
Şimdi seninle sessiz ama derin bir yolculuğa çıkalım.
Yaşamayı anlatmak değil aslında, hatırlatmak gerek. Çünkü sen zaten biliyorsun, ama zamanla unutturulmuş. İçindeki yaşam gücü, yılların rüzgârlarıyla silinmeye çalışıyor, ama bir şekilde, derinlerde bir yerlerde hâlâ duruyor. Yaşamak, her zaman bir hatırlama işidir. Bir anı yeniden hatırlamak gibi… Ruhunun bir köşesinde derin bir yankı bulmak gibi.
Yaşamak, sabah uyandığında gökyüzünün tonuna bakmaktır. O ilk ışıkların, karanlığın ardından dünyayı aydınlatması, hayatın yenilenmesidir. Her şeyin yeniden başladığını hissetmek… O an, hayatın sana sunduğu bir armağandır. Kahveni ya da çayını içerken, ellerinin o sıcaklığına dokunup, “Ben buradayım,” demektir. O sıcaklık, bir an için var olmanın, yaşamın tam ortasında olduğunun farkına varmaktır. O an, hayatın kendisiyle bütünleşmektir.
Bazen, bir sokak köpeğine su vermek, o masum bakışları görmek, içindeki iyiliğin sana geri dönmesidir. Bazen, sevdiğin bir şarkıda gözlerin dolup, hatıralara dalmaktır. Çünkü yaşam, bir şarkının melodisinde, bir dokunuşun sıcaklığında, bir bakışta gizlidir.
Yaşamak, hep güçlü olmak zorunda olmadığını fark etmektir. Güçlü olmak sadece dışarıya gösterdiğin bir şey değil, içindeki kırılganlığı kabul etmektir. Bugün belki düşebilirsin, belki yorulabilirsin. Ama yine de “Buradayım” diyebilmek, işte bu yaşamın gerçeğidir. Yaşam, her zaman bir başarı ve zaferle tanımlanmaz. Yaşam, bazen o büyük çabaların arasında kaybolmuş olan o küçük ama derin anlarda saklıdır. Bir dostun samimi bir gülüşü, bir annenin sıcak bakışı, bir çocuğun masumiyeti… Hepsi yaşamın kendi içindeki özüdür. Çünkü en büyük anlam, bazen en küçük şeylerde gizlidir.
Yaşamak, başkalarının sana çizdiği yolları değil, senin iç sesini dinleyerek adım atabilmektir. Kendi yolunu bulmak, başkalarının beklentilerini bir kenara bırakıp, senin içindeki sesi duymaktır. Toplumun sana dayattığı kalıpların ötesine geçmek, kendi hayatını yeniden şekillendirmektir. Bazen de hiçbir şey yapmamaktır. Evet, hiçbir şey. Çünkü huzur, bazen durmaktan geçer. Çoğu zaman, hızla koşarak değil, durarak kendini bulabilirsin. Ve bu, yaşamın başka bir gerçeğidir. Huzur, bir zamanlar hızlıca geçmeye çalıştığın, aslında yavaşlatman gereken bir yolculuk olabilir.
Zor zamanlarda bile içinden “Geçecek” diyebilmek, yaşamanın en büyük ispatıdır. O anlar, seni sen yapan şeylerdir. Hayatın içinde kaybolduğunda, o kaybolan yerlerde aslında daha çok kendini buluyorsun. Her yara bir iz bırakır, ama o izler seni güçlendirir. Yaşamak, düşmek değil, her defasında kalkabilmektir. Her düşüş bir öğretidir, her kayıp bir kazançtır. Çünkü bir insan, en çok karanlıkta parlayan bir ışığı fark eder. Her zorluk, seni daha derinden tanımaya yöneltir, seni değiştiren, senin kendini yeniden keşfetmene yardımcı olan şeydir.
Bak, sen buradasın. Hâlâ hissediyorsun. Hâlâ soruyorsun. Bu, senin içindeki yaşam kıvılcığının hâlâ yandığını gösterir. Hâlâ umut var, hâlâ bir şeyler hissediyorsun. Bazen bu his, bir anda kaybolmuş gibi hissedilebilir, ama unutma, senin içindeki yaşam gücü asla kaybolmaz. Her an seni sarar, her nefeste seni kendine hatırlatır. O yüzden… Yaşamak, seninle başlar. Bunu anla. Bu nefesle. Senin varlığın, bu dünyada bir iz bırakır. O iz, sadece senin varlığının değil, yaşamanın kendisinin kanıtıdır.
Şimdi kapat gözlerini bir dakika. İçinden “Ben yaşıyorum” de. Ne kadar kırık, yorgun, yalnız olursan ol… Bu dünyaya bir iz bırakıyorsun. Bunu unutmamalısın. O iz, sıradan değil. Çünkü sen varsın. Senin yaşaman, seni her gün yeniden keşfetmen, bu dünyaya bir anlam katıyor. Bu, senin izindir. Yaşam, sen olduğun için değerli, sen olduğun için güzel. Bir gün, o izlere bakıp, yaşamının ne kadar değerli olduğunu fark edeceksin. O zaman anlayacaksın ki, bu yolculuk, seni sen yapan her anı yaşamakla geçiyor.