Tarımsal üretimin önemi giderek artarken, sektördeki sorunların büyümesi engellenemiyor. Yanlış politikalar, yüzeysel yaklaşımlar hayatımızdaki en önemli alanı baltalarken Süleyman Gencoğlu ile bölgesel ve ülkesel gelişmeleri, destek, yanlışlar ve de en önemlisi çözüm önerilerini tartıştık.
“İKLİMSEL DEĞİŞİKLİKLER VERİMLERDE AZALMALARA SEBEP OLDU”
Sevginar SALİ: Tarımda gidişat ne yönde?
Süleyman GENCOĞLU: Bundan 15-20 sene önce Hürriyet Gazetesi'nde, o zaman 90'lı yaşlardaydı Amerikalı bir iklim bilimcinin demecini okudum. Diyor ki: “Önümüzdeki dönemde iklimsel çok büyük değişiklikler olacak. Mevsimler kayacak. Güneşli ve çok sıcak bir gün geçirirken ertesi birden rüzgârlı ve yağışlı bir havaya uyanabileceğiz. Bundan da en çok etkilenecek olan, tarım kesimi olacak. Buna göre kendini korumaya veya yapılandırmaya almalı.”
Bu okuduklarımı hiç unutmuyorum. Şimdi son 2-3 yıldır çok ciddi anlamda bizim o çocukluğumuzda, gençliğimizde ya da yakın zamanda bildiğimiz ilkbahar, yaz, sonbahar, kış döneminde mevsimlerin kaymaya başladığı, Haziran ayının yağmurlu geceleri soğuk ama Ekim ayının inanılmaz derece sıcak geçtiği bir döneme geldik. Bu da ister istemez Silivri'de ve ülkenin hemen hemen her yerinde verimlerde azalmalara sebep oldu.
“POLİTİK VE EKONOMİK SEBEPLERLE BUGÜN ÇİFTÇİ SIKINTILI DURUMDA”
Şöyle bir altı ay önceye, salgın dönemine gidelim herkes iki meslek grubuna şapka çıkardı. Hepimiz akşam saat 21.00'de doktorlarımızı alkışladık. Hepimiz dedik ki tarım, hayvancılık çok önemli, üreticilerimiz devam etsin. Hatta bu gruba sokağa çıkma yasağını kaldırdılar. İnsanlar üretsin dedik. Ama arada geçen zaman içerisinde bir takım politik ve ekonomik sebeplerle bugün çiftçi, sıkıntılı bir durumda.
“İYİ NİYETLE BAKALIM”
Sevginar SALİ: Desteklemelerin, yöneticilerin yaklaşımının etkisi ne oldu peki?
Süleyman GENCOĞLU: Devletin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Silivri Belediyesinin bir takım tarımsal programları ve destekleri var evet. Büyükşehirden başlayalım, ben de işin içindeydim. 70 üretici, 704 dönümlük bir alanda karpuz, domates, biber ve salatalık ekti. Bu süreçle ilgili bir takım sıkıntılar yaşandı. İyi niyetle bakalım. Bu birinci seneydi, böyle sıkıntılar olabilir veya bunu İstanbul Büyükşehir Belediyesine ya da Ekrem Başkana değil orada çalışan insanlara eksi puan olarak yazmak lazım.
“VOLKAN BEY, ÖZCAN BAŞKANIN BIRAKTIĞI YERDEN ÜSTÜNE KOYARAK DEVAM EDİYOR”
Silivri Belediyesine gelince ben unutmuyorum Özcan Başkan “Tarımla kalkınalım” dediğinde sosyal medyada kendisiyle dalga geçen insanlar vardı. İşte “Tarımla mı kurtulacak Silivri, tarımla mı kurtulur ülke” deniyordu. Bugün bakıyoruz ki Volkan bey de doğrusunu yapıyor bence. O da Özcan Başkanın bıraktığı yerden devam ettiriyor ve üstüne koyarak bunu yapıyor.
“BİR NEVİ ESKİ KÖY ENSTİTÜLERİ GİBİ BİR ORTAM YARATILMALI”
Silivri Belediyesi bir Arpa Projesi geliştirdi. Genç Ziraat olarak biz ve birçok arkadaşımız da destek oldu. İmece usulüyle yardım yapıldı. Birçok insana arpa tohumu, saman dağıtıldı.
Silivri Belediyesi diyor ki, “Benim orada burada köylerde, bir sürü arazim var. Ben bunları kirası biten insanlardan geri alayım, kendim ekip dikeyim.” Bu sene 2 bin dönüm gibi bir alanı kendileri ekecek. Bu sefer yardımlaşma, imeceden ziyade bizzat Silivri Belediyesi çiftçilik yapacak ve üretecek. Bu doğru bir şey çünkü belediyeler birçok çiftçiler daha kuvvetli olabilecekleri için bir takım yenilikleri; yeni gübreler, ilaçlar, ekipmanlar, daha iyi deneme şansları olabilir. Bunu ciddi anlamda önemsiyorum. Bir nevi eski köy enstitüleri gibi bir ortam yaratılmalı. Onu Ekrem Başkan da seçim öncesi hep söylüyordu; “İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde eski köy enstitüleri gibi bir yapı oluşturalım. İnsanlara örnek olalım, onları motive edelim” diye.
