Ahmet Yücegök

GÖREV BAŞINA - 15 HAZİRAN PAZARTESİ

Geçİrdİğİmİz bu seçimin benzerini görmedim desem yeridir.
Hiçbir seçimde Cumhurbaşkanı , gayet açık bir biçimde  iktidarı destekleme amacıyla meydanlara çıkmamıştı…
Hatta, bu güne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı,  bırakın iktidarı destekleme amacıyla  meydanlara çıkmayı,  meydanlarının ateşini  düşünerek , seçimler bitene kadar  "konuştuğunu” görmedim, duymadım... Ülkeyi seçime götüren hiç bir iktidar,   Devletin tüm kurumlarını kendi "aparatı” gibi görüp  kullanmamıştı. O nedenle, benzerini görmedim…
İsterseniz… Hafızamızı yoklayalım.
O günlere öylesine bir  göz atalım isterseniz.
***
Cumhurbaşkanı. Neredeyse tüm kanallarda ve canlı yayında. İktidar partisine  (400) Milletvekili istiyor…
Bütün bu  toplantılar "devletin parasıyla”  "açılış” veya "buluşma” adı altında yapılıyor .Ve,  hedef tahtasına koyduğu ilk parti HDP oluyor. Ardından  Ana muhalefet partisi olarak  CHP ve yavru muhalefet MHP ‘yi hedef alarak ağzına ne gelirse söylüyor... Bu "alay edercesine” ben tarafsızım diyerek” AKP’nin sloganlarını attırıyor...
***
Muhalefet  açısından ,  bakınca, bunun adı  sadece bir Genel Seçim değil  adeta  "bir direniş” adeta bir hayatta kalma mücadelesi...
***
Seçim kampanyası boyunca hem Başbakan, hem Cumhurbaşkanı "Devlet Kesesinden”  kimsenin aklına gelmeyen "açılışlarla,  törenlerle” aşağı yukarı her gün bir veya birkaç il dolaştılar. Valiler kanalıyla "Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Mitinglerine, öğretmenlerin ve velilerin katılmaları” için  talimat yağdırdılar…
Şimdi. Seçim bitti. O nedenle diyorum ki. Muhalefet, bunları unutmamalı ve o  büyük resme bakmalı…
Soğukkanlı olmalı, en kısa zamanda  birleştikleri noktalar üzerinden, hükümeti kurmalı...
Kurarken de. Bu kadar  mücadeleden sonra , elde edilen bu  sonucu,  yalnız rakamlar üzerinden okuyup,  toplayıp çıkarma veya bölme yanlışına  düşmemeli…
Ortaya çıkan sonucu, iyi analiz edip, tarihe, şanlı bir direnişin örgütleri  olarak geçecek  bir  "Hükümet” kurmalılar. ...
Unutulmasın ki,  demokrasi karşıtı güçler şu an pusuda beklemiyor inlerinde  "direnen ve kazanan bu güçleri  bölüp parçalamak” için  "plan” yapıyorlar…
Şimdi. İsterseniz, son gelişmelere bir bakalım...  
• Hükümet kurmak için seçimden en  büyük parti olarak çıkan AKP Genel Başkanının yapması gerekirken , sanki onun göreviymiş gibi Cumhurbaşkanının yapması. Oyun kurucuymuş görüntüsü veriyor...  
• Halen iktidarda olan çevrelerin,  konumlarını koruyamayacakları korkusu ile el altından "koalisyonların ne kadar kötü bir yönetim” olduğu algısı yaratmak için "kanal,-kanal” dolaşıyorlar…
• Diyarbakır’da, seçim öncesi ve seçim sonrası meydana gelen, akla ziyan  provokasyonlar...
• Hala ellerinin altındaki medyadaki savunucularının, direniş güçlerinin birleştikleri değil de, ayrıştıkları noktaları öne çıkararak bir birlerine düşürme gayretleri…
• "Hükümet Kurma Görevi " Siyasi Partilerin görevi iken Cumhurbaşkanının üstüne vazife edinip, Koalisyon görüşmelerine başlaması, bu manada Partilerin  liderlerini değil de kamuoyunda ses getirecek bir üyesi ile görüşmesi.
***
Ufukta görünen  "Koalisyon Hükümeti”.
Nedeni, belli... Peki "Hangi parti hangi partiyle koalisyon yapabilir?”
Cevabı basit... Her ne kadar çok seçenekli bir  durum olsa da  İlk  seçenek ve  şart gibi olanı "CHP-MHP-HDP” koalisyonu… Gerekçesi de… Henüz çok sıcak olan seçim meydanlarında seçmene verilen sözler…
Şimdiii... Seçim meydanların da AKP’nin karşısında yer alan (3) partinin seçmenlere verdikleri , üç aşağı beş yukarı benzer  sözlere bir bakalım isterseniz.
• Emeklilere (2) Maaş ikramiye meselesi.
• Asgari ücrette artış.   
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerde meydanlara çıkması, yemini unutup, bir parti  lehine çalışması yani, Anayasa dışına çıkması meselesi.
• 17/25 Aralık meselesi ve peşi sıra meydana gelen olaylar ve Hukuki süreçler.
• 17/25 Aralık sürecinin " Bakanları " aklanma ve paklanmaları tekrar gündeme alınıp değerlendirilmesi.
• TAŞERON  olayına son verme .
• Kredi Kartlarının faizlerinin affı veya en aza indirilmesi meselesi.
• "Adalet Mekanizması” üzerinden yapılan tahribat  için acilen yeni bir Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu düzenlenmesi.  
• RTÜK’ün  tarafsızlığı.
• Diktatörlüğün simgesi olan  "Kaçak Saray” meselesi.
• Adana’daki TIR olayı üzerindeki şaibe.
• Hapisteki Gazeteciler ve siyasi, tutuklular konusu...
Ve, daha bir çok konu…
Bunlar her  üç partinin ortak söylemleri...
Bence. Koalisyon protokolü denen şey bu işte… Tıpkı bir şirketin, bir derneğin "amaç” maddesi olarak yazılanlar gibi. Hiç birinin itiraz edemeyeceği ortak bir metin bu…
  Üç parti bu metni imza altına aldıktan  sonra   "TBMM”ye sunacak. Ardından güvenoyu…
Böylece… HÜKÜMET kurulmuş olacak… Eh.
***
Şimdiii…
İlk (24) saatte yapılacak olanlar…
İlk (48) saatte yapılacak olanlar…
İlk bir haftada yapılması gereken işler…
İlk bir ayda yapılacaklar…
İlk bir yılda yapılacak olanlar diye yapılacak işler önceliklerine göre  sıralanır... Ki, o zaman, ülkeye  yumuşama  getirecek. Ve. İnanın. Direniş güçlerinin temsilcisi olan partilerin asgari müştereklerde ,aralarında varacakları mutabakat Hükümet kuruluşu üzerine anlaşma sağlandığında, bu  açıklamadan sonra  "Mahkeme Kararları”  dahi adil olmaya  başlayacak… Peki… O zaman… Ne bekliyoruz ki… Haydi. "Görev başına.”  
               
