Kahvaltı için önereceğim diğer mekân Silivri’de; Silivri Köfte Sarayı... İşletmecisi doktor gibi adam... Ama doktor değil! Lakabı doktor, hoş o lakabını benimsemiş, ücretsiz şeker ölçümü yapıyor... Bir defa meraklanıp parmağımı deldirmiş; Mehmet Ağabey; “her şey normal” deyince de sevinmiştim...
Silivri Köfte Sarayı; Silivri’de sahilde balıkhanenin hemen yanında... Kelle, paça çorbası harika... Köfte yerseniz yanında mutlaka hardal da isteyin... Sahi adam paraya kıymış uzaktan kumandalı açılır kapanır tavan yaptırmış...
Fiko; en son eşinin doğum yapmak üzere olduğunu söylüyordun, şimdiden analı babalı büyüsün...
Pazarlı; Vize’ye altı, Pınarhisar’a on sekiz km... Yolunuz Pazarlı’ya düşerse Eski Değirmene mutlaka gidin derim... Ağaçların arasında şirin, taş bir bina... Bahar aylarında harika olur... Mis gibi köy ekmeğini fıçıdan bozma griye boyanmış sobanın üzerinde kızartma şansınız olduğu gibi, taze tereyağını şöyle bıçağın tersi ile sürüp erimesini gözlemleme imkânınız da var... Kusura bakmayın kokuyu tarif etmeye benim kalemim yetmez... Kerpiç fırında pişen peynirli börek müthiş...
Toprak tencere mahkûmu pastırmalı kuru fasulye ve güveçte pişen alabalık’ın tadı tarif edilemez...
“Edirne” denince akla ciğer gelir... “ Ciğer” denince de bana sorarsanız; Ciğerci Aydın...
Evde ciğer yapmayı denedim ama beceremedim, bıçağım çok keskin olmasına rağmen o kadar ince dilimleyemedim... Meğer ciğeri biraz dondurucuda bekletmek gerekirmiş ki sertleşsin!
Yaprak kalınlığında kesilen ciğerleri alıyor unla karıştırıyorsun sonra hop kızgın yağa... Tavaya ciğer giriyor, lokum çıkıyor...
Servis ederken tabağın kenarına kurutulmuş ve kızartılmış biber de koyuyorlar...
Ciğer yerken egoist oluyorum “ kokarsa koksun” deyip soğan da yiyorum...
Tekirdağ ve Malkara arasında 28. km de bir köy var; Mahramlı, Mahramlı’da da küçük, salaş bir yol üstü lokantası; Yılmaz’ın Yeri...
Lokantanın ne tabelası var!
Ne de camlarında ismi yazıyor... Öğrenmek için Yılmaz ağabeye sormanız gerekiyor, sağ olsun o da konuşmayı pek sevmiyor...
Adam susuyor ama ızgarada yaptığı satır et şarkı söylüyor...
Satır etin patenti Keşan yöresine ait... Özelliği Trakya’nın doğal ortamında yetişen mısır, kekik, yonca, buğdayla beslenmiş 40 kg civarı kuzulardan yapılıyor olması...
İşin püf noktası; satır et yapmak için kesilen kuzunun +4 derecede iki gün bekletilip, satırla tahta kütük üzerinde mercimek büyüklüğünde kıyılması ve meşe kömüründe pişirilmesinde...
Tekirdağ’da köfteci Özcanlar’ı herkes bilir de Muratlı İstasyonda ki Mavi Köşe Köftecisi’ni gezen bilir, bir de bu yazıyı okuyan!
Mavi Köşe’nin kaç yıllık olduğu meçhul, rivayet odur ki eskiden o köşede mavi bir ev varmış, evi yıkmışlar yerine köfteci yapmışlar adını da Mavi Köşe koymuşlar... Çarşamba günleri pazar kurulduğunda rahmeti babaannem ve dedemle burada köfte yedim, babamla yemeye devam ediyoruz... Işık biraz büyüsün onu da götüreceğim...
Geçen hafta Mavi Köşe’deydim... Söylemesi ayıp; on beş köfte, bir piyaz iki ayrana dokuz lira verdim, kahveyi şirketten içtim, ağzımı sildim, çıktım...
Babaeski’nin Sinanlı Köyünde Kasap Arif’in Yeri’ni, Sırtköy’deki kuzu çevirmeyi, İğnecik’teki oğlağı, Mandıra’da yapılan sütte tavuğu, Gelibolu’da İlhan Restoran’ı Şarköy’de Deniz Restoran’ı Mürefte’de Cacala’nın meyhanesini, Çorlu’da Hasan’ın, Kumbağ’da Mehmet’in Yeri’ni, Saray’da Saray Restoran’ı, Çerkezköy’de Gönlü Bol’u, Kuş Bahçe’yi, Çorlu’da Sosisçi Kovboy’u sizleri sıkmayayım havamda olduğum başka bir gün anlatayım...