“ÇİFTÇİLERİN SIKINTILARINI VATANDAŞ BİLMİYOR VE GÖRMÜYOR”
Şimdi bunların hepsi çok güzel şeyler ama işin içinde şöyle bir sıkıntı giriyor; altı ay önce hepimizi alkışlayan vatandaşlar, altı ay geçtikten sonra bu süreç içerisinde özellikle tarım ve hayvancılıkta, ki hayvancılıkta bu biraz daha ileri, yaşanan sıkıntıları birçok insan bilmiyor ve görmüyor. Çiftçi, bir takım iklimsel, ülkedeki ekonomik sebeplerden (dolar ve avronun artışı, üretimdeki bütün girdilere yüzde 10-20-30-40-50 gibi farklı farklı zamların geldiği) dolayı çok zor durumda. Bunun görülmesi lazım.
“BU KADAR KISA “ÖMÜRLÜ” BAKANLARLA DOĞRU BİRŞEY YAPABİLMEK ZOR”
Sevginar SALİ: Neden doğru bir tarım politikası tutturamıyoruz bir türlü?
Süleyman GENCOĞLU: Cumhuriyet kurulduğundan beri son Tarım Bakanımıza kadar 54 tane bakan değişmiş. Bakanların ortalama “ömürleri” 20 ay. Bir bakan seçilince, gelen tebrik ziyaretlerinden dolayı 3 ay zaten makamından çıkamıyor. Geriye 17 ay kalıyor. Bunun 2-3 ayı da ‘beni görevden alabilirler' düşüncesiyle bakarsan adamın zaten 15 ay gibi bir çalışma süresi var. Her gelen bakan, birisi ekmek fiyatıyla, birisi tarımsal hafızayla uğraşıyor. Dolayısıyla siyaset tabi ki hep işin içerisinde ama o kadar kısa ömürlü bakanlarla siyaseten de bir şeyi doğru yapmak, doğru bile olsa bunu devam ettirmek zor. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor.
“YENİ BİR KALKINMA PROGRAMI ÇIKARILSIN”
Çok acilen Türkiye'nin bütün tarım aktörleriyle Ankara'da veya İstanbul'da çalıştay yapalım. Cumhurbaşkanımızdan, köy muhtarımıza kadar, Ziraat Odası Genel Başkanımızdan çobana kadar herkes bu çalıştaya katılsın. Bir hafta on gün, bir ay neyse bu süre, yeni bir kalkınma programı çıkarılsın. Bu, 5 veya 10 yıllık olsun ve anayasaya da işlensin ki hangi bakan veya iktidar gelirse gelsin, anayasanın ilk üç maddesi gibi değiştirilemez densin, tarımsal ve hayvansal kalkınma planını uygulayalım.
“TARIM VE HAYVANCILIK BİTME NOKTASINDA”
Gerçekten bu ülkede tarım ve hayvancılık bitme noktasında. Ben hayvancılık yapan birisiyim. İki tane adam çalıştırıyorum. Kendim de her gün işimin başındayım. İki adama verdiğim maaş, sigorta, ev kirası, ev yardımı, yemek, su, elektrik, yakacak yardımlarını topladığım zaman çıkan rakam kadar para kazanmıyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Ciddi anlamda büyükbaş hayvancılık, mandacılık yapıyorum ama para kazanamıyorum. Para kazanabilecek bütün şartlara sahibim. 7-8 ay dışarı salıyorum, kendi samanımı ve arpamı veriyorum, hayvanlar ciddi bir merada otluyor. Karınları doyuyor. Suyum var. Bir de bunların hepsini satın alanları düşünün. Bu işin altından kalkması zor. Zaten etrafa baktığınız zaman her taraf kapanmış çitlerle dolu. Türkiye'de şöyle bir meslek düşün; gençler yapmıyor, her sene yapan sayısı ve tarımsal araziler azalıyor, bölünüyor, parçalanıyor. Ekim alanları küçülüyor.
