“Kuralları belirsiz bir oyunda kaybolmuş gibi hissediyorum. Süttüm, bak ne hale geldim şimdi.”
Peynirdi konuşan!
Şişeye baktım, normal diye geçirdim içimden. Zeytinler bir ağızdan sohbet etmeye başlarlarsa diye hesabı istedim, kalktım masadan.
Bilirsiniz o ruh halini, eve gitmek istiyorsunuzdur fakat ayaklarınız götürmez. Ay vardı o gece, gökyüzü olması gerektiği gibiydi, yıldızlar, bulutlar. Kadim bağlar ve sırdan kurallar vardı.
Biz vardık, dünya, evren…
Zaman vardı. Görünmeyen bir el sürekli kum saatini ters çeviriyordu.
Yok olmamamız için değişmemiz gerekiyordu.
Eksiktik.
Kusurlarımız kaybolana kadar farklı bedenlerle tekrar tekrar geliyorduk dünyaya.
Kaç hayatta, kaç yanlış?
“Saçmalama” dedim.
Yanımdan geçen çift meraklı gözlerle baktılar, gençtiler. Beklentileri, umutları, düşleri… Yüksek sesle düşünmüştüm, bazen oluyor.
Kısa bir an, eski bir piyanonun tuşları üzerinde yürüyormuş gibi hissettim. Her adım bir nota. Do, re, zıpladım fa da kaldım.
İsmail ağabeyi görünce şaşırıyorum, gülüyor.
“Nerelerdesin be Ali?”
Bir orada, bir burada demek geçiyor içimden, susuyorum.
Tee eski bir zamanda balığa gidiyor yine, nasıl mutlu.
Usta ölmemiş miydin sen? Yürüyüşe çıkmıştım bir gün, Neşe abla var ya o söyledi. Hastalanmışsın çok üzülmüştüm.
“Öldüysem balığa gidemeyecek miyim” diyor.
“Gel sen de istersen?”
Eve gitmem lazım ağabey.
“Başka bir zaman o zaman!”
Yirmi yıl evvel Dereköy'de üç numara meppsle ne tatlı su kefali yakalamıştık. Güneşli bir gündü.
Güzel günler güneşli oluyor nedense?
Deniz kenarlarında da karşılaşır, laflar, olta atardık. Büyük balıklar yakaladığımız eski günleri anlatırdık. Şimdi yazınca size garip gelecek fakat balkonda çiçek saksılarının içinde solucan beslerdi! Tatlı suya balığa giderken yem olsun diye.
Eski günler hep güzel olur, balıkçılar da sürekli karşılaşır.
Sokak lambalarının cılız ışığında büyüyen gölgeleri, sahilde çürüyen bankları, Kalkütalı Brahman şairin adını ve yakamozdan yolları düşündüm bir süre.
Yorulunca iskelenin ucuna kadar yürüyüp yere oturdum.
Sessizlik, hele geceyse sarar sarmalar gerçeklikten uzaklaştırır.
Sabah olacak ve yeni bir gün başlayacaktı nihayetinde.
Gün yeni mi olacaktı, eski bir günün tekrarı mı yaşanacaktı?
Gülümsedim denize.
O da gülümsedi besbelli!
Üzerinde yürüdüğüm piyano kimindi acaba?
Mi neden önemsizdi de fa?
“Mi ayrı yazılır.”
“Fa anahtardır” dedi bir ses. Ürperdim, baktım kimse yok.
Niyeyse artık, iskeleye asılmış kamyon lastiklerini ayaklarımın topukları ile döverken bir şiir düştü aklıma.
Şiir de aşk gibi, kaçanı kovalıyor.
Yazmam ve okumam diye kendimle inatlaşıyorum üstelik.
Fakat okuduklarım, aklımda kalanlar var, unutmak lazım.
Bu iskele o iskele olmasın sakın?
“Kuralları belirsiz bir oyunda kaybolmuş gibi hissediyorum” diyor beyaz peynir.
Zeytinler dile gelmesin diye hesabı istiyorum.