17. Yüzyılın dünyaca ünlü bu gezginine yer vermek istedim bugünkü yazımda... Evliya Çelebi yarım yüz yıla yakın bir süre Osmanlı Coğrafyasını gezmiş ve gördüklerini “Seyahatname” isimli eserinde toplamıştır. Çok iyi bir eğitim almış olan seyyah; savaşlara da katılmıştır. Seyahat etmeye başlaması bir rüya üzerinedir. Kendisinin anlattığına göre; Evliya Çelebi, bir gece rüyasında Peygamberimizi görür. Muazzam bir kalabalık vardır. Çok heyecanlanır. Ama cesaret edip bir türlü yanına gidemez. En sonunda cesaretini toplayıp yanına vardığında, “Şefaat ya Resulullah” diyeceğine dili sürçer; "Seyahat ya Resulullah" der. Evliya Çelebi'nin bu rüyadan sonra, 70 yaşına kadar sürecek olan, çeşitli badirelerle dolu seyahati başlar. Osmanlı coğrafyasındaki hemen hemen her yeri gezer. 10 ciltten oluşan o büyük eseri kaleme alır. Evliya Çelebi, eserinde gerçekçi bir üslupla olayları anlatır. Gezdiği coğrafyalar hakkında önemli bilgiler verir. Sosyolojik açıdan da iyi bir kaynak olan Seyahatname'nin yalın, duru bir anlatımı vardır. Yer yer fantastik bir anlatım da görmek mümkündür. Türk Kültür Tarihi ve Folkloru açısından bulunmaz bir kaynak olan eser üzerinde çok çalışılmıştır. Seyahatname, 1814 yılında Hammer tarafından keşfedilir. Bunun üzerine birçok yabancı bilim adamı Evliya Çelebi hakkında araştırmalar yapar. Seyahatname birçok dile çevrilir.
Seyahatname'nin el yazması olan nüshası Topkapı Sarayı müzesindedir. UNESCO Genel Kurulu tarafından Evliya Çelebi'nin doğumunun 400. yılı olan 2011 yılı Evliya Çelebi'yi anma yılı olarak ilan edilmiştir.
Şu sıcak yaz günlerinde, herkeste bir yer değiştirme, bir seyahat etme arzusu var. Tebdil-i mekânda ferahlık vardır, diyerek tatile akın eden insanlar... Gittiğimiz yerlere biraz Evliya Çelebi gibi bakmaya çalışsak... Havuz, deniz, kum çıkmazından çıksak... Gittiğimiz yerlerin tarihi, mitolojik, folklorik değerlerini derlemeye çalışsak nasıl olur? Gittiğimiz, gördüğümüz yerlerle ilgili gezi yazıları okusak; sonra kendimiz birkaç satır yazsak... Evliya Çelebi'nin torunları olduğumuzu hatırlasak... Tatili sadece havuz, havlu ve şezlongdan ibaret görenler bana kızmasınlar. Ama herkes biraz araştırmacı olmalı. Hele böyle büyük bir kültüre sahip bir milletsek... Çok meraklı olmalıyız. Atalarımızın eserlerine, kültürümüze, tarihimize, folklorumuza... Avrupalı meslektaşlarımız yurdumuza geldiklerinde hayran kalıyorlar. Bir müzeyi, bir camii, bir bedesteni saatlerce geziyorlar. Okuyorlar, araştırıyorlar. Sonra gözlemlerini yazıyorlar. Böylece derinleşiyorlar.
Şimdi İstanbul'da bile gezip görmediğimiz onlarca eser vardır. Çemberimde Gül Oya Projesine başladığımda, bu tarihi şehrin gizemine hayran kalmıştım. Öğrencilerimle bu proje sayesinde önce İstanbul'u araştırdık. Yaşadığımız şehri tanıdık. Bu çok önemli. Yaşadığımız şehrin ruhuna inmek... Medeniyetler beşiği, kültür başkenti İstanbul'a dair öğrencilerimiz inanılmaz ayrıntılara ulaştılar. Güzelliğiyle dillere destan olmuş başka şehirler de vardır elbette. Ancak edası, yaşama adabı ve kültürüyle edebiyatımızda bu kadar yer bulan şehir azdır.
İstanbul deniziyle, boğazıyla, tepeleri, koruları, ağaçları, çiçekleri ile olduğu kadar sazı, sözü, şiirleri ile, nakış ve desenleriyle mimarisi ve yaşama adabı ile de ayrı bir kıymet taşır. Minyatürlerden hat sanatı örneklerine; tarihi yalılardan eski İstanbul tulumbacılarına; Direklerarası'ndan Rumeli Hisarı'na; el yazması eserlerden ebru sanatı örneklerine; Boğaz'ı süsleyen erguvanlardan Adalar'a; Galata Kulesi'nden Ortaköy Camii'ne; Ayasofya'dan Sultanahmet'e; Kızkulesi'nden Yerebatan Sarnıcı'na; bülbül dinleme âdetinden, mor salkımlara kadar daha onlarca güzellik...
Biz de İstanbul'la, yaşadığımız yerle başlayalım derinleşmeye ne dersiniz?
Bozdoğan Kemeri'nin hemen yanında Fatih Reşat Nuri Sahnesi vardır. Oranın bahçesine arabanızı çekin. Birkaç adım atın ve 6. yüzyıla dayanan kemere kulağınızı dayayın, bakalım size neler söyleyecek? Süleymaniye'ye kaldırın başınızı sonra... Fatih'in izlerini arayın surlarda, Yerebatan Sarnıcı'na uğrayın. Adalar'a giderken çığlık çığlığa vapurunuzu kovalayan martılara simidinizi kaptırın. Sonra bunları yazın, yazmaktan keyif alarak yazın. Gezdikçe yazın; yazdıkça gezin. Evliya Çelebi gibi...
Hoşça Kalın.