“EŞEKTEN DÜŞEN DEĞİL, EŞEĞE UZAKTAN BAKAN ADAMLAR VAR ORADA”
Bu sektörün tüm girdi ve satış fiyatlarını başkaları belirliyor. Silivri'deki ürünler maalesef HAL'e giremiyor. HAL'e girdiğiniz zaman tamamen oradaki esnafın inisiyatifine kalıyorsunuz. 12 Kişi oturuyor senin süt fiyatını belirliyor! 9'u hayvancılık yapmıyor. Hani derler ya ‘eşekten düşen bilir' diye ama eşekten düşen adamlar yok orada. Eşeğe uzaktan bakanlar orada. Böyle bir politikayla tabi ki 2,30'luk süt fiyatıyla kalırsın. 3-3.5 lira olması gereken süt, 2.30'dan satıldığı sürece, durum böyle olunca insanlar dişi hayvanlarını kestiriyor. Dişi hayvanlar kesime gittikçe besi hayvanları satılamıyor, doğumlar azalıyor. Aradan zaman geçiyor devlet yetkilisi bakıyor, “Allah Allah bizim dişi hayvan sayımız düşmüş' ne yapmamız lazım?” Dişi hayvan sayımızı arttırmamız lazım. Hayvanlar yurt dışında. Bir heyet oluşturulup yurt dışına gidiliyor. İddia ediyorum yurt dışındaki hayvan Türkiye'dekinden daha pahalı. Senin sağlıklı hayvan materyalin kalmamış. Yurt dışındaki 40-50 yıldır bu işi yapıyor. Daha çok süt ve et veren, sağlıklı yeni bir ırk yaratmış. Mesela ben kendi çiftliğimde de onu yapmaya çalışıyorum. 6 Yıldır mandacılık yapıyorum, çıkan ilk doğan hayvanımı elimde tuttum. Ondan doğan hayvanı elimde tuttum. Özel besiye tabi tutuyorum, anne sütüyle besliyorum. Onun sütünü sağmıyorum. Hep hayvanın içmesini istiyorum ki yeni bir ırk gelsin. Sen bunları yapamıyorsun. Dişi hayvanını ikide bir kestiriyorsun. İki yaşına gelmiş hayvanın zamanlı zamansız gebeleşiyor. Zamanlı zamansız bütün hayvanlarını kestirmek, elinden çıkarmak zorunda kalıyorsun.
“DEVAMLILIK SAĞLAYAMIYORUZ”
Türkiye'de 30-40 yıldır aynı işletmede modern tarım yapan işletme sayısı o kadar az ki… Şartlar değiştikçe hayvancılık modelleri de değişiyor. Evler, yaşamlar değişiyor. Dolayısıyla devamlılık sağlayamıyoruz. Zaten Türkiye'nin en büyük sıkıntısı da bu.
Hepimiz yurt dışına gidiyoruz; ben tarımsal yerleri geziyorum. 14-15 ülkeye gittim. Bir çoğunda da tarımsal geziler yaptım. Mesela Belçika'da çiftçi 200 yıldır aynı evde oturuyor. Biri bir şey yapmış çok hoşuma gitti. 250 Yıllık bir evin içerisinde yemek masasının etrafına, bu güne kadar orada kimler yemek yediyse aileden, hepsinin fotoğraflarını asmış. Modern, okumuş, bilgili ve genç bir çocuk tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. 250 Senedir aynı evde oturuyor ve bu işi yapıyor. Böyle bir işletmenin süt verimiyle, hayvan kalitesiyle senin ikide bir ağılını yenilediğin, hayvanlarını kestirdiğin, sonra yerine başka hayvanlar getirdiğin tesis aynı olabilir mi? İmkansız.
“İNSANLARIN DEVLETE, İKTİDARA, SİYASETE GÜVENİ AZALIYOR”
İşte Türkiye 5-10 yıllık Kalkınma Planları içerisinde bunları yapmalı. Mesela bir bakan gelip ‘Mandacılığı geliştirelim' dedi. Çok doğru bir şey yaptı. Beş yıl Manda Birliği'ne üye olan, bunu satmayan, sütünü sağan, işletmeyi devamlı kılan herkese manda başına Bin lira vereceğini söyledi. İnsanlar bu projenin içerisine girdi ve destek almaya başladılar. Bin lira çok ciddi bir rakam. 100 hayvanınıza 100 Bin TL almak demek çalıştıracağınız iki personelin yıllık maliyetinin karşılanması demek ya da 100 Bin TL ekstra bir kar demek. Sonra sonra görüyorsun ki bu desteklemeler azalıyor, değiştiriliyor, öteki bakan farklı bir şey yapıyor. Bu sefer insanların siyasete ya da iktidara, devlete güveni de azalıyor. Adam yatırım yapıyor, proje geliştiriyor, beş sene sonra desteği kesiyorsun. Bu adam şimdi ne yapacak? Hayvancılık bakkal dükkânı değil ki ertesi gün fazla ürün satıp zararını kapatabilesin.
