Yaşadıklarımızı daha iyi idrak etmek için Ahmet Taner Kışlalı'nın “Terörizmin Sosyolojisi” değerlemesinden bir özet…
Bence yeterince lanetledik, kınadık… Bunların bir işe yaramadığını alttaki yazıyı okursanız daha iyi anlarsınız. Teröre karşıtlığımızın ona desteğe dönüşmemesi için aklımıza ve sağduyumuza sahip çıkmalıyız, birlik olmalıyız. Ve artık kimi gerçekleri bizleri yönetenlerin kabul etmesi gerekiyor. Bir yanlıştan daha büyüğü, onda ısrara etmektir…
En önemli önceliğimiz hayatta kalabilmek… Toplumsal huzur ve barışın ne denli önemli bir şey olduğunu anlatmaya çalışanların haklılık zaferi… Ama yas tutmaktan, kurtulamayacağız…
Ahmet Taner Kışlalı'ya kulak verelim mi bugünlük…
“Latince kökenli terör sözcüğü, "büyük korku" ya da "korkudan titreme" anlamı taşır. Terörizm ise, "siyasal şiddet" ve "yıldırıcılık" anlamında kullanılır. Toplumun ve dolayısıyla toplumu yönetenlerin- direncini kırmak için "ortak korku yaratmak", daha doğrusu "dehşet salmak" amacına yöneliktir. Terörizm, "zayıf" olanın seçtiği bir tür "siyasal şiddet" biçimidir. Terörist -zayıf olduğu için- kendini gizler. Beklenmeyen bir anda ve beklenmeyen bir yerde "vurup kaçmaya" çalışır. Çünkü devletin güvenlik güçleri, sayıca ve silahça kendisinden üstündür. "Adi şiddet"te, amaç bir varlığa zarar vermek ya da onu yok etmektir. Oysa terörist için, şiddet bir amaç değil "araç"tır.
Atilla Yayla'nın da altını çizdiği gibi; "Terör eylemlerinde, psikolojik sonuçlar fiziksel hedeflerden çok daha önemlidir”. Terörizm "hesaplı" bir şiddettir. Amacı olabildiğince çok insan öldürmek değil, kitlelerin "eylemlerinden etkilenmesini" sağlamaktır. Kitlelerin "dehşete" kapılmasını, bir umutsuzluk içinde "teröristin isteklerine boyun eğilmesi"nden başka çare olmadığını düşünmesini sağlamaktır.
TERÖRİSTİ YÖNLENDİREN
BİREYSEL ETKENLER NELERDİR?
Terörist "gerçeği" nasıl algılar? Bu soruların genel düzeydeki bazı yanıtlarını "Şiddetin Psikolojisi" ile ilgili alt bölümde de bulabilirsiniz. Ama teröristin kendine özgü "bireysel nedenleri"ni ayrıca incelemekte yarar var. Bir kere, terörist genellikle kendisini bir "saldırgandan çok bir "kurban" olarak algılar. Şiddetin asıl sorumlusunun "düşman" olduğunu; şiddet eyleminin bireysel bir "tercih" değil, tarihsel bir "zorunluluk" olduğunu düşünür. Kendi özgür iradesi dışında, yüce bir otoritenin askeri olarak hareket ettiğine inanır. Yoldaşları öldürüldüğü ya da tutuklandığı zaman, kendisini yaşadığı ve özgür olduğu için "suçlu" hissedebilir
Kendini "aşağı ve aciz" gören genç, "iyi"yi savunmak için giriştiği savaşı, kendisini "yüceltme"nin bir aracı olarak görebilir. Kendi "acizliğine duyduğu öfke", devletin temsil ettiği otoriteye yöneltilebilir. Crenshaw bu konuda şöyle diyor: “Olumlu, toplumsal olarak kabul edilebilir bir kimlik edinmeyi başaramamış olan bireyler, kendilerine 'kötü' ya da 'en istenmeyen' olarak sunulan rolleri benimserler. Esasen, olumsuz bir kimliğin benimsenmesi, ailenin ve toplumun reddi demektir."
TERÖRİZME KARŞI NE YAPMALI?
Terörizme karşı verilen savaşımda öncelikle göz önüne alınması gereken üç temel noktadan söz edilebilir:
1) Tek başına silahlı savaşım hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi, terörün silahsız çözümü de yoktur. Bir uzmanın deyimiyle, "Hiçbir ödün teröristi tatmin etmez."
2) Gerçek dünya ile "teröristin dünyası" arasında büyük fark vardır. Teröristin inançları ile gerçek olaylar ve olgular arasındaki "çelişkiler" somutlaştıkça, teröristin direnci azalır.
3) Terör grubunun inançlarını değiştirmeye çalışmak yanlıştır. Ancak tek tek teröristler üzerinde etkili olunabilir. Bir bütün olarak grubun değişebilmesi çok zordur. Teröristin istemlerini kabul etmek, "şantaj"a boyun eğmek anlamına gelir. Ve yeni terörist eylemleri özendirmekten başka bir işe yaramaz. Ama silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise; terörü yaratan ortamın değişmesi için gerekli "demokratik" adımları atmaktan kaçınmak da, o ölçüde hatalıdır. Resmi ya da özel kitle iletişim araçlarının terörizmle ilgili tutumu da, teröre karşı savaşımda önem taşır. Haberler doğrulara dayanmalı, ama şiddet eylemleri teröristlerin bir "başarı"sı ya da toplum açısından bir "panik" havasında sunulmaktan kaçınılmalıdır.
Terörü en çok özendirecek anlatım biçimi ise, terörizmin bir "savaş" olarak nitelendirilmesidir. Böyle bir nitelendirme, teröristin kendisine ve "dava"sına olan saygısını arttıracaktır. Teröristin direnme gücünü kıran iki temel etken vardır: Temel inançlarına yönelik kuşkular duymaya başlaması ve silahlı savaşımın başarısızlığa "mahkûm" olduğu bilincine varması...
Terörizmle ilgili haber ve yorumlar şu üç noktayı vurguladığı ölçüde -bu amaca yönelik olarak- etkili olurlar:
1) Terörizm "masum kurbanlar"a zarar verir;
2) Terörizmle hedeflenen amaca varılamaz;
3) Barışçı yollar, siyasal amaçlara ulaşmada daha etkili ve saygındır.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Terörizm, giderek toplumdaki "demokratik iletişim kanalları"nı tıkar ve bir kutuplaşmaya neden olur. Mantığın değil duyguların öne çıktığı böyle bir ortamda, geniş kitleler gençlikle devletin yanında yer alır ve "en sert önlemler"in destekçisi kesilirler. Bu koşullar -özellikle demokrasi deneyimi az olan toplumlarda- "baskı rejimleri"nin oluşumuna çok elverişlidir.”