İşyerindeyim, elektrikler kesik. Bir yerlerde çalışma ya da bakım yapılıyor olmalı diye düşünüyorum. Kaderime razı olup beklemekten başka çarem yok gibi. Bilgisayarımı açamadığım için cep telefonumu elime alıyor ve Twitter'dan paylaşılanları okumaya başlıyorum isteksizce. Neredeyse iki gün geriden gelen akışı takip ederek bugüne doğru ilerliyorum. İşler çoktandır durgun olduğundan hiç acelem yok. Ben de öylesine, hani güzel bir yaz akşamı, çarşaf gibi denizin üzerine vuran ay ışığında, sandalcının kürekleri çektiği gibi, aheste aheste okuyorum atılan tweetleri.
Çok geçmeden Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir paylaşımı çıkıyor karşıma. “Sanayi için yaptığınız yetmez, evlerde kullanılan doğalgaz fiyatlarını hemen indirin” mealinde uzun bir cümle var. 14 saat önce… yazıyor kenarda bir yerde.
Ardından, Burak isimli genç bir kardeşimizin paylaşımına gözüm ilişiyor. “Az önce ağlayarak saçlarımı kazıttım… Buraya bir gün kanseri yendim yazacağım.” Burak'ın yazdıklarını okuduğumda içim acıyor. Kanser tedavisi gördüğü sırada, yaşama tutunma çabasıyla insanlara umut olan Neslican geliyor aklıma hemen. O, kocaman yürekli kızın gülen yüzü geliyor gözümün önüne. İkinci kez acıyor içim.
Onun paylaşımının hemen üstünde Recep Tayyip Erdoğan'ın tweeti çıkıyor karşıma. 13 saat önce paylaşılmış. İlginç geliyor bana bu durum nedense. Birer saat arayla paylaşılan iki tweetin peşi sıra karşıma çıkması ilahi bir tesadüf olamaz herhalde, diyorum kendi kendime. Arada bir tane mi tweet atıldı yani? Hiç adetim olmadığı halde meraklanıyor ve bu kez hızla okuyorum yazılanları. Kadınlarla yaptığı toplantıdan sonra attığı bir tweet olmalı ki şöyle yazıyor son cümlesinde: “Kadınlara hak ve özgürlüklerini en geniş şekilde kullanabildiği, emek ve becerileriyle iş dünyasının her alanında varlık gösterebildiği dönem bizim dönemimizdir.” Bu sözler herkes için, Türkiye Cumhuriyeti'nde nefes alan her kadın için geçerli mi acaba? diye sormadan duramıyorum.
Sonra, başka bir şey dikkatimi çekiyor. Her iki paylaşımın etkileşim rakamlarına takılıyor gözüm ister istemez. İki liderin paylaşımlarının altındaki sayılar arasında büyük fark var. Bu farkı gördüğümde, ‘AKP döneminde hak ve özgürlüklerin en geniş haliyle uygulandığı' sözlerine şaşırdığım gibi -belki daha da çok- şaşırıyorum. (Trollerin ipliği pazara çıktığı için daha gerçekçi olabilir mi karşımızdaki sayılar?)
Recep Tayyip Erdoğan: 1287 - 3262 - 10.8 B - 656 Bin
Kemal Kılıçdaroğlu: 2928 - 3571 - 25.9 B - 1.1 Milyon
Her gece televizyon kanallarında yayınlanan tartışma programlarında -özellikle de CNN'de Ahmet Hakan Coşkun'un programında çıkan birkaç tetikçi/yorumcunun, bu verileri dile getirmeleri ve nedenlerini olduğu kadar, sonuçlarını da tartışmaları mümkün değil elbet. Peki, ya program yapımcısı Ahmet Hakan'a ne demeli? Bu arkadaşın elini tutan, dilini bağlayan mı var? Niçin gündeme getirmez? Birileri kulağını çeker, elleriyle koydukları yerden tutup indiriverirler diye mi korkar? Sormak isterim, neden??? Bu veriler de bir nevi “doğal anket” değil mi? Hem bu anketler siparişe -ve adamına- göre yapılmadığı için kimseye para da ödenmiyor. Bu durumda gerçeklik payları diğerlerine oranla çok daha yüksek olmaz mı?
Ünlü matematikçilerin ve bilim insanlarının çok bilinen bir sözü vardır: “Rakamlar yalan söylemez,” derler. Öyle midir gerçekten, bilmiyorum. Yakın bir zamanda bunu hep birlikte göreceğiz.
Sevgili okur, sormak istiyorum şu an; yanılıyor da olabilirim tabi ki ama yine de düşünmeden duramıyor insan; ne dersiniz, sizce de, “geliyor mu acaba gelmekte olan?”