Bu yıl tarımda iklimsel sebeplerden dolayı çok kötü verim alan yerler oldu. Telafi edebilmesi için önümüzdeki sene değil, belki iki sene gerekecek. Bu iki senede üreticinin yaşadığı stres, ekonomik olarak sıkıntıları ne olacak? Belki kredi çekecek. Çok zor bir şey. Onun için tekrar aynı şeyi söylüyorum, çok ciddi çalıştay yapılmalı. Herkes elini taşın altına koymalı. Bir doğrunun etrafından yeni bir kalkınma hamlesi yapılmalı.
“GERÇEK ÜRETİCİ YOK EDİLİYOR”
Sevginar SALİ: Yanlışlar neler?
Süleyman GENCOĞLU: Yunanistan'dan pamuk, Suriye'den patates alıyorsun ama senin Nevşehir'deki binlerce patates ve soğan üreticin ürünlerini satamamaktan ağlıyor. Bunların iyi analiz edilmesi lazım. Peynirin fiyatı yükseldi diye yurt dışından ucuz süt tozu getiriliyor! Et fiyatı yükseldiğinde yurt dışından et getirirsen, buğdayın fiyatı yükseldiğinde yurt dışından getirirsen sadece ve sadece gerçek üreticiyi yok edersin. Sen benim karlılığımı bitirirsen, ben tarıma nasıl yatırım yapayım? Niye traktör, ekipman alayım, niye üretime devam edeyim? Bu yıl yanılmıyorsam 780 bin üretici Çiftçi Kayıt Sistemi'nden çıkmış. Üretimi bırakmış. Silivri'de çok net görüyorum ki 50 tane üretici çiftçiliği bıraktı. Belki bu sayı daha fazla. Tarım İlçe Müdürümüze sorsak ÇKS'de rakamlar hemen görülür. Bir de Anadolu'yu düşünün.
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNİN HATASI
Sevginar SALİ: Daha fazla alanın ekilmesi için Büyükşehir'in fide desteğinin etkisi oldu tahminimce. Önümüzdeki yıl daha sağlıklı bir sürecin işlemesi için
önerileriniz neler?
Süleyman GENCOĞLU: Bu işin başında Gökhan Günaydın var. Biz bu süreçte onunla muhatap olduk. Onun bence şöyle bir yanlışı oldu; tam bir fizibilite yapmadan bize bir takım vaatlerde bulundu. Dedi ki, “Ben size fide, gübre, ilaç, sulama sistemi vereceğim. Sonuç itibariyle de bu ürünü yetiştirdiğinizde eğer piyasa da düşükse HAL fiyatlarıyla bu ürünü sizden alacağım.” Böyle deyince mesela 2 dönüm ekenler 10 dönüme çıktı. İlk başta fideler geldi. Güzel de fideler geldi. Maliyet açısından çiftçiyi rahatlattı. Bu konuda her zaman teşekkür ediyoruz ama gübre, ilaç ve sulama desteğini vermedi. Sıralama yanlıştı. İlk önce tarlaya gübre atılacaktı, toprak hazırlanacak, damla sulama sistemini çekecek, fideleri sonra ekecek. İnsanlar fideleri sandıklarda bekletti. Baktılar ki bir şey gelmiyor kendi çabalarıyla, borç alarak, kredi çekerek devam etmeye çalıştı. İlaç zamanı geldi. İlaç verilmedi. Ürünler yetişti. Adamın kabiliyeti iki dönüm domates yetiştirmeye müsait, sen o adama 4-5 katı yer ektirmişsin. Adamın elinde olmuş birden 50 ton domates. Nereye satacak? Satamıyor. Al diyor, almıyorsun. Bunları çürütmek, heba etmek, ya da yok pahasına vermek zorunda kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin hatası buydu.
Bir takım da suiistimallerin olduğu söyleniyor. Bazı insanların çok fide aldığı, bunları farklı amaçlarla kullandıkları gibi v.s. onları gözümle görmediğim için üzerinde durmuyorum. Bunlar Silivri ile alakalı değil.
“ÖNÜMÜZDEKİ YIL BU SÜREÇ MUHTARLARLA YÜRÜTÜLECEK”
Geçen gün İBB Meclis Üyeleri beni ziyaret ettiler. Kendilerine de bu sıkıntıları anlattım. Bunların çok kolay aşılabilecek şeyler olduğunu ama üreticinin biraz kırıldığından bahsettim. Onlarla da bu konuyla ilgili bir inceleme yapıyorlar. Birçok üreticiden de bilgi alıyorlar. Bir rapor hazırlayıp, önümüzdeki yıl yine bu sürece girecekler. Bu işi muhtarlarla yapacaklarını ifade ettiler. Fide desteğinin devam edeceğini söylüyorlar ama bu geliştirilebilir. Bir masa etrafına oturulup ortak akılla hareket edilmeli.
