Gaz Pedalı Tekledi - 5 - ALPER KAYA

Gaz Pedalı Tekledi - 5 - ALPER KAYA

27.10.2015 11:52:39



Polis, doktor veya avukat olmanın en ilginç yanlarından birisi de; normal bir hayat süren insanların hiç göremeyeceği kadar vahşice şeylere tanık olduğunuz halde normal bir hayat sürmeye devam etmek zorunda oluşunuzdur…

Nitekim, gece yarısı Riva-Şile arasındaki yarı ıssız yolda incelemelerde bulunan ekip; günün ilk ışıklarıyla emniyete doğru geçerken yol üstünde bir yerde durup kahvaltı yapmaya karar vermişti. Komiser Tahsin, Necip, Yasin ve Olay Yeri Ekibi’nden oluşan altı kişilik grup; buldukları ilk yere girip siparişlerini vermiş ve gelen tabakları tırtıklamaya koyulsalar da morallerinin bozuk olduğunu anlamamak işten bile değildi! Öyle ki, altı adam da sadece tabaklarındaki yiyeceklerle isteksiz bir şekilde haşır neşir oluyor; birbirleriyle hiç konuşmuyordu…

Neyse ki, hem bu tabloya şahit olanlar hem de bu tabloya dahil olanlar için işkence niteliği taşıyan bu sessiz anlar silsilesi çalan bir telefonla bozuldu. Gelen telefona cevap veren Olay Yeri polisi, sonrasında yerinden kalkıp Olay Yeri Ekibi’nin şefi Yasin’in yanına vardı ve eğilip kulağına bir şeyler söyledi. Yasin, kafasıyla onayladıktan sonra dönüp, Komiser Tahsin’e doğru, kendisine söylenenleri tekrarladı.
Akabinde seri bir şekilde hesaplar ödendi ve altı kişilik sessiz kafile toparlanıp mekandan çıktı.
Gelen telefon doğrultusunda; Komiser Tahsin ve Necip, kazaya karışan ve pert hale gelen araçtan mucizevi bir şekilde sağ salim çıkan, hastaneye kaldırılan adamın yanına geçmek üzere harekete geçti. Zira telefon, hastane polisinden gelmişti. Ameliyatın başarılı geçtiğini ve kaburgaları kırılan adamın bir saat içinde kendisine gelebileceğini söylemişti. Olay Yeri Ekibi ise, laboratuara yolladıkları delillerin takibi için emniyete geçiyordu...

***

Komiser Tahsin, beklediği kadar kötü bir hastayla karşılaşmamanın sevincini yaşarken; Necip hala gördüğü dehşet araba kazası kalıntısından birisinin sapasağlam çıkmış olmasının şaşkınlığını taşıyordu.

Hasta yatağında yatan, vücudundaki sargıların haricinde taze morlukları ve bir anda sararabilmiş olan morlukları olan genç adam ise; sanki rüyada gibiydi! Kerem Ulaş, yakışıklı bir delikanlıydı ve bütün bu kaza emarelerine rağmen bile bir karizması vardı… Omzuna kadar gelen, muhtemelen briyantinli, saçları, uzun ve dar kemerli burnu, yapılı omuzları ve parlak kahverengi gözleri; kazazede haline gölge düşürmeye yetiyordu!

Komiser Tahsin ve Necip’in, yorgun argın bir halde gözlerini kırpıştıran Kerem Ulaş’a kendilerini tanıtmalarının ardından genç adam yutkunup boğazını ıslattıktan sonra konuşacak olduysa da buna iki şey mani oldu.

İlki, konuşmaya çalıştığında boğazından çıkan hırıltı ve öksürük; ikincisi ise gelen polislerden birkaç saniye sonra odaya giren takım elbiseli bir adam.
Adam, elini sallayarak Kerem Ulaş’a doğru yönelirken bir yandan da yüksek sesle konuşmayı ihmal etmemişti:

- Şu an Kerem Bey’in ifadesini alamazsınız! Zaten ağır narkoz halinde, kendisinde bile değil!

Komiser Tahsin, kaşlarını çatarak gelen adama doğru konuştu:

- Pardon da, siz kimsiniz?

Gelen adam, Kerem Ulaş’ın yatağının sağ tarafında geçip kollarını kovuşturarak komik bir görünüme büründükten sonra görünümünün tam tersine ciddi bir tavırla bu soruyu cevapladı:

- Ben, Kerem Bey’in avukatı Kemal Harp!

Komiser Tahsin, göz ucuyla Necip’e baktıktan sonra kaşlarını kaldırıp dudağını büktü. Yapılacak bir şey yoktu; işin aslı, avukat haklıydı! Ancak onlar ifade almaya değil hal hatır sormaya gelmişlerdi ve bütün bu gizlilik olayları, şüphesiz, bambaşka bir boyuta taşıyacaktı…

Kafasını salladıktan sonra yarım ağızla geçmiş olsun dileyen Komiser Tahsin, yardımcısı Necip’i de peşine taktıktan sonra hastane odasından çıktı. Koridorda çıkışa doğru ilerlerken Necip merakına yenilerek "Eee?” diye sorunca dudağının ucunun kıvrılmasına engel olamayan Komiser Tahsin, bıyık altından gülerek "Ne ‘eee’si?” diye karşıladı bu soruyu.

Necip ise, anlamazdan gelen amirine karşı yarı isyankar yarı şakacı bir tavırla ellerini iki yana açıp kafasını geldikleri yöne doğru hafifçe çevirerek ekledi:

- Eee, bu kadar mıydı yani? Bunun için mi geldik? Bu avukata ağzının payını vermeyecek miyiz?

Komiser Tahsin, üç soruya da kafasını sağa sola olumsuz manada sallayarak cevap vermişti. Necip’in merakının kamçılandığını görünce arabaya bindikleri sırada daha fazla dayanamayarak konuştu:

- Elbette sadece bunun için gelmedik Necip ama şu an bir şeyi biliyoruz…

Necip, merakla bakarken Komiser Tahsin kontağı çevirdi ve o esnada konuşmayı sürdürdü:

- Kerem Ulaş’ın ağzından kaçıracaklarından korkan birileri var! Bir bakacağız, kimmiş onlar…

Necip’in yüzü aydınlanmıştı. Komiser Tahsin, hastane otoparkından çıkarak emniyete doğru ilerlerken güneş de artık ayazı bir kenara bırakmış bir halde yavaş yavaş üstüne çöküyordu İstanbul’un. Hayat böyleydi: Birileri her gece ölür, birileri her sabah uyanır, birileri ise uyandırılırdı.                  (Devam Edecek)

YORUM YAP