İshak Alaton'ın hayatını anlattığı kitapta okumuştum. İstanbul'da bir yalı, hemen önünde de mezarlık var. Pek çokları bu sebepten yalıyı satın almaktan kaçınırken o almakla ne kadar akıllıca bir iş yaptığını anlatıyor. Hayatın içinde pek çok şey var ve onları yaşarken hatırlamak konusunda çeşitli sebeplerimiz… Nedense en önemli gerçeğimizi unutuyoruz; ölüm var! Ölümün olduğu dünyada, hayatın bize sunduğu her şeye ne kadar şükretsek az… Alaton, her sabah uyandığında mezarlığa bakıp, bu dünyadan bir gün gideceğini ve kendi bedeninden başka hiçbir şeyi götürmeyeceğini görmenin kendisine ne kadar anlamlı geldiğini biyografisinde paylaşıyor.
Kimi günler itiraf ediyorum biraz isteksiz kalkıyorum yataktan. Hele şimdi hava soğudukça çoğunuzun benimle aynı kaderi paylaştığını tahmin edebiliyorum. Evden çıkana kadar fikrim hala değişmediyse yolumun üzerindeki hastaneyi görür görmez farklılık baş gösteriyor. İş yerine bir hastane kapısına gitmek de vardı; deyip şükretmeye başlıyorum… Yol da tam yokuş aşağı devam ediyor o tepeden sonra/her şey bir anda kolaylaşıyor; sahip olduğum şeyleri tek tek aklımdan geçiriyor ve şükrederek iş yeri kapısına kadar geliyoruz. Düşünce gücünün önemi nasıl etkin bir şey değil mi? Kabul ediyorum bazen de kendi kazdığımız kuyunun içinden çıkma konusundaki isteksizliğe yenilmiyor değilim? Her zaman başarılı olsanız bunun ne kıymeti kalır ki? Başaramadığınız anlar kişisel hafızanızdan silinip gitse, başarı anlam konusunda eksik kalmaz mı?
Ay sonu, hava soğuk, durumlar bozuk! İşler pek çoğumuz için ya alıştığımız güzellikte değil ya da bildiğiniz kötü… Ne yapacağız peki?! Karalar bağlayıp, dizlerimizi döverek çözümün gökten zembille düşmesini mı bekleyeceğiz? Bence önce şunu kabul edelim; her şey olması gerektiği gibi. Dünyayı değiştiremeyiz, ülke veya yaşadığımız kent ile ilgili kısımda da yapacaklarımız sınırlı. Kendimizden başlayıp, işimizle ilgili yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Ben günde üç yerine kendime beş haber yapmayı hedef olarak kayabilirim. Ürün ve hizmet sektörü ufak promosyonlar ile canlılık katabilir işlerine. Kamuda hizmet yapan; daha ilgili ve anlayışlı olma konusuna odaklanabilir. Biz bu zor günleri daha çok çalışarak, işte her ne ile uğraşırsak uğraşalım, kendi alanımızda daha iyi olmaya odaklanarak aşabiliriz ancak. Çok daha kötüsü var, ‘olabileceklerde' de ‘daha önce yaşadıklarımız' kategorisinde de… Yeni günlere, geleceğe ve kendinize şans verin… Ama öyle boş atıp, dolu tutmak çok mümkün değil bu aralar. Bolca emek, severek çalışmakla, direne direne güzel günlerimizi kazanalım : ) Değerlendiremediğiniz fırsatlar, yapamadığınız işler, elde edemediğiniz kazançları düşünmeyin hatta bu konuyu unutun. Sahip olduklarınıza odaklanın ve onlar için şükredin. Her şeyin bir sonu var aklınızdan çıkarmayın. En kötü günlerimiz de ve maalesef en iyileri de bir zamana tabi… Süreyi ayarlama kontrolü elinizde; Allah hepimize kendi konularını çözüme kavuşturmak ve yürütmek gücü versin. Şirketler, şehirler, ülkeler bu sinerjiyi muhakkak hissedecektir. Öncelikle siz elinizden geleni bir yapın hele : ) Mucizeler kolay zamanlarda ortaya çıkmaz. Gelişim de zahmetsiz işlerin neticesinde gelmez…
GÜNÜN SÖZÜ
Düşünceler dev güçlerdir. Onlar elektrikten daha güçlüdür. Sizin hayatınızı kontrol ederler, karakterinizi oluştururlar ve kaderinizi şekillendirirler.
Yazgınızı düşünceleriniz şekillendirir. Sadece sahip olduğunuzu hayal ettiğiniz kadar gücünüz vardır. Etrafınızdaki dünya olmasına niyet ettiğiniz gibidir.
Düşüncenin müthiş gücü vardır. Düşünce hastalıkları iyileştirebilir. Düşünceler kişilerin zihniyetini değiştirebilir. Düşünce her şeyi yapabilir. Harikalar yaratabilir. Düşüncenin hızı hayal edilemezdir.
Düşünceler müthiş hızla devinirler. Ulvi düşünceler besleyenler hem kendi çevrelerindeki hem de uzaktaki insanlara yardım ederler.
Dışarıya gönderdiğiniz her düşünce asla yok olmayan bir titreşimdir. O evrenin her parçacığını titreştirmeyi sürdürür ve eğer düşünceleriniz asil, kutsal ve etkiliyse bütün duygudaş zihinlere titreşim gönderir ve onları olumlu etkiler.
* Swami Sivananda