Ali Gülcü

Gri soğuk bir sabahtı


Kış ayları kıvamında gökyüzünün güneşi bekleyenlerle alay edercesine gri olduğu soğuk bir sabahtı…

Sevmiyorum böyle sabahları! İnadına kısa kollu gömleğimi giydim evden çıkarken, gün içinde farklı adamlar aynı soruyu defalarca sordular;

" Üşümüyor musun?"

Hepsine gülerek aynı cevabı verdim;

" Hayır, hava soğuk mu?"

Nuri Baba'nın kahvede günün ilk çayını yudumlarken, benden önce gelen birinin açık bıraktığı gazetede Tuna Kiremitçi'nin köşe yazısını okudum, eleştiri almış, cevap vermiş, bildik köşe yazarı taktikleri!

Eleştirilecek kadar önemseniyorum, mecburiyetten cevap vermek zorunda kaldım aslında amacım…Falanlar filanlar….

Çorlu'dan otobana girmeden önce yabancı yayın yapan kanallar arasında turlamaya başladım, doksanlı yılların şarkılarını çalan bir istasyonda kaldım

Jam&Spoon Right in the night'ı söylemeye başladı…

İnsan geçmişte kalanı unutuyor, severdim ben bu şarkıyı!

Sesi kökledim, gaza gelip sürat yapmıyorum, orta şeritten yola devam…Avrupa'daki otobanlarda oluyor mu bilmiyorum fakat bizimkilerde asfaltın ortasında gölcükler oluşuyor, sol şeritten kaptırdıysan, kayıp aracın kontrolünü kaybediyorsun, Allah ne verdiyse bariyerlere…Nitekim anlattığım olayın benzerini yaşamış iki aracın yanından geçiyorum…

Birkaç şarkının ardından Yunan kanalları giriyor araya, keyfim kaçıyor…

Eskilerden D.J arkadaşların yaptıkları karışık bir şeyler var torpidoda, ilk ulaştığımı dinlemeye başlıyorum, Vaya Con Dios; I don't want to know.

Nasıl güzel!

Muhtemelen yağmurlar ayın onuna kadar devam edecek, tesadüf eder de yazıyı okursanız, gökyüzü bulutlu ve hava kapalıysa, şöyle keyfini çıkara çıkara dinleyin derim…Ardından Chris Isaak'tan Wicked Game…Sting ;Shape of my heart…Final; Fair Control'un Symphony of love!

Şimdi bunları yazdım diye; Tuna Kiremitçi'yi eleştirdikleri gibi bana da; "memleket ne hallerde sen hikaye anlatıyorsun!" Diyenler çıkacaktır mutlaka!

Bu kadar eski şarkının dinlemenin vardır bir hikmeti düşüncesi ile azıcık da yolun yalnızlığını paylaşmak için teee ne zamandır görüşmediğim, geçmiş yıllarda bir şeyleri paylaştığımız kanısında olduğum arkadaşların numaralarını çevirmeye başlıyorum…

İlki telefonu açmıyor.

İkincisi meşgule düşüyor…

Üçüncüsü kibar bir sesle; "Ali'ciğim ben seni sonra arayayım mı? " diyor…

Dördüncüsü; " azgın bir kadın, açık saçık şeyle anlatırdı bana, bir gün önümde soyunuverdi!" *

Yok o kadar derine inmedim, üçüncüde bıraktım!

Karaağaç'a Limon'a kahvaltıya gittim sonra…

Öyle tek başıma, keyfine, madem yağmurlu bir gün.

Cam kenarına, bahçeyi gören, bahçenin de beni gördüğü bir masaya oturdum, kendi kendime, kendimin bile inanmadığı hayaller kurdum…

Ne demişler?

İnsan, hayalleri kadar büyük!

Üniversite'nin mezuniyet günüymüş bugün, kepli gülen yüzler, gururlu anne babalar geldi bahçeye…

Hayaller dinledim!


YORUM YAP