“SİLİVRİ'DEKİ SERALARI DESTEKLEYELİM”
Silivri'de çok ciddi sera alanları var. Bu sene dağıtılan fideler farklı illerden geldi. E, bizim burada seralarımız var. Onları destekleyelim. Fideler o seralarda yetişsin. Zaten fide bir ayda yetişiyor. Nisan başında bizim ilçemizdeki seralardan bu fideleri yetiştirmek istersek, iklimsel sıkıntılar da olmazsa fideler Silivri, Çatalca, Şile'de yetişir.
“HATALARDAN VAZGEÇİLİRSE BÜYÜKŞEHİR BAŞARILI OLUR”
Sevginar SALİ: Üreticiye de ek bir gelir sağlanmış olur…
Süleyman GENCOĞLU: Bravo aynen öyle. Burada şunu de hesap etmek lazım, sen şimdi İstanbul gibi bir yerde 2 bin dönüm fide ektirdin buradan örneğin 20 bin ton domates çıkacak. Bugün Bayrampaşa Hali İBB'nin kiracısı. HAL'e Türkiye genelinden günlük bin araba ürün giriyor. Senin yetiştirdiğin 20 bin ton ürün diyelim ki iki bin kamyon olsun. Bu zaten 1-1.5 aylık süre içerisinde, yani sen zaten İstanbul bölgesinden HAL'e 20 kamyon bilemedin günlük 30 kamyon mal sürersin. Sen patronsun, Büyükşehirsin. HAL Kooperatif Başkanına dersin ki, ‘Benim bugün 30 kamyon domatesim girecek. Bunu peşin ve ötekilerden 5 kuruş daha pahalı alacaksın.' HAL Kooperatifi onu oradaki esnaflara birer kamyon paylaştıracak. Malın satılmaması gibi bir şey olamaz. Ben bunu anlattım ama olmadı, yapamadılar. Birçok sebebini bilmiyorum. Bu konuda birçok üreticinin gönlü kırıldı ama çiftçi bazı şeyleri de çabuk unutur. Yeni dönemde hatalardan vazgeçilirse bence Büyükşehir bu konuda daha başarılı olur.
“HER ZAMAN YARDIMA HAZIRIM”
Volkan beyle de karşılaştıkça konuşuyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesine de, Silivri Belediyesine de, benden bir yardım istendiğinde veya sorulduğunda, kayıtsız şartsız 7-24 her türlü yardım etmeye razıyım. Benim gibi birçok üretici zaten böyle yapar. Çocukluğumuzda imece kültürünü sadece sözlük anlamında değil biz yaşadık. Kurfallı köyünde ben bunu yaşadım. Biz bunları defalarca yaptık.
“VOLKAN BEYİ KUTLUYORUM”
Yıllar sonra Silivri'de Arpa üretiminde bir imece yardımlaşma şeklinin ortaya çıkmasından memnunum. İnanılmaz keyif aldım. Bu konuda da Volkan beyi kutluyorum. Çok doğru yaptı.
Yeni dönemde de muhtemelen onların kafalarında da yeni projeler vardır.
İBB'de de belki yeni projeler vardı, hatalarından ders almışlardır. Dönem dönem bir masanın etrafında toplanıp, bu hangi konu olursa olsun; tarım, spor, sanat, ekonomi, bu işin paydaşlarıyla hareket etmek lazım. Fikirlerine, tecrübelerine başvurmak gerekli. Bu böyle kurtulur. Siyaset çok farklı bir şey. Yaşadığımız yerlerdeki yerel yönetimlerin, birliklerin, vatandaşların doğru hizmet alabilmesi çok farklı bir şey. İnsanlar burada kesinlikle siyaset gütmemeli. Özellikle Silivri Belediyesinin projesinde çok farklı siyasi görüşteki insanların bir araya gelmesi çok güzel. Bu konuda tekrar tekrar Volkan Başkana teşekkür ediyorum. Doğru işler yapıyor, bunlar daha da gelişmeli.
“AYÇİÇEK ÜRETİCİSİ İYİ PARA KAZANDI”
Sevginar SALİ: Verim açısından bölgemizde durum ne oldu bu yıl?
Süleyman GENCOĞLU: Silivri'yi verim ile alakalı bu sene ikiye ayırmak lazım. Denize yakın köylerde iklimsel sebeplerle (kuraklık) bu sene çok kötü verimler alındı. Geçen sene Ekim, Kasım ve Aralık ayların çok kurak geçmesi bu bölge için, Tekirdağ sahili, Edirne'yi de al ciddi anlamda sıkıntı oldu. Kuzey köylerimizde buğday, kanola, ayçiçek verimli oldu. Bu sene çok iyi geçti. Özellikle ayçiçekte geçen sene 2.5 lira olan kilo fiyatı sene başı 3 lira'dan açılan fiyatı 4'e kadar çıktı. Dolayısıyla insanlar ayçiçekten iyi para kazandı çünkü fiyat çok yükseldi. Türkiye kendi kendine yeten bir ülke değil. Rusya ve Ukrayna'da (bunlar dünyada en büyük Ayçiçek üreticileri, 30 milyon ton Ayçiçek üretiyorlar) bir takım iklimsel sebeplerle bu sene verimsel sıkıntılar yaşandı. Yurt dışı fiyatları yükseldi. Yurt dışı fiyatları dolar bazında artınca, bizde de dolar yükselince 3 liralık fiyat 4 liraya çıktı. Bugün ortalama 250 kilo Ayçiçek biçen insan dönümden bin TL gibi bir para kazandı ki bu çok ciddi bir para. Kuzey köylerde, işini iyi takip eden, gübresini, ilacını atan iyi verim aldı ve iyi paralar kazandı.
