Sosyolog ve Aile Danışmanı - Aleyna Çalış

Erteleme problemi hastalık mı, sıkışmışlık mı?

Zamanın bu kadar hızlı aktığı, instagramda fotoğrafların hızlıca tüketildiği, spotify listelerini defalarca dinleyip tekrar başa sardığımız, işten eve koşaradım geldiğimiz ve yemeği hızlıca yiyip kaldırdığımız hayatımızda belki de en büyük problem zamanı yönetmek gibi görünüyor.Ancak arka plana yakından baktığımızda asıl problem zamanı yönetmek değil de duyguları yönetmek olarak karşımıza çıkıyor. Bu yönetim zorluğu sırasında yapılması gerekenler listesine yeni maddeler ekleniyor ve onlara yetişmeye çalışıyoruz.
Her şeyi bu kadar hızlı yaparak yetişememek, meşgul olmak, keyifsiz olmak o kadar da mümkün olmasa gerek. Peki, neden elimizdeki işleri ‘hallederim', ‘daha çok zaman var', ‘saat tam olsun başlayacağım' gibi zihnimizin bize söylediği ve söylediği an gayet de sevimli gelen bahanelerle ertelemeyi tercih ediyoruz?
Erteleme problemi birden fazla nedenin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bunların içerisinde; otoriter aile tutumu, mükemmeliyetçi zihin yapısı, yüksek kaygı ve korku gibi birçok şey sayabiliriz. Bunların sonucunda bir beceri eksikliği ile süreç ertelemeye gidiyor.
Hepimiz doğduğumuz andan itibaren içimizde belirli duyguların varlığı ile hayata devam ediyoruz. Duygularımız bize geçmişin izleriyle gitmemiz gereken yolları, durmamız gereken yerleri, canımızı yakan şeyleri, yüzümüzü güldüren olayları, geçmiştekileri ve gelecektekileri hayatın içerisinden tercüme ediyor. Ve tabi ki şu an yapmamız gerekenleri de. Tüm bu duygular zihnimizin verdiği anlamlarla hayat buluyor. Tıpkı günümüz insanlarının mutluluğu olmazsa olmaz, acıyı, üzüntüyü ve öfkeyi hayatımızda yeri olmayan bir duygu olarak düşünmeleri gibi. Özellikle sosyal medyanın bizde bıraktığı en olumsuz etki olan ‘mükemmel hayat' algısı bu duyguları kategorize etmemizin en büyük sebeplerinden. Hepimiz birer haz avcısı, mutluluk bekçisi, acının yabancısı olabiliyoruz zaman zaman. İşte tam bunları yaşarken aklımıza yapmamız gereken bir iş geliyor ve diyoruz ki zihnimizden ‘Şimdi sırası değil'. Adeta ondan koşarak uzaklaşmak adına girebileceğimiz tüm yollara girip bulabileceğimiz tüm bahaneleri buluyoruz. Yani o an yaşadığımız duyguya kulaklarımızı ve gözlerimizi kapatıp onu yok saymaya çalışıyoruz.Böylece içinde olduğumuz anı değil, zihnimizde idealize ettiğimiz o sürekli iyi olma senaryosunu işleme koyuyoruz.Bu durumun en kötü yanı şu ki; senaryo yavaş yavaş gerçek olacakken içimizden bir kalabalık hep bir ağızdan kaygılarımızın, korkularımızın ve mutsuzluğun verdiği acıyı bizlere haykırıyor. Bu noktada çözüm olarak; hayatımızda hakim olan sistemi inceleyerek tıkandığımız rolleri ve pozisyonları bulmayı hedefliyoruz. Böylece kendi stratejilerimizi görmüş oluyor, hayatımıza dair daha farkındalıklı bir bakış açısı geliştirmek adına bir adım atmış oluyoruz.

YORUM YAP