Ali Gülcü

Güldürdük yaşlı martıyı

En sevdiği renkler; yeşil ve mavi olmalı diye geçirdim içimden, arabayı artık yeşillenmiş, papatyaya kesmiş tepeye bıraktım, ufuk çizgisinde yer alan adını bilmediğim merak da etmediğim adaya baktım...
Burnumun dibinde başkasının adası.
Adacık!
Malzemeleri yüklenip küçücük patikadan sahile indim. Ayaklarım kumlara gömüldü, oturdum öyle...Sahil tenha, teee uzakta bir karartı ben gibi balığa gelmiş, sırtı kambur, sarı bıyıklı, beyaz saçlı, yüzünde derin izler olan dişsiz bir adam geldi gözümün önüne, bir el hareketiyle hayali savuşturdum hemen.
Oturdum öyle, hiçbir şey düşünmeden...
Küçük buranın martıları daha cesur, daha arsız sanki...Yoksa martıya göre cesaret ve arsızlık aynı şey mi?
Kurşun gibi daldım suya, sardalyenin en zayıfını kaptım sürünün arasından, gökyüzüne doğru fırladım , gagamda sardalye şöyle bir kıvrıldı, göz göze geldik, ben mutlu o şaşkın; " neden ben oldu" son sözleri..."Boş ver" dedi yaşlı bir martı, "hayat böyle, martılar balıkların ne düşündüğünü önemsemezler."
Kaç köyden geçtim, kaç tarla, kaç leylek olsaydım inerdim buraya dediğim dere kenarı gördüm, leylekler kayıp...Gördüğünü söyleyen olunca aranıyor insan. Kırk yaşından sonra yeni adet çıkardım başıma, 1 Marttan beri bileğimde taşıyorum; Marteniçka, kırmızı beyaz, üzerinde nazar boncuğu olan bir bileklik, eski bir pagan adetiymiş aslına bakarsanız öyle okudum, dileği tuttum Marteniçka'yı taktım, leyleği havada görünce meyve veren bir ağacın dalına bağlayacağım, dilek olacak!
Aradan on beş gün geçti, ne leylek gördüm...Dileği de unuttum zaten.
Ne diyordum sahi;
Parası neyse alabilir misiniz gökyüzünü?
Denize niyetlenseniz kaç ortak gerekir?
Üzerimdeki kumları silkip attım oltaları, yeşil tepeden,patikadan bir adam indi, ayağında terlikler, üzerine bir havlu atmış, selam verip daldı denize!
Mart'ın 12'si, günlerden cumartesi, elli metre ya yüzdü ya yüzmedi, döndü geriye, çıktı sudan, kovaya bakmaya geldi.
Mıknatıslıdır bu kova çeker adamı, meraklandırır, deliyi de çeker, akıllıyı da, dişleri birbirine vura vura; "çok zenginsin" dedi...
"Öyleyim dedim, deniz de benim, gökyüzü de, şu yeşil tepeyi görüyor musun orası da benim, burası da..."
Güldü gitti, ayağından terliği çıktı koşarken...
Balık takıldı oltaya...
Göz göze geldik kovaya atarken;"neden ben" dedi.
Rahattım bu defa;
"Martıyken ben seni seçmiştim, şimdi sen beni..."
Güldürdük yaşlı martıyı; "maviyi daha çok sever" dedi, üzerime pisledi!

YORUM YAP