Sevginar SALİ: Demek ki ihraç etmesek kendi üreticimiz iyi para kazanabiliyor…
Süleyman GENCOĞLU: Yurt dışından ürünleri dolar bazında alıyorsun. Hem doların artması, hem dolar bazında bir ürünün artması çiftçiye yansıyor. Yıllardır devlet, ‘Ben yurt dışı fiyatına bakarım, çünkü oradan istediğim malı getiririm' dedi. Şimdi bazı ürünlerin yurt dışı fiyatları ve doların Türkiye'deki pozisyonu itibariyle bizden daha pahalı oldu. Devlet bu sefer de ‘Siz yine bu fiyatta kalın' diyor. Hep yurt dışına bakıyorduk şimdi niye kalıyoruz? Buğday fiyatları şimdi harmana göre yükselmeye başladı. Dünyada ciddi iklimsel sıkıntılar yaşanıyor. En son Haziran'da o da bizim köylere yağmur yağdı. Sahil kuşağına o da yağmadı. Aradan 3-3.5 ay geçmiş. Doğru dürüst toprağa yetecek bir damla yağmur yağmadı. Bu bir acıdır. Kar da yağmadı. Çeltik köyünden örnek verelim; Ekim ve Kasım'da yağmur yağmadı. Ocak, Şubat, Mart'ta biraz yağmur yağdı. Ondan sonra yok. Toprak belli bir yağış almak zorunda. Trakya'nın ortalaması yıllık 550 litre yağış, benim köyüm belki 600 litre aldı ama Çeltik 250 litrede kaldı.
“TÜRKİYE YENİ BİR MODELE GEÇMEK ZORUNDA”
Sevginar SALİ: Üretici ile tüketicinin aracısız buluşması nasıl iyileştirilebilir peki?
Süleyman GENCOĞLU: Üreticinin para kazandığı, tüketicinin de çok fazla para vermediği, rahat alım satım yaptığı, cebinden çok para çıkmadığı bir modele geçmek zorunda Türkiye. Tarladan 1 liraya alınan domates, pazarda 5 liraya satılırsa burada bir sorun var demektir. Bir liraya üretip, 5 liraya domates yiyen insanlardan ziyade aradaki o 4 liralık farkın nasıl katlandığı veya o farkın inmesi, buna yönelik nasıl bir çaba harcamamız gerektiği konusunda kafa yormamız lazım.
YERİNDE ÜRETİM VE SATIM
Dönem dönem sosyal medyada, televizyonlarda bunları insanlar bas bas bağırıyor. Aracıları da anlamak lazım. Eğer sen Antalya'dan bir tır domatesi yükleyip Türkiye'nin en potansiyelli şehri İstanbul'a getiriyorsan, ciddi bir nakliye ödüyorsan, yolda gelirken zaten fire vermeye başladıysan.
Bu adam bu kasaları HAL'deki dükkana indirip belki yüzde 3-5 fireyle bir başka kamyona yüklüyor, bu kamyoncu bunu alıp yüzde 3-5-10 fireyle pazara götürüyor. O gün satamayıp bir sonraki gün pazara götürüyor ve yine üstüne 3-5-10 fireyle bu malı satıyor. Tabi ki fiyat yükseliyor. İşte o zaman ortaya depo, sağlıklı depolama ya da yerinde üretim ve satımı ciddi ciddi düşünmeliyiz.
“İLK ÖNCE BURALARA BİR ÖNCELİK TANI”
Gökhan Günaydın'la olan toplantılarımızda bunu hep anlattım, ‘İnşallah Türkiye'nin Tarım Politikası gibi yapmazsınız' dedim. Türkiye, topraklarında birçok ürün varken, yetişebilecekken yurt dışından aldığı için insanlar her gün çiftçilikten uzaklaşıyor. İstanbul'a uyarlayın. Sizin 400 bin dönümlük Silivri'niz var, bilmem kaç bin dönümlük Çatalca, Şile, Kartal, Beykoz'unuz var. Burada ciddi tarımsal ve hayvansal ürünler yetişebilecekken Antalya'dan getirtilmemeli. İlk önce buralara bir öncelik tanınsın.