BİR OH ÇEKTİM
Rakamlar kaç olursa olsun,sonuçta (3) Genel seçimden  galip çıkmış (13) yıldır  TEK BAŞINA  iktidarda olan bir siyasi partinin "Tek Başına”  kurduğu  hükümet  sona ermiştir …
Etrafta gözlemlediğim İlk tepki  "oh be” oldu… Hem de öyle içten bir oh be ki inanılacak gibi değil…
Sanki ülke işgalden kurtulmuş…
***
Neyse. Bu oh be yi, olumlu yorumlarsak. Yeni dönemde "nefret söylemi ortadan kalkmış siyasette yepyeni bir umut ışığı doğmuş, demektir…
Evet… Sihir bozulmuştur…
• Akşam sabah bağıran o adam artık o kadar  bağıramayacaktır. Bağırsa bile, televizyon kanallarına talimat veremeyeceği için eskisi kadar sesi duyulmayacaktır. Onun yerine "uzlaşı kültürü” ön plana çıkacaktır...
• Muhalefet kanadı (3) Parti , anlaşıp  Hükümet kuramasalar bile, bu saatten sonra "güce” tapanların devri  sona ermiştir…
• Havuzdan nemalananların mamaları artık "torbada” değil tehlikeye girmiştir …
• Devlet memuru değil de, parti memuru olan , tetikçi bürokratın  sırtını dayayacağı tek parti iktidarı  sona ermiştir…
• Artık ,  dilimize pelesenk olan "benim valim” "benim kaymakamım” "benim polisim” "benim, benim laflarını duymayacağımız günlere yaklaşıyoruz,  demektir…
• Ne giyeceğimize, ne okuyacağımıza,ne yiyeceğimize, ne içeceğimize, kaç çocuk yapmamız gerektiğine, nasıl doğum yapacağımıza, Mahkemelerin nasıl karar vereceğine, savcıların nasıl görev yapacaklarına, polisin kimlerin üzerine gideceğine,hangi gazeteleri okuyacağımıza, hangi televizyonları izleyeceğimize, hangi okullara gideceğimize,  neye inanacağımıza, hangi takımı tutacağımıza kadar her şeyimizi dizayn etmeye yeltenen o  adamın sesini, en azından duymayacağımıza dair umudumuz yeşerdi…
***
İnanır mısınız… Seçimden sonra…
Akşam, sabah… Her konuda fikir beyan etmekten ziyade   adeta talimat  yağdıran o  adamın  "tamı tamına  (3) gün bilmem kaç saat, sesini duymadık…
Bir daha "oh” çektim.
Ve… O bağıran adam  (3) gün bilmem kaç saat sonra, İlk  demecini verdi …
İnanın… Duyunca inanamadım "aman Allah’ım, bunları o mu söylemiş” dedim kendi, kendime…
Tekrar  "OH” çektim…

