Silivri Belediyesi CHP'li Meclis Üyesi Saadet Gencoğlu, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı'nın verilişinin 83. yıldönümü dolayısıyla mecliste, kadının toplumsal konumu üzerine görüşlerini paylaştı.
Meclis Üyesi Saadet Gencoğlu, kadınların seçme ve seçilme hakkına birçok Avrupa ülkesinden daha erken bir tarihte kavuşmuş olmasına ve kanun önünde eşit olmasına karşın bugüne kadar çağdaş ve hak eşitliğine dayalı bir statü kazanamadığını ifade etti. Kadın-erkek eşitliği konusunda kayda değer bir ilerleme yaşanmadığını söyleyen Gencoğlu, kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırma noktasında kadınlara kendi haklarına sahip çıkmaları ve haklarının savunusunu yapmaları çağrısında bulundu.
“KADIN, AİLE VE TOPLUM ARASINDA BİR KÖPRÜ GÖREVİNİ GÖRÜR”
Kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit olduğunu ancak toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle bu eşitliğin hayata geçişinde sorun yaşandığını ifade eden Gencoğlu, şöyle konuştu: “Sayın Başkan, değerli meclis üyeleri, saygıdeğer konuklar ve yerel basınımızın değerli temsilcileri; 5 Aralık Dünya Kadın Hakları ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı'nın verilişinin 83. yılındayız. Türkiye Cumhuriyeti, eşit yurttaşlık temelinde insan hak ve özgürlüklerine alan açarak çağdaş medeniyete ulaşma çabasını başlatmış ve başarıyla sonuçlandırmıştır. Bu süreçte toplumsal yaşamın temel direği olan kadınlarımızı ön plana çıkararak kadın-erkek eşitliğini hayata geçirmiş ve devamında Türk kadınına pek çok çağdaş ülkeden önce seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Mustafa Kemal der ki; “Dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar gayret gösterdim' diyemez.” Kadın, aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Kadının toplumlarda yerine getirdiği görevleri itibariyle, sosyal sistemin işleyişine katkısı büyüktür. Atatürk' ün bu konuya ilişkin yaklaşımı dikkate değerdir. “Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüteceğimiz yol, Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur.”
“ERKEK İLE KADIN ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BÖLGESELLEŞTİRMEMEK GEREKİR”
1923 yılında İzmir' de yaptığı konuşmada “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir” diyen Atatürk, her toplumun iki cinsten oluştuğunu, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinilmesini o toplumu yarı yarıya zayıflattığını vurgulamıştır. Kadın, 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkı; 1934 yılında da tam anlamıyla siyasal haklara kavuşmuştur… Tarihte özellikle Köy Enstitüleri ile birlikte kadın, biraz daha güçlenip kimlik kazanmış, toplumdaki yeri bir nebze olsa etkisini artırmıştır; ancak sosyal yaşam içerisinde bu etkinliğin artığından bahsetmek oldukça zordur. Biliyoruz ki yüzyıllardır ataerkil bir toplum olan Türk Milleti‘nin tarihte bir üçlemesi vardır: At, avrat, silah. Savaşçı bir toplum düzenindeyken kadının da erkeğin yanında önemli görevler üstlendiğini söylemek zor olmasa gerek! Kılıç kuşanması, ata binmesi gibi… Yani eski Türk toplumlarında kadının tek görevi “çocuk doğurmak” değildi. Bunu da görev olarak tanımlamak ne kadar doğrudur! Kadın olmak için kriter, doğurganlığı mıdır? Doğurmazsa, kadın değeriyle bakılmayacak mı? Çünkü erkek, “erk”tir! Yani kudret, iktidar, güçtür! Kadın ise “ikinci sınıf”tır; toplumda söz hakkı olmayan, sözü önemsenmeyen bir varlıktır! Toplum çeşitli katmanlarında eğer çocuk olmuyorsa kabahat (!) kadına isnat edilir; ancak, erkek tekrar evlenebilir, çünkü erkeğin bir sorunu yoktur. Eşlerden, kadın hayatını kaybetse erkek evlenebilir, toplum tarafından ayıplanmaz; kadın boşanıp birkaç defa evlendiğinde “evlenmiş ve çocuklu” olur; erkek boşanıp tekrar evlenmeye kalktığında ise “o erkektir” olur. Erkek, kız arkadaşı ile el ele gezerse annesi tarafından “aslan” olmak ile mükafatlandırılır; kız, erkek arkadaşı ile dolaştığında (kibarca) “saçı uzun aklı kısa” olur. Annesi, erkeğe; “Sen erkeksin, erkek yemek yapar mı; bulaşık, çamaşır yıkar mı?” der. Tuhaflığa bakın ki kızı evlendiğinde “Hayat müşterek değil mi? Bırak da biraz kocan yapsın!” olur. Erkek ile kadın arasındaki ilişkiyi bölgeselleştirmemek, yöreselleştirmemek gerekir. Erkek, yine erkek; kadın, yine kadındır. Batı veya Doğu olarak ayırmamak gerekir; olay aynıdır sadece kavramlar farklıdır! Bu anlamda kadını, meta olarak görmekten çıkarmak toplumun temel hedefi olmalı ve bu durum toplumun tüm katmanlarına yayılmalıdır.
“KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNDE HALA GERİDEYİZ”
Türk kadınına verdiği değeri sosyal yaşamın her alanında gösteren Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan hukuki düzenlemelere ve alınan onca yola rağmen; ülkemizde kadın-erkek eşitliği uygulamaları açısından bugün varılan nokta ne yazık ki çağdaş dünyanın çok gerisinde kalmıştır. Türkiye'de; kadın istismarı, kadınlara uygulanan şiddet, erken yaşta evlilikler, cinsiyet ayrımcılığı, vb. durumlar hala kanayan yara olmaya devam etmektedir. Oysa nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın yaşamın her alanında eşit koşullarda yer alması çağdaş dünyanın olmazsa olmazıdır. Bu bağlamda; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” der. 2017 yılında, aradan geçen 83 yılda kadın, kadın olma bilincini, sorumluluğunu ne derece taşıyabildi? Tüm İslam coğrafyası içinde laikliği benimsemiş ve ilke edinmiş bir ulus olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kadınlarına verdiği değeri batıdan doğuya göğsünü gere gere ilan ettiği tarihten bu yana 83 yıl sonra kadın, Atatürk'ün amaçladığı, kadın kimliğini kullanabiliyor mu ve O'nun istediği, hayal ettiği gibi bağımsız, özgür, özgüvenli kadın olabildi mi? Kadın, kendi değerinin farkında olmayı ve birey olarak ben de buradayım, yasalarca da kazandığım 83 yıl önce tanınan bu hakkı sonuna kadar kullanabiliyorum diyor mu? Kadın, TBMM'de 83 yıl sonra nasıl? Kadın, evinde, ailesinde, okulda, sokakta nasıl? Yaşamdaki en önemli değerlerden biri olarak bugün kadın her kesimde, kızını ve oğlunu yetiştirirken kendindeki özgüveni, barışı, özgürlüğü, birey olma bilincini, insan olma sorumluluğunu çocuklarına ne derece verebiliyor? Kadın-erkek eşitliğinin bile hala tartışıldığı günümüzde kadın bu eşitliği nasıl görüyor ve evinde nasıl davranıyor? Peki ya iş yaşamında nasıl kadın? 83 yıl sonra bugün kadın, kadın olma onurunu, seçme ve seçilme hakkının gerçek önemini biliyor olsaydı toplumumuzda köyünden kentine, doğusundan batısına çok daha farklı bir Türkiye profili görüyor olurduk. Oysa bugünkü Türkiye'ye baktığımızda yaşadığımız ve gördüğümüz tüm olumsuzluklarda kadın olarak çok büyük sorumluluğumuz olduğu bilincinin farkında olmalıyız.
“ÇÖZÜM KADININ KENDİSİNDEDİR”
Bugün kadın, yürümesinden, araç kullanmasına, iş yaşamında taciz edilmesinden, evinde yediği dayağa, bastırılmış, susturulmuş, söz hakkının olmamasına, kızının ezilmesine, oğlunun pohpohlanmasına kadar pek çok sorunun kaynağıdır ve çözüm yine kendisindedir.