İstanbul il sınırları içerisinde yetişen her türlü ürüne, İstanbul HAL'inden yüzde 1-2-5-10 neyse bir farklılık uygulansın. Buradaki üretici HAL'e bunu getirdiğinde elinde Yetiştirici belgesi varsa, domatesi, karpuzu, eti bir tık fazla pahalı olsun. Daha pahalıya satılsın. Bunlar uygulanmalı…
“HER 2-3 KÖYE MİNİ MEZBAHALAR YAPALIM”
Sevginar SALİ: Kurban satışları ile ilgili de bir öneriniz var?
Süleyman GENCOĞLU: Evet İBB İSYÖN A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Günaydın'a da bunu anlatım. Sizin vasıtanızla Silivri de bunu değerlendirsin. İstanbul'un 152 tane köyü ve çok ciddi kurban satışı var. İnsanlar Kars, Artvin'de bir sene boyunca hayvan bakıyor. Yemini, veterinerlik hizmetini oradan alıyor. Kurban Bayramı'na 20 gün kala kalkıyor Esenyurt'a geliyor. Esenyurt Belediyesine bir para veriyor ve alan satın alıyor. O hayvanlarının 500 Bin, 1 Milyon TL'ye İstanbullulara satıyor. Parasını cebine koyup tekrar Artvin'e dönüyor. İstanbul'daki insanların parasını alıyor. Her Kurban Bayramı'nda Boğaz ve sokaklar kan gölüne dönüyor, hayvan kaçtı, o oldu bu oldu diye temcit pilavı gibi aynı şeylere şahitlik ediyoruz. Bu bitmeyecek mi? Bitmeli. 152 tane köyde her 2-3 köye mini mezbahalar yapalım dedim. İstanbul'un içerisindeki bütün satış yerlerini kaldıralım. Anadolu'daki insanların buradaki satışlarını yasaklayalım. Buradaki üreticinin önünü gene açalım. Kars'taki, Artvin'deki üretici gelsin Kurfallı köyüne, yer alsın, işletme kursun, hayvancılık yapsın, İstanbul'a satsın.
“HAYVANCILIK KONUSUNDA BU BÖLGEYİ KALKINDIRALIM”
Şimdi düşünün Kurfallı köyünde küçük bir mezbaha kurdunuz. Sizin yakınınızdaki köyler Bekirli, Akören, Sinekli işletmelerini de oraya bağladınız. İstanbul'dan insanlar geldiler hayvanlarını hijyenik bir ortamda kestiler. Belgeli kişilerin yetiştirdiği hayvanı satın aldılar. Bu işte kime fayda var; Kurfallı'daki kahvehane, bakkal, minibüs, biçerdöverci, yemci, saman taşıyan ve bağlayan, hayvan bakan kazanacak, köydeki kadın, çocuk dolaylı olarak herkes karnının doyuracak. Hayvancı kazanacak. Kazandığı 1 Mmilyonu Kurfallı köyünde bırakacak. Ben bunu Gökhan Günaydın'a anlattığımda bana, ‘Sen kafatasçısın' dedi. Bu ne demek diye sorduğumda, ‘İstanbul çok büyük bir yer, Türkiye'ye de bakmak zorunda.' dedi. Tabi ki öyle, ama zaten İstanbul bütün Türkiye'ye bakıyor. Hayvancılık konusunda da bu bölgeyi kalkındıralım. Biraz üzerinde tartıştık sonra konu kapandı gitti. Lütfen, bu demecim yayınlandığı zaman Silivri halkı bunu değerlendirsin.
“BU PROJEYİ HEP BİRLİKTE İBB'YE SUNALIM”
Buradan Volkan beye de sesleniyorum. Bu doğru bir söylemse, Silivri'deki Ziraat Odası Başkanımız, tarımsal ve hayvansal birliklerimiz, belediye başkanımızla birlikte bu projeyi İstanbul Büyükşehir Belediyesine sunalım. Ben bunun doğru bir proje olduğunu düşünüyorum ama takdir tabi ki idarecilerimizin ve halkın.
“YÜCE YARADANIN BİZE BAHŞETTİĞİ TOPRAĞI EKİP DİKELİM”
Sevginar SALİ: Eklemek istedikleriniz?
Süleyman GENCOĞLU: Dün yeni kurulan bir tarımsal birlik, çiftliğimde beni ziyarete geldi. Onlara tarımın iyi yerlerini, iyi yönlerini, olumsuz yönlerini anlattım. Mesela onlara dedim ki hayata bir daha gelsem kesinlikle yine çiftçi olurum. İnişli çıkışlı çok günler geçirdik. Üzüldüğümüz, ağladığımız, sızlandığımız, şapkayı havaya attığımız günler oldu. Bu hayat gibi inişli çıkışlı bir dönem. Çok ulvi ve güzel bir mesleği yaptığımızı düşünüyorum. Her mesleğin kendine göre ulviyeti ve güzelliği vardır ama yediğimiz içtiğimiz her şeyi üreticilere borçluyuz. Bunu günde üç öğün yapıyoruz. Ara öğünler de oluyor. Bunlar güzel şeyler.
