Her evlat anne-baba için değerli ve özeldir. Bir evladın dünyaya geleceği bilgisinin alınmasıyla başlayan ve evlilik sürecine kadar geçen süreçte anne-babaların evlat üzerinde sayısız emek ve gayreti olur. Bu gerçeğin inkâr edilmesi, yok sayılması ya da hafife alınması anne-babalar için can yakıcıdır. Hele bir de bu nankörlüğün ‘el çocuğu' tarafından ya da onun için evlat tarafından yapılması özellikle anne için travmatik sonuçlar doğurur. Evlat ya da evladın uğruna feda edildiği ‘el çocuğu' anne-baba için hayal kırıklığının en önemli sebebi olabilir.
Kök aileler çoğunlukla gelin ya da damadı elkızı ya da eloğlu olarak nitelemeyi tercih ederler. Bu ilk niteleme, evlilik sürecinin kök aile ile yeni kurulan aile arasındaki ilişkinin prematüre doğmasına neden olur. Kendilerinden bir parça olan kendi çocukları el üstünde tutulması gereken taraf iken; elkızı ya da eloğlu ise muhtemel sorunun faili olarak değerlendirilir. Bu yaklaşım anne-babaların yeni kurulan aileleri sağlıklı değerlendirmesine ve doğru müdahalelerde bulunmasına engel olur.
Birçok aile terapisinde danışanlar ile yapılan ilk görüşmede eşlerden en az birisi diğer eşin ailesiyle yaşadığı sorunları terapinin ana konusu yapma eğilimini tercih eder. Bu sorunlar gerçek anlamda kök aileyle ilişki sorununa dayalı olacağı gibi, eşler arasındaki çatışmaların cephesinin genişletilmesi neticesinde oluşan yapay sorunlar da olabilir. Bu anlamda ortaya konulan sorunların eşlerle sağlıklı ve yeterince ele alınması; doğru tanımlanması, alternatif çözüm yollarının bulunarak etkili ve kalıcı çözüme kavuşturulması açısından çok önemlidir.
Evliliklerde çoğu eş, mutluluklarının bazılarının (kendi anne ve babaları) travmaları ve gizli olumsuz duygularının üstüne bina edildiğinin farkında olmazlar. Evinden çıkan gelinin ardından dökülen anne-baba gözyaşları aslında yüreklerin derinliklerinde hissedilen bazı duyguların gözlere yansıyan somut halleridir. Kızlarının (ve bazen oğullarının) yeni bir yuva kurduğunu fark eden ve bunu kabul edebilen anne-babalar için zor olsa da ‘güle güle' deme süreci hızlı ve sağlıklıdır. Tam tersine çocuklarının yeni ve bağımsız bir yuva kurduğunu kabul etmeyen ya da edemeyen anne-babalar için ‘güle güle' demek pek de kolay olmaz. Bu sağlıksız süreç belki de uzun yıllar sağlıksız ilişkilerin de sebebi olabilir.
Eşlerin kendi aralarında kullandıkları ifadeler kök aile ile ilgili süreci doğrudan etkiler. ‘Senin ailen, benim ailem' tarzı ifadeler eşlerin karşılıklı cephelerde yer almasına neden olur. Böylece eşler ister istemez kök ailelerle yaşanan sorunlarda çatışan ve mücadele eden bireyler durumuna düşerler. ‘Senin ailen/annen/baban…' söylemiyle muhatap olan eş istemese de savunmaya ve daha sonra karşı atak refleksiyle saldırmaya yönelir. Bu üslup çözüm üretmekten çok sorunun büyümesine neden olur. Karı-koca dediğimiz eşler her iki kök aileye ‘bizim ailemiz' olarak bakabilir ve ilişkileri bu bakış açısıyla değerlendirebilirse muhtemel sorunların çözümü tahmin edilenden çok daha kolay olur. Yaklaşımlar iki eş tarafından daha olumlu ve yapıcı olacağı için kök aile ile ilişkiler çok daha sağlıklı ve huzurlu olacaktır. Fark edilmesi ve bilinmesi gereken en önemli husus ailemiz, annemiz, babamız, kardeşimiz bizim için ne kadar değerli ise eşimizin ailesi ve aile üyeleri de onun için o kadar değerlidir. Değerler üzerinden çatışmaya girmek ailede yapılacak en büyük hata olacaktır.
Kök ailelerde zaman zaman sağlık, ekonomik, sosyal vb. sorunlar oluşabilir. Bu tür durumlarda eşlerin birlikte hareket etmesi ve ‘bizim ailemizin çözülmesi gereken sorunu' yaklaşımıyla konuyu ele alması çok işlevsel ve değerli olacaktır. Cephe oluşturulacaksa eşlerin aynı cepheden ayrılmamayı tercih etmesi ve birbirlerini anlayışla desteklemesi ve yardımcı olması aile huzuru ve mutluluğu için son derece yararlı olacaktır. Unutulmaması gereken herkesin ailesinin değerli olduğu ve tehlike algılandığında her eşin kendi değerini savunma refleksini sergileyeceği gerçeğidir. O zaman karşılıklı olarak eşlerin birbirlerinin aile değerine tehdit ve tehlike algısı oluşturmaması dikkat edilecek en önemli husustur.