Zaman geçiyor azizim…
Geçerken de katır kutur, limoni bir tat bırakıyor ağızda, eski fotoğraflara bakarken yüzümü buruşturmam ondan…
Ah ah…
Daha beş sene öncesine kadar futbol hayatının zirvesinde, halı sahaların fırtınası, olmazsa olmazıydım!
Haftada üj bej maç oynuyordum!
Stilimi Messi'den daha iyi bulanlar vardı, ayriyeten bu isimler spor dünyasının yakından tanıdığı isimlerdi!
Geçmiş gün hangi yıl olduğunu hatırlamıyorum, sahilde balık tutuyorum, hava kararmak üzere, kovada da derya kuzuları olunca keyfim yerinde, pat diye lüks bir araba durdu yan tarafımdaaa…Geçmiş zaman olduğu için ismini anımsayamadığım bir kulübün yöneticisi indi arabadan!
Efendim jan janlı takım elbiseler, ipek kravatlar, ayna gibi ayakkabılar, kendini tanıttı, ismini anımsayamadım bak şimdi, elini uzattı tokalaştık, hatta benim eller balıklıydı, tokalaşmadan önce "neme lazım" deyip eski fanilaya sildimdi…
"Gel bizim kulüpte hem top oyna hem çocuklara ağabeylik yap" dedi…" Sana şu kadar da para!"
Beni tanıyan bilir, para ile işim olmaz!
Neyse güzel kardeşim!
" Olmaz" dedim, "geçti benden" dedim…" Keşke daha önce tanışsaydık" dedim, kalbini kırmadan, incitmeden gönderdim adamı…
Sonra bir pişman oldum!
Madem stilin Messi'den iyi, e şutlarında sert, elin kocaaa kulüp başkanı gelmiş seni balıkta bulmuş, güzel de bir para teklif etmiş, anlaşsaydın da ödeseydin ya kredi kartı borçlarını…
Yok benden geçmiş de, olmazmış da!
Bak bir daha üzüldüm şimdi…
Köprünün altından çok sular akınca, unutulduk tabi, gençler yetişti, büyüdü, arayanımız soranımız kalmadı velhasıl…
Eh hayat böyle bir şey…Alışmayacağız da ne yapacağız?
Her şey zamanında güzel.
Şimdi aynı tekmeleri yesem, ya bacak kırılır, ya bir hafta yataktan kalkamam…
Devir değiştikçe oyunun kuralları da değişti…
Eskiden sahalarda formalı, şortlu, kramponlu adamlar tekme atar, kırmızı kartı görüverir, soyunma odasının yolunu tutardı şimdi kravatlı, takım elbiseli adamlar, göstere göstere tekme atıyor!
Hakem de olmayınca…