KAMUOYUNA DUYURULUR
Seçimin yapıldığı Pazar günü , Şerif Sezen’le birlikte eski köy yeni mahallelerimizi dolaştık. Amacımız "sandık başlarında neler olup bittiğini gözlemekti.”
Ayrıca, görevlilerin herhangi bir ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek ve gerekli yerlere iletmekti. Aynını yaptık.
***
Bu arada.
K.Sinekli’den  Seymen’e gelirken yolu kısa olsun diye, Silivri – Sinekli yol güzergahını kullanmayıp, "Hamoğlu GOLF” tesislerine giden ara yolu kullanalım istedik. Aman Allah’ım o ne öyle!
Adeta… Yol yeni sürülmüş bir tarla gibi… Ayrıca. Yolun sağı solu inşaat atıkları ile dolu. Kim veya kimler  dökmüş, bilemiyorum  Neyse.
Yine. "Çevreci Damarım” kabardı.
Gördüklerimi  not ettim.
Ve, o notu… Kamuoyuna duyuruyorum… Nokta.                                     

İNSANLARI ZORA SOKMAK
AKP’nin en çok eleştirilen yanı "İnanç üzerinden siyaset yapmak” deniyor. Bu seçimde "Atatürk” üzerinden de siyaset yaptığına tanık oldum.
"Olmaz”  demeyin. Oluyor işte. Seçim günü. Danamandra Mahallemizde, Köy Kahvesi’nde  oturuyoruz.
Duvardaki Atatürk Portresine  gözüm takıldı... Seçim günüydü ve portrenin üzerinde  AKP Silivri İlçe Başkanlığı yazısı vardı…
Sordum ve " AKP Silivri İlçe Başkanlığı getirdi” cevabını aldım…
Kahvecinin iyi niyetinden şüphem  yok .
"Haklısın ama bu gün seçim ve Portrenin alt kısmında AKP Silivri İlçe Başkanlığı yazıyor” dedim…
"Bilmiyordum” dedi…
Ama ben… Olayın "Ekmek davası” olduğu biliyorum. Ve, insanları "ekmekle korkutmanın” doğru olmadığına inananlardanım…
 
BİZDEN ÇOK  UZAKTA
"Fransa Başbakanı Manuel Vals iki oğlu ile  resmi görüşmelerde bulunmak için Berlin’e gidiyor. O arada  Şampiyonlar Maçını izliyor. Fransa’da duyulur, duyulmaz sosyal medyada inanılmaz  eleştiriler başlıyor. Sonunda Başbakan "bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair” kamuoyundan özür diliyor ve oğullarına ait Devlet Kesesinden  ödenen "2500” Euro’yu cebinden ödüyor. "

TAPU VE ECRİMİSİL MESELESİ
Henüz  ufukta görünmemekle birlikte er veya geç yeni Hükümet kurulacak. İlk iş olarak. İlk icraatı olarak , çok basit bir mesele olan bu TAPU meselesini halletmesini beklemekteyim.
Nokta...

YORUM YAP