56. Yoğurt Festivalini de geride bıraktık… Geleneklerimizin, kentsel hafızamızın yaşatılması açısından önemi, katılım yoğunluğuna bakınca beklentinin varlığı ile karşılanmış olması, esnaflar açısından oluşturduğu canlılık inkar edilemez. Huzur içinde, renkli ve bir dizi etkinlik ve alanda gerçekleştirilmiş olması ise paha biçilmez…
Geçtiğimiz haftalar saat 07.30 sularında New Center'den bizim ofise kadar yürüyerek gelmek durumunda hissettiğim duygu içimi ürpertti. Yol güzergâhına karar verirken “Orası tenha olur, şuradan geçeyim” diye akıl yürütürken kendimi yakalayınca yüreğim burkuldu… Silivri ile birebir ilgisi olmaması tabi ki güzel ama akşam televizyonların başına kurulduğumuzda izlediğimiz olayların aklımız ve kalbimizde ettiği yere üzüldüm… Bayram geçti kaçınızın kapısını çocuklar şeker veya harçlık için çaldı? Ekranlardan komşusunun çocuğunu öldürüp, evin içinde saklayan olayın ayrıntıları inmemişken!
Festival dolayısıyla ve çoğu zaman Silivri'de insanların oluk oluk sokaklarda olması fiziksel darlık dışında çok güzel… Bir de evimizde özen gösterdiğimiz düzen ve tertibi kapımızın dışına da yansıtmanın tamamlayıcılığını, yaşam standardı ile konforumuz açısından, idrak edersek; değmeyin keyfimize…
Kendi hayatımızı bile anlamlandırmakta, yaşamın edindiği hızlı karmaşadan dolayı, epey zorlanırken, doğal olarak başkalarını anlamak, onlara saygı göstermeyi oldukça ıskalıyoruz… İletişimin gelişimi olarak lanse edilen cep telefonlarının icadı ve sonrasında internet ile sosyal medya tanışıklığının ardından insanlar arasındaki iletişimin daha iyi olduğunu kim iddia edebilir? Nasıl yaman bir çelişki değil mi? Alandaki teknolojik evrim, pratikte yan yana duran iki insanın, gözlerinin içine bakarak kurdukları iletişimi baltalıyor! Birine söyleyeceğinizi söylüyor ve telefonu kapatıyorsunuz… Ama telefon olmasa yan yana gelmek zorundasınız görüşlerinizi iletmek için, siz söyleyeceklerinizi bitirdiğinizde çekip gitmek isteseniz dahi onun arkanızdan söylediklerini bile duyarsınız; çünkü kulakların, gözler gibi kapakları yok : )
Reklamda kuraldır; ‘Bir şeyin miktarı ne kadar artarsa, etkisi o kadar azalır…' İlişkiler ve yaşamda en önemli kıstaslardan biri olarak rahatlıkla değerlendirilebilir…
İletişimin cılkı çıktı; ama toplumsal olarak uğradığımız çöküşle öncesi/sonrası ilişkisini tam olarak kestiremedim… Tavukla-yumurta bağlantısı gibi bir şey…
İletişim ve ilişkilerden söz etmişken; ‘Kap içinde ne varsa, dışına onu sızdırır'ı es geçmemek gerek. Herkes yaptığı şeyin ama az ama çok farkındadır… Ancak ne zaman ki sizin aklınıza bile gelmeyen bir şeyi yaptığınızı biri iddia ederse; emin olun ki sorun baştan aşağı olmasa bile önemli ölçülerde onunla alakalıdır. İnsanın, yaşamı boyunca çektiği en sancılı süreçler kendi yaptıkları ile ilintilidir. Bu çok büyük bir başarı da çok önemli bir hata da olsa böyledir… İkisinin de hazmı, kabullenilmesi zordur… Ama bu her insanın karakter oluşumunda kendi başına alması gereken bir ders, vermesi gereken sınavdır… Hepimizin imtihanları farklı farklı; başka kişilerin yaşam sınavlarında kopya da, yardım da yarardan çok zarar getirir…
Türkiye'deki sınav sisteminde dört yanlışın bir doğruyu götürmesi dünyanın hiçbir yerinde yok diye biliyorum… Öğrenciler ya da bu sistemden dolayı mağdur olduklarına inananlar kızacak belki ama bence çok yerinde bir uygulama… Hayatta da kural böyle işlediği için, söz konusu sisteme karar veren eğitimciler bence bunu bize öğretmeden okuduğumuz okullardan mezun olmamızı istemediler… Mezun olunca hayatta bu sistemden kurtulduklarını düşünenler bu görüşünü bir kez daha sorgulasın bence… Değil dört yanlış bir doğruyu, bir yanlışın dört doğruyu götürdüğü durumlar var hayatta…
Okulda aldığımız derslerin bir sınırı var da hayat dersleri, ecel kapıyı çalana kadar bitmiyor!
Mutlu, huzurlu bir hafta diliyorum…