‘Gözler yalan söylemez' diyerek başladığım ‘kış köşem'le ilgili geçtiğimiz günler şöyle bir değerlendirme geldi: "Gözler yalan söylemez'i geçti bu. Resmen yoruma döndü diye.” Baştaki niyetten farklı olarak devamında resmen ‘kafa okumaya' yönelik bir uğraşın içinde bundum kendimi... Ama bu da uzun sürmedi konuk ettiğim isimlerin aklından geçenleri okumaktan ziyade bir süre sonra kendi aklımdakileri boşaltmaya başladığımı hissediyorum...
"İnsanları ne hallere sokuyorsun!” diye takılanlar oluyor. İyi dayanıyorlar valla. Muhalefette olmak insanı daha sabırlı yapıyor, iktidar dayanma gücünü epey zayıflatıyor. Gücü hisseden taarruza geçebiliyor çok düşünmeden.
Çoğu söylenen şakayla karışık olsa da ben çok önemsiyorum. İşimi biraz fazla ciddiye aldığıım da söylenebilir. Önemsemekten kendimi alamıyorum daha doğrusu. Daha rahat, geniş bir insan olmak isterdim.
***
İtiraf etmeliyim herkese ne yazdığımı çok hatırlamıyorum ama bana yöneltilen her eleştiriyi, öneri veya sitemi yıllarca unutmuyorum. Yazarken çok farkında olmayıp geri dönüşü sonrasında ‘aman çok mu ileri gitmişim', ‘bu kadar da açık sözlü olmaya gerek var mıydı?' diye genelde düşündüğümü söylemeliyim. Kimi siyasetçi hakkında çıkan haberler ile ilgili konuşurken ‘yazanı aramamakla övünür' bence aramalılar. Biz kafamıza estiği gibi eleştirip, değerlendirme hakkına sahipsek ilgili kişi de bunlara ilişkin fikrini belirtme hakkına sahip. Rahat olun. Herkes yaptığı işin geri dönüşünü merak eder. Her iş bir parça bunun için yapılır.
"Tepki geldi mi?” diye dönüp haberi yapanı yoklamaktan kendinizi alıkoyamadığınıza göre, fikrinizi de açıkça söyleyin.
Siz yazdıklarımızı önemsediğiniz ölçüde biz de bunlara ilişkin fikirlerinize değer veriyoruz.
***
Bir okul ziyaretinde öğretmenlerden biri çıkıp, tarihini unuttuğumuz bir haber ile ilgili sitemini dile getirmişti. Rutin saydığımız bir haber o öğretmenin zihninde tepkisini sert bir şekilde dile getirecek kadar taze kalmıştı üzerinden geçen zamana rağmen. Ama söylemese öne sürdüğü bakış açısını biz asla öğrenemezdik. Bakış açımızı genişletti, geliştirdi.
Eksikliğimizi tamamlamak bize bir şey kaybettirmez aksine gerçek ve doğru olana daha çok yaklaştırır.
***
"Gazeteciden dost olmaz” denir bir de... Güvenilmez çoğu zaman. Bize en çok da siyasetçiler güvenmez. Biz de onlara. Her şey karşılıklı yani. Ama birbirimiz olmadan da yapamayız.
Gazetecinin durumunu düşünün vatandaş konuşur, "adımı yazma” der... Siyasetçi gaza gelip atar tutar zoru görünce "Ben söylemedim” diye işin içinden çıkar. İstediğini yazdırmak, dilediğini karalamak için basını çatır çatır kullananlar işi bitince etik ve ahlak abidesi kesilir. ‘Çamur' ‘kalemşör'ün bonusudur. Gazetecilere duyulan güvensizliğe bir de onların yerine kendinizi koyarak bakın. Gazeteciye kim güven vermiş ki başkasına güven verebilsin? Yüksek makamlara giden yollarda merdiven olmaktan sıkılıp su koyuvermeleri doğal değil mi? Tabi ‘ayak'lara hitap ettiklerini düşünürken ‘baş' olduklarını görme istisnaları da yok değil. Bu ayrıcalığı tadanlardan biri olarak çok keyifli olduğunu söyleyebilirim. Ama bir o kadar da tehlikeli. Silivri'de tanıdığım kişilerin yüzde 95'ini gazeteci kimliğim nedeniyle tanıdım. Güvenebileceğim kişiler ordu niceliğinde değil ama nitelik bakımından oldukça iyi durumda. Yanıldığımı görmek istemediğimi de belirtmem lazım.
Güven karşılıklı bir duygudur. Asla tek taraflı gelişmez.
***
Telefonumuz çaldığında arayan bir siyasetçiyse ilk iş ‘bugün hakkında gazetede haber var mıydı?' telaşıdır. Varsa hazırlıklı açarsınız telefonu. Yoksa sürprizlere açık bir görüşme başlar. Cep telefonu çalan bir siyasetçi arayan kişinin gazeteci olduğunu gördüğünde ne düşünüyor acaba; ‘ne kadar ödemem var', ‘ne soracak acaba?', yandaki asistanına telefonu verip ‘bak bakalım ne diyor' diyenler de var. "Aşkolsun Sevginar sen ne zaman aradın da telefona çıkmadık” sitemini iletenler haklı. Çıkmadıkları zaman ben sitemden daha fazlasını yaptığım için bu tarz sorunlarımız yok çok şükür ama genel durumu değerlendiriyoruz. Hı bir de sabah 10.00 sularında haber hazırlarken aradığınız kişinin akşam 17.00 sularında dönmesinin ne kadar faydalı bir durum olduğunu anlatmam gerek! ‘Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye'... "Sevginar beni aramışsın, çok yoğundum ancak dönebildim”.... E, dönmeseniz de olurdu...
Siyasetçiler zamanla yarışanın sadece kendileri olduğunu düşünür. Dünyanın onlar etrafında döndüğü hastalığı kronik rahatsızlıklarıdır aslına bakarsanız. Ama onların bir hizmeti yapmak için 5 yılı varken, bizim süremiz gün ile sınırlı.
Zamanla yarışan sadece siyasetçiler değil basın da aynı uğraş içinde. İş yetiştirme ve en iyi şekilde yapma gayesi olanları tabi. Bu konuda genelleme yapmak isterdim ama her alanda olduğu gibi bizim kinde de ‘çürük elmalar' var maalesef.
***
‘Halk'ın, siyasetçi ile basın ilişkisinin neresinde olduğunu yazmaya niyetlendim ama geçen gün aldığım başka bir uyarı geldi aklıma: "Çok uzun yazıyorsunuz. Gazete okumaktan başka yapacak işlerimiz de var”... Bunun için noktayı koyuyorum şimdilik...
Hep basın olarak bizden empati yapmamız beklenir yorum ve değerlendirmelerde. Basın tarafında yaşananlardan haberdar olunsun istedim...
Böyle tuhaf şeyler istiyor canım bu aralar!