Salgın döneminde, ondan öncesinde yerel yönetimlerin buradaki tarım ve hayvancılığa katkıları daha da ön plana çıkmaya başladı. Bırakın tarımcılar biraz daha para kazansın. Onlar para kazandıkları zaman hayat çok daha güzel olacak. Bunu tüketicinin haklarının da korunması şartıyla söylüyorum.
Yüce yaradan bu dünyayı yarattığında bize bir toprak bahşetmiş. Bu toprak için sadece ekip dikmemiz lazım. Fabrikayı yaparken araziyi satın almanız, onun üzerine ciddi yatırımlar yapmanız lazım. Bir kafe açarken orayı kiralamanız, satın almanız, içerisini dayayıp döşemeniz lazım. Yüce yaradan size bir toprak vermiş. 10-20 bin yıl önce insanlar bu toprakları işlemeyi, hayvanları avlamayı öğrenmiş ve günümüze kadar bu sistem bir şekilde gelmiş. Onun için bu toprakları kirletmeden, farklı farklı yönlerde kullandırmadan, mümkün olduğu kadar koruyalım. Sulayabiliyorsak sulayalım. Har vurup harman savurmadan bu güzel ülkeye sahip çıkalım. Ne kadar vatansever olursak bu konuda dünya da, ülkemiz de, yaşadığımız yer de çok güzel olacak.
“TARIM MODA OLMAZ!”
Salgın dönemi özelinde de değerlendirecek olursak şunu söylemeden geçemeyeceğim; tarım moda olamaz. Moda yani geçici yenilik. “Bu ülke tarımla mı kurtulur?” diyenler bilmeli ki bu ülke tarım ürünleri ile inşa edildi. Bakınız Zonguldak Ereğli'deki demir çelik fabrikasının inşaat ödemesi tarım ürünleri ile yapıldı.
“TÜRKİYE'NİN VE BÖLGEMİZİN O FARKLILIKLARA TEKRAR KAVUŞMASI LAZIM”
Güzel bir söyleşi oldu. Bunu hep yapıyoruz. Elimizi taşın altına koyuyoruz. Siz de yazılarınızda şaraba, üzüme değiniyorsunuz,“Farklılıklar yaratalım” diyorsunuz. Türkiye'nin, bölgemizin o farklılıklara tekrar kavuşması lazım. Çeşitli ürünlerin daha çok ekilmesi gerek.
“ZİRAAT ODALARIMIZ YA DA GENEL MERKEZİMİZ NE YAPIYOR?”
Sevginar SALİ: Günlerce konuşsak bitmeyecek ve yetmeyecek kadar önemli bir konu yine de Süleyman Gencoğlu'ndan son sözünü alalım bu sürece dair?
Süleyman GENCOĞLU: Her yıl tarımdan kopan çiftçi sayısı binler ile ifade ediliyor, ekilebilir araziler azalıyor, annesi babası çiftçi olan gençler başka mesleklere kayıyor, çiftçilerin kullandığı tarımsal ve hayvansal krediler artarken, geri ödemelerindeki gecikmeler ve icra dosyaları artıyor. Türkiye'nin en büyük meslek grubu sorunlarla boğuşurken, bizlerin sıkıntılarına çözüm bulacak yetkilileri uyaracak meslek birliklerimiz, en büyük, en örgütlü en çok üyeli Ziraat Odalarımız ya da Genel Merkezimiz ne yapıyor?
20 yılı aşkın süredir Genel Başkanlık yapan Şemsi Bayraktar görev yıllarının başında ses getiren 2-3 mitingden sonra ortadan kayboldu, kendisini sadece Ramazan aylarında TV'lerde tarımsal ve hayvansal ürünlere gelen zamları eleştirirken görüyoruz.
Belki kendince bir şeyler yapıyor ama yukarıdaki sorunlar artıyor ve sıkıntılar son bulmuyorsa demek ki bir şeyleri eksik yapıyor.
Uzun yıllardır Silivri Ziraat Odası seçimleri öncesi, başkanlığa aday olmam konusunda çok deste almama rağmen aday olmadım. Artık yaş ve mesleki tecrübemizin üst noktalarına geliyoruz, bu bilgi birikimini gençlere aktarmak, belki ilçemizden yakacağımız ateşle, Gene Merkeze uzanacak bir yola değişime tanıklık edebiliriz.
Tüm detayları ile Hürhaber Gazetesinde...