıkardı. Politik istikrar sağlanması da bu başarının arkasında yatan önemli faktörlerden bir tanesidir. Politik istikrarla birlikte 2000 yılında Dünya Ticaret örgütüne üye olundu. Akabinde Çin küresel çapta önemli bir aktör olmaya başladı. Ardından da dünya piyasalarına ‘ucuz' ve bol ürün satarak her yıl %8-9, bazı dönemlerde de %12 seviyesinde büyüyerek dünyanın bir numaralı tedarikçi merkezi haline geldi. Bu başarmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de ucuz hammadde ve çok ucuz enerji fiyatları olduğunu vurgulamakta fayda var. Ucuz enerji ve ucuz hammaddenin yanında çoğu uzman ucuz iş gücünü de dahil etmektedir fakat ben bu eklemeye günümüz özelinde katılmıyorum. Nitekim yıllar önce işçilik maliyetleri ucuz olsa da günümüzde Çinli işçiler Türkiye'den bile daha fazla ücretlere çalışmaktadır. 2021 yılındaki asgari ücret örneğin büyük şehirlerde 400 dolar (5400TL) ülke genelindeyse ortalama 308 dolar (4084TL) seviyesindedir. Dolayısıyla ucuz iş gücü diye ifade etmek günümüz özelinde doğru değildir. Bu konuysa üzerinde durulması gereken ayrı bir yazının konusudur. Onun için buradan 2017 yılına geçeceğim.
Takvim yaprakları 2017 yılını gösterdiğinde Çin Komünist Partisinin 19. Ulusal Halk Kongresinde artık ‘ucuz mal' üreticisi olan Çin modelinden farklı kalitelerde üretim yapan bir ülke olma yolunda ilerleme ve Çinli firmaların küresel dünya markalarıyla rekabet edebilecek ve onları geçebilecek ‘Dünya markası' olmalarına yönelik stratejik kararlar alındı. Bu stratejinin bir parçası olarak da ürünlerin etiketlerinin üzerinden ‘Made in China-Çin Malı' ibaresi kaldırıldı ve yerini ‘P.R.C' ibaresi aldı. Bu sayede de dünya genelinde ‘Çin malları kalitesizdir/dandiktir' algısının dünya çapında yok edilmesi amaçlandı. Nitekim bu ibareyi gören tüketicilerin büyük çoğunluğu Çin malı olduğunu kolaylıkla anlamamaktadır. Basit gibi görünen bu strateji dünya genelinde oldukça başarılı olmuştur. Kalitesiz ürün algısının tavan yaptığı dönemde bu strateji sayesinde Çin ürünlerinin satışları dünya genelinde arttı ve ihracat gelirleri tavan yaptı.
Etiket stratejisinin yanı sıra 2017 yılında kongrede hedeflenen bir diğer konu da Çin markaları arasından global pazarda yarışabilecek dünya markası çıkarma stratejisidir. Bu uygulamanın da zamanla başarılı olduğunu görmekteyiz. Nitekim Çin hükümeti kısa sürede dünya pazarına yüzlerce dünya marka kazandırmış durumdalar. Bu sayı her geçen gün de artmaktadır. Fakat Pekin yönetimi bir yandan da işi sıkı tutmakta ve Çinli global şirket sahiplerinin bireysel menfaatlerin önüne geçmesine engel olmaktadır. Sosyal devlet ilkesi kapsamında dünya markası haline gelen yeni Çin zenginlerine karşı yaptırımlar uygulanmakta ve bireysel menfaatlere/beklentilere son vermeye yönelik politikalar uygulamaktadırlar. Tabiriyle gerçek patronun kim olduğunu bu firmalara göstermeye çalışmakta ve çok ciddi uygulamalar yapıyorlar. Bu sayede de tekelciliğin önüne geçiyorlar.
Özetleyecek olursak;
- Düşük işçilik Maliyetleri (Günümüz için geçerli değil)
- Çin'in güçlü iş ekosistemi
- Çin Hükümetinin son 40 yılda yaptığı reformlar
- Düşük vergi ve harçlar
- Değersiz para birimi
- Ucuz maliyetli üretim yapılması (Ucuz hammadde ve ucuz enerji)
- Küçük Atölyelerde 13-14 yaşlarında çocukların çalıştırılması
- Çevre yasalarına uyulmaması
Çin ekonomik modelinin arka planındaki dengeleri oluşturmaktadır.
Peki bu model Türkiye Ekonomisine uygulanabilir mi veya uygulanmalı mı? Yoksa yeni bir modele mi ihtiyacımız var? Bunu da bir sonraki yazımda ele alacağım.