Ramazan dolayısıyla hazırladığı yazıda Silivri Müftülüğü – İmam Hatip Ekrem Yılmazoğlu, haram ve helal kavramlarına dikkat çekti.
Yılmazoğlu'nun ifade etikleri aynen şu şekilde: “İslam madde ile mana, ruh ile beden, dünya ile ahiret arasında hassas dengeler kurmuştur. Bu denge kurallarına uyarak çalışanlar dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşırlar. Dünya dengesinin başında ise meşru yollarda çalışmak gelmektedir. Yüce Dinimiz ise, helal yönde çalışmayı farz kılmış, alın teri dökerek ve emek harcayarak ailesinin rızkını arama yolunda ölenleri ise, şehit mertebesine yükseltmiştir. Dünya kazancı elde edilmesi ve elde edilenin ise mutlu bir şekilde harcanması meşru bir şekilde çalışmayla mümkündür. Nitekim bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir. “Doğrusu insanın eline geçecek olan, kendi çalışmasından başkası değildir.” (Necm, 39)
Yüce dinimiz İslam, tembelliğe, sorumsuzluğa ve çalışmadan kazanmaya izin vermez. Her insanın alın teri dökerek, el emeğiyle, göz nuruyla çalışarak kazanmasını ister. Allah Resûlu'nün (sav) “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir” (Buhârî, Büyû', 15.) hadisi bu hususa işaret etmektedir.
Kâinat devamlı hareket halindedir. Allah c.c. âleme hayat vermiş sürekli yaratmakatadır. O, alemin kendisine Muhtaç olduğu yaratıcıdır. “Göklerde ve yerlerde bulunan herkes, O'ndan ister. O ise, her an yaratma halindedir.” (Rahman, 29) Ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir. Yaratan, yaşatan, kendisinden istenileni veren, çalışanın emeğini zayi etmeyip çalıştığının karşılığını tastamam veren, fakiri zengin yapan, lütfundan ve kereminden herkese dağıtan Yüce Allah'dır.
HARAM LOKMA, AHİRETE TAŞINAN AĞIR BİR YÜK VE DÜNYADA UTANÇ SEBEBİDİR
İslam bir hassasiyetler disiplinidir. Müslüman hissiyatına göre haram lokma, gönle yorgunluk, ahirete taşınan ve orada hesabı verilecek ağır bir yük ve dünyada utanç sebebidir. Bu hassasiyet insanın ağzından giren lokmalarla yine oradan çıkan sözlerin Allah ve Resul'ünün istediği istikamette olmasına özen göstermesine bağlıdır. Allah'ın belirlediği sınırlar söz konusu olduğunda, hassasiyetleri harekete geçmeyen insan, ciddi bir kalbî aşınma içine sürüklenmiş demektir.
Alın teri dökerek kazanılan helal rızkın, meşru ve salih amellere muvaffakiyet sebebi olduğu, helalin salih amelden önce emredildiği şu ayetten açıkça anlaşılmaktadır: “Helal ve güzel şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.” (Müminun, 51) Yenilen lokma ne kadar helal olursa, yapılan amel de o kadar salih, faydalı ve makbul olur. Anadolu insanı bu hassasiyetleri yüreğinde ve kalbinde taşır, amellerine yansıtır. Anadolu İrfanı dediğimiz bu hassasiyetle kazancının helal olmasına ve alın teri ile elde edilmesine dikkat eder. Çünkü O bilir ki, duaların kabulü ve sema kapılarının açılması helal lokma ile mümkündür. Bu yüzden emek ve alın teri dökülerek kazanılan işlerden çekinmez.
ÇALIŞMAZSAK DÜNYA VE AHİRET KAZANCINI NASIL ELDE ETMEYİ BEKLERİZ Kİ?
Çalışmaya bu kadar önem veren bir dinin müntesipleri olarak, çalışmazsak dünya ve ahiret kazancını nasıl elde etmeyi bekleyebiliriz ki? Başta Allah'ın Peygamberleri olmak üzere, bütün büyükler, kıymetli insanlar çalışmayı hiç ihmal etmemişler, iş ve meslek sahibi olmuşlar, kendi elleriyle kazandıklarını yemişlerdir. Nitekim, Hz. Adem çiftçilik, Hz. İdris terzilik, Hz. Nuh marangozluk, Hz. İbrahim dokumacılık, Hz. Süleyman hasırcılık, Hz. Zekeriya ile Sevgili Peygamberimiz (sav) ise tüccarlık yaparlardı. Hayatımıza yön veren Peygamberlerin hayatları çalışma örnekleriyle doludur.
Çalışanın alın teri kurumadan ücretini vermek emeğe en büyük saygıdır. İş verenler çalışanına verilmesi gereken ücreti iş tamamlandığında ve antlaştıkları zamanın da beklemeksizin vermelidir. Bu şekildeki davranış her hakkın hakkını vermektir. Çalışanın hakkının da hemen verilmesi konusunda Sevgili Resûlullah (sav) efendimiz “Çalışana ücretini, teri kurumadan verin.” (İbn Mâce, Rühûn, 4) buyurmuştur:
EN KIYMETLİ KAZANÇ, EMEK HARCANARAK KAZANILAN HELAL KAZANÇTIR
Günümüzde kısa yoldan ve emek sarf etmeden haram yollardan kazanmak başarıymış gibi gösterilmektedir. Hâlbuki kul hakkına riayet etmeden, kamu malını zarara uğratarak kazandığını sanmak aslında kaybetmektir. Aldatarak, hile ile insanları kandırıp haksız kazanç elde etmek ise inancımızla asla bağdaşmaz.
Mümine düşen, ister çalışan ister işveren olarak alın teriyle yetinmek, rızkını helal yoldan temin etmek için çalışıp çabalamaktır. Gayret müminden, rızık ise Allah'tandır. Rabbimiz, kendi rızası yolunda harcanan hiçbir emeği karşılıksız bırakmaz.
Alın teri ile kazancı kendisine düstur edinip rızkını helalinden kazanarak Allah'ın rızasını kazananlardan olalım.
Yazımı Şair Mehmet Deveci'nin dizeleriyle sonlandırıyorum.
“İşçi; emek verendir. Alın teri dökendir. Faiz yerine bereketi tercih edendir. Kimseye boyun bükmeyen, rızkını Allah'tan bilendir.
Üç günlük dünyaya gereken dokuz öğünü, helalinden isteyendir. İşine kattığı niyet ve besmele ile onu ibadete çevirip, kaderine düşen rolü, dürüst, temiz, örnek olarak yaşayıp; bunları da ameli salihe çevirendir.
Veren eldir.
Minnet etmeyendir.
Biriktirmeyen, yüreğine yük etmeyen, dünya malına eteğindeki taşlar kadar değer verendir.
Evlatlarına götürdüğü tertemiz bir lokmayı, en büyük zafer bilendir.
Dünyaya ve içindeki vitrin parıltılarına göstereceği sabrı, en güzel bayram bilip; Cennetteki köşkünde en güzel yaşayandır.”
#Evde Kal Helal Kazançta Kal”