Gözlerinizi kapatın yıllardır çalıştığınız iş yerinden ayrılmak üzere olduğunuzu ve mesai arkadaşlarınıza son e- maili atmak üzere olduğunuzu düşünün...
Ne yazarsınız?
Sevgili Soner şöyle demiş:
“Son olan hiçbir şeyi sevmiyorum. Nedense içimden bir ses uzun zamandan beri bu sonun benim için daha hayırlı olduğunu söylüyordu.
11 yıllık süreçte şirket bana hem çok şey verdi hem de çok şey aldı...
Kim daha çok verdi kim daha çok aldı, klasik sözlere gerek yok. Benim için hayat şimdi başlıyor.
Bir gün görüşmek üzere...
Hoşça kalın”
Mesajı bol alıntı yapan arkadaşlar da olmuştu zamanında;
Marko Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor,
“Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?” diye sorar Kubilay Han.
“Köprüyü taşıyan; şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavisi” der Marco.
Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler:
“Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var o da kemer.”
Marco cevap verir : '' Taşlar yoksa kemer de yoktur. ''
İtalo Calvino
&&&
Size desem ki hiç yaşamadan şu anki yaşınızı bana satın... 38 seniz mesela 39 olun...
Kaç kişi kabul eder bu teklifi, kaç para da anlaşılır? Gönlünüzden hangi rakam geçer?
Zordur hesaplaması da, formülü vardır oysa...
Aylık maaşınızı on ikiyle çarpın, bir yılınızı kaça sattığınızı bulun, çıkan rakamı güle güle harcayın...(!)
Aman çalıştığınız şirkete güvenip uzun süreli borçlanmayın...
&&&
“ Taşlar yoksa kemer de yoktur” cümlesi de, ekip çalışması, kariyer planları ve performans değerlendirmeleri de masaldır aslında...
Şirketler ekip çalışmasına uygun elaman arar... Sonra teker teker işten çıkartır...
&&&
Başına gelmeyen bilmez...
Bir sabah, her zaman olduğu gibi erkenden kalkar, tıraş olur, takım elbisenize uygun gömlek beğenir, süngerle ayakkabılarınızı siler, evden çıkarsınız...
Aylardan mayıs, mevsimlerden bahardır, keyiflisinizdir de...
Masanıza oturur, günün ilk kahvesini yudumlarken, maillerinizi kontrol etmek için bilgisayarınızı açarsınız...
Dâhili telefon çalar... Amiriniz sizi odasına çağırır...
Kapıyı vurur, en neşeli halinizle “ günaydın” dersiniz...
O üzgün görünüyordur...
Çalışılmış bir sahnedir aslında... Şimdiye kadar işten çıkartmalarda üzgün görünmeyen, babacan davranmayan ne bir amir hikâyesi duydum, ne de şahit oldum...
Önce performansınızdan ne kadar memnun olduğunu anlatır... Arkasından “ hatırlıyor musun” diye başlayan cümleler kurar...
“ Hatırlıyor musun 2007’de nasıl Türkiye birincisi olduk diye şirket bizi Küba’ya göndermişti? Nasıl eğlenmiştik”
“ Peki, Dünya Kupasında geçirdiğimiz günlere ne demeli?”
“ Ne günlerdi be!” diye son bulur cümleler... Amir bir iki yutkunur, öksürür, ağzındaki baklayı çıkartır, rahatlar...
&&&
Bilgisayarınızı açarsınız, mesai arkadaşlarınıza son olarak ne yazarsınız?