Dün sosyal medya hesabımdan köşe yazımı paylaşırken bölgemizin önemli yerel basın isimlerinden Erhan Kızılyar için “üstat” sıfatını kullandım. Mahcup şekilde aradı teşekkür etti. Ben 20 yıl önce mesleğe adım atarken Erhan Bey, çalıştığım gazetenin ayarındaki başka bir yayın kuruluşlarında Yazı İşleri Müdürlüğü yapıyordu. Bu işin okulunu en seçkin üniversitelerinden birinde İstanbul'da okumuş, yüksek lisansını yapıp yaşıma yaklaşan mesleki tecrübesini onurla sürdürmüş bir isim ve kendisine “üstat” denilmesinden mahcup olurken o kadar kolay “gazeteci” olanlardaki cürette şaşırmamak ne mümkün.
Her işte böyle değil mi? Kalitesine, emeğine güvenenler sessizce köşelerinde işlerini yaparken, bildikleri ile ettikleri arasındaki farkta uçurumlar olanların bir de hezeyanlarını izlemek zorunda kalıyoruz.
Emeksiz, zahmetsiz kişilerin ağızlarından yükselen eleştiriler, çoğunlukla hakaretler, hep bir laf sokma, başkalarını aşağı çekme çabaları kendini böylece değerli gösterecekleri yanılsaması içinde akıl almaz hareketler.
Çağımızın en tehlikeli ‘hastalığı' da ‘kolay para kazanmak' ile ilgili.
Kolay, hızlı ve hak edilmeden hiçbir şey kazanılmaz… Ama ne kadar kolay, hızlı ve hakkınız olmadan elde ettiğiniz şey varsa hayatınızda büyük boşluklarayol açacakları kat kat kesin bir bilgidir; yayabilirsiniz : )
Örneğin bir iş kadınıyla yaptığımız söyleşide iktidar etkisinde büyüyen şirketler için ‘balon' benzetmesini kullanmıştı. İktidar değişikliğinde nasıl bir ‘sönüş' ve irtifa kaybı yaşandığını tarif ederek.
“Zahmetsiz rahmet olmaz!” sözüne daima itibar edin… Zahmetine katlandığınız her şey ananızın ak sütü gibi helaldir ve hep sizinle, sizi siz yapan şeylerdir…
***
“Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış.
Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş.
Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış.
Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş; fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış.
Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış.
Sevinçle ustasına koşmuş.
Usta ressam şöyle demiş: “İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.
Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini, bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”
*Alıntı