Kendi hakkına sahip çıkamamış, karşı çıkmayı bilememiş, yaşadığını kaderden bilmiş, korkuyla ezilmiş, kadın, bugünkü Türkiye profilinin de yaratıcısıdır. Ne zamanki değerinin, kadınlığının, gücünün farkına varır, kendisine verilmiş yaşamın tüm sorumluluklarını kendi isteğiyle seçer, okur, düşünür; işte o zaman o kadının yaşamının da bir anlamı olur. Kendi kaderini çizen kadın kendisine ve yaşama; aslında kendisinin olan hediyeyi hatırlatan, Cumhuriyetimizin kurucusunun hayalini kurduğu Türkiye'yi verebilir.”
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ÜZERİNE ÇARPICI ARAŞTIRMA
5 Aralık Dünya Kadın Hakları ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı'nın verilişinin 83. yıldönümü, bir kez daha kadının toplumdaki yerini tartışmaya açtı. Saadet Gencoğlu, istatistiki verilerin ortaya koyduğu tablolarla Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların pek çok alanda erkeklere göre daha dezavantajlı olduğunu gözler önüne serdi. ‘İstatistiklerle Kadın' çalışmasının sonuçları şöyle açıklandı:
• 2016 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye'de toplam nüfus 79.814.871'dir. Bu nüfusun yarısını kadınlar oluşturmaktadır (%49.8). Erkek nüfusunun oranı da %50.1'dir.Ortalama ilk evlenme yaşı 2016 yılında erkekler için 27,1; kadınlar için 24 olarak tespit edilmiştir. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkı ise 3.1 yaş olarak gerçekleşmiştir.
• Ülkemiz cinsiyet eşitliğinde 142 ülke arasında 125'nci sırada. Ülkemiz kadın-erkek eşitliğinde 142 ülke arasında Tunus (123) ve Bahreyn'in (124) ardından 125'nci sırada yer alıyor. Yani dünyada tam 124 ülkede kadınlar ülkemizden daha fazla hakka sahip.
• Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun birleştirilmiş verilerine göre; 2002-2015 yılları arasında 5406 kadın cinayete kurban gitti.
• 2016 yılında 317'si silahlı toplam 397 kadın cinayete kurban gitti. Bu cinayetlerde toplam 367 kadın ve aile bireyi öldürüldü. 109 kadın ve aile bireyi de yaralandı. Kadın cinayetlerinin %85'ini kocalar, sevgililer, eski kocalar, ayrılmak istenen sevgililer işledi.
• Ülkemizde yaşayan her 2 kadından 1'i fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39,3'tür.
• Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye'de okuma yazma bilmeyen kişi sayısı 2 milyon 654 bin 643. Okuma yazma bilmeyen 2 milyon 205 bin 315 kadın var. Yani okuma yazma bilmeyen her 5 kişiden 4'ü kadın.
• Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre parlamentoda kadın temsil oranı sadece %14,73.
• 1381 Belediye Başkanının sadece %2.9'u kadın. 30 Mart 2014 yerel seçim sonuçlarına göre 30 Büyükşehir Belediye Başkanının 3'ü /(%10), 1381 Belediye Başkanının 40'ı (%2.9) kadındır. 20.498 Belediye Meclis Üyesinin ise 2.198'i (%10,7) kadındır.
• Devlette sadece 1 müsteşar, 3 müsteşar yardımcısı, 1 vali kadın var. Devlet Personel Başkanlığının Haziran 2014 verilerine göre kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin %37'si kadın, %63'ü erkektir. Bürokraside üst düzey yöneticilerin %90.8'i erkek, %9.2'si kadındır.
• Kadınların istihdama katılım oranı gelişmiş ülkelerden 2,5 kat daha az.
• Kadınların ekonomik aktiviteye katılımı ve fırsat eşitliği bakımından Türkiye 132'nci sırada. Ülkemiz ekonomik aktiviteye katılımı ve fırsat eşitliği bakımından 142 ülke arasında 132'nci sıradayken, işgücüne katılımda 128, eğitim fırsatları bakımından 105, satın alma gücü paritesi bakımından 126'ncı sırada.
• 20 milyon kadın işgücü dışında. Çalışan her 3 kadından 1'i tarımda çalışıyor.
• 4 milyon kadın hiçbir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı çalışıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Haziran ayı itibariyle Türkiye'de 26 milyon 586 bin kişi çalışıyor. Bunların 18 milyon 640 binini erkekler, 7 milyon 946 binini kadınlar oluşturuyor.
Haber:
Hazal BAŞARAN