Hani diyor ya üstat Yahya Kemal Beyatlı; “Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul …” diye… Ben de bir taziye ziyareti dolayısıyla çarşıyı boydan boya geçmek durumundaydım; Silivri'ye boy hizamdan baktım… Çok yüksek sayılmaz 1.65 yükseklik işte… Arabayla Silivri çarşısında hareket şansınız sıfır, hele benim gibi geri vites ile savaş haliniz henüz sulh ile neticelenmediyse hiç cüret etmeyin… Geçtiğimiz akşam Lokum'da yemek yerken sürücü ‘yetenekleri' bakımından benzerlik taşıdığımız her halinden anlaşılan hemcinsimin yaşadıklarını naklen izleyince, mevcut koşullarda sokağa araçla çıkmaya tövbe ettim… Sahile Park Hotel'in önünden giremeyenler yan sokaktan Lokum önünden Terbiyeli hattından kestirmeden gitmeye kalkışınca karşıdan gelen araçlarla çıkmaza kesin davetiye niteliğinde.
Sahile giden yol kilit…
Gelelim çarşıya! Birkaç noktada aynı anda çalışmalar devam ediyor; İSKİ iş başında... Taşlar sökülmüş, kaldırımlar parçalanmış!
Dünkü haberden sonra bir toparlanma göreceğim ümidi bütün çalışma araçlarının fora edilişiyle sonuçlandı anlaşılan…
Silivri'nin en acil sorunu birkaç yıl öncesine kadar işsizlik olarak klasik bir hal almıştı, ezbere söylenirdi. Bence artık trafik ve giderek daha büyük ve sıkıntılı hal almak özeliğiyle! Zaten dar olan yolların kenarlarına, her türlü imkanı zorlarcasına iki taraflı, kaldırım üstlü park durumundan da kurtulmamız lazım… Otopark ve trafik sorunu acilen iyileştirmeye tabi tutulmalı, e tabi o kazılan yerlerin yapılan çalışmalar tamamlanarak ivedilikle kapatılması da lazım…
“Oturduğun yerden yazmak kolay” diye hiç sitem etmeyin sevgili yöneticiler, yetkililer sizi kendimden daha çok düşünüyorum şu durumda… Sokaklarda sıkıntı yaşayan sürücü ve vatandaşların kulaklarını çınlatma sıralamasında medya olarak yöneticilerden belli mesafe aralığımız olan ender hususlardan biri bu…
Allah aşkına hizmeti eziyete dönüştürme hususundaki yarışınıza bir son verin! Az olsun, temiz olsun…
Not: Yazlıkçılar gelmeden durumumuz buysa, yazın halimizi düşünemiyorum. Sonra ‘Yazlıkçılar Silivri'nin içine girmiyor' deniyor… Girecek yer mi, yol mu bıraktık ki?! Girmedikleri haliyle sığamıyoruz, gelirlerse insan ve araçlar olarak balık istifi şeklinde yaşamak zorunda kalacağız diye çok korkuyorum…
KUŞ VE DERVİŞİN HİKÂYESİ
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen çağırtır ve ona sorar: “Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini şöyle savunur: "Sultanım, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı. Teslim olacağını düşünüp atladım. Yakalayacağım esnada kanadı kırıldı."
Hz.Süleyman: "Bak, bu adam haklı, niye kaçmadın? O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun."
Kuş kendini savunur: "Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsa hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın!”