1 Kasım’da Genel seçim var.
Ve seçime katılacak siyasi partilerin birçoğunun örgütü olmasa bile en azından, TBMM’de grubu bulunan (4) partinin ilçe örgütleri Silivri’de mevcut.
Neyse biz Haziran 2015’te genel seçim yapmıştık, değil mi?
Öyleyse neden tekrar yapıyoruz?
Bu ülkede genel seçimler (4) Yılda bir yapılmıyor mu?
Bu ülkede olağanüstü bir durum yoksa seçimler zamanında yapılır değil mi?
7 Haziran seçimlerinin üzerinde her hangi bir şaibe olduğuna dair, yurt içi veya yurtdışından büyük ölçekte itirazlar mı var?
Bunların hiç biri yoksa o zaman seçim neden tekrarlanıyor?
Cevabı, malum. Yani seçimin tekrarlanma nedenini herkes biliyor.
Öyle ki bir kişi sonucu beğenmezse tekrar yapabiliriz.
***
Evet seçime bir aydan az kaldı ama her tarafta olduğu gibi Silivri’de örgütü bulunan siyasi partilerde de, bir sessizlik hakim.
Parti Genel Merkezlerinden, masraftan kaçma amaçlı, bayrak, flama gibi seçime ait argümanlar bu seçimde az kullanılacak, demesinin hiç kuşkusuz etkisi vardır. Seçime bu kadar az bir zaman kalmasına rağmen, bu kadar sessizlik hayra alamet olarak düşünenlerde çok. Çünkü ülkemizde bu durum bir ilk. İlk defa böyle bir garabet yaşıyoruz. Bir seçimin, bu kadar kısa zamanda tekrarlanmasını ilk defa gözlüyoruz. O yüzden şaşkınlık birazda bu yüzden, di-yorum. Anlamamız gereken, alışmamız gereken, bayrak, flama, müzik gibi argümanları kullanmadığınız zaman demek böyle oluyormuş. Aslında güzel olanı da bu bence. Seçimler gürültüsüz patırtısız olmalı. Çünkü medeni ülkelerde öyle olduğunu biliyoruz.
***
Yıllar önce, Avusturya’ya giden bir dostum anlatmıştı. Avusturya’da genel seçimler yapılıyormuş. Sabah otelden çıktıklarında sokaklarda gürültü patırtı görmeyi beklemişler ve gün boyu, kaldıkları o kasaba da akşama kadar, seçime dair tek bir ses duymamışlar. Yalnız, sabah kalktıklarında, kaldıkları evin kapısının altında broşürler varmış seçimle ilgili olarak… O yıllarda şaşırmıştık.
***
Her kesin bir yerlere dağıldığı bayram günlerinde, Silivri’de yerel basın emekçilerinden Salih Kepenek’e bir saldırı olmuş. Anlattığı kadarıyla güncel olan Ahmet Hakan’a yapılan saldırıya benzer bir saldırı. Zorbalar, malum şekilde yaklaşıyorlar ve saldırıyorlar. Sizin de, hazırlıklı olmadığınızdan yararlanıp, anlayıp dinleyene kadar "üzerlerine aldıkları görevleri” yerine getirip gidiyorlar.
Salih Kepenek, olaya dair, gerekli yerlere, gerekli girişimleri yapmış ama benim bu yazıyı kaleme alana dek, o yerlerden, henüz olumlu bir haber çıkmamıştı…
***
Ve Ahmet Hakan olayı.
Haftanın en sansasyonel olayıydı.
Ulusal ve uluslar arası ölçekte ses getiren bir olaydı.
Biliyorsunuz Hürriyet Gazetesi’ne başında AKP Milletvekili olan biriyle saldırı gerçekleştirilmişti birkaç hafta önce. O saldırının failleri, yaptıklarını gizli yapmamışlardı. Kameralar önünde, serbestçe ve alenen gerçekleştirmişlerdi. Başlarında AKP Milletvekili vardı. Yöneten ve yönlendiren de o olduğu görünüyordu. Ahmet Hakan’a tehditleri kamuoyu ilk onun ağzından duymuştu. Sonra, o zat AKP Kongresinde divanda görevlendirilmişti. Yani, saygın bir makam olan Divan Heyetinde görev almıştı.
Bu defa, saldırı yapıldıktan birkaç saat sonra yakalandılar. Hürriyet Gazetesi, iyi bir çalışmayla saldırganların künyelerine ulaşmıştı. Tamamı dört kişi olan bu saldırganların (3)’ü AKP üyesiymiş. Suç dosyaları da oldukça kabarık çıkmış.
Ve önemli bir ayrıntı, olay duyulur, duyulmaz terör ve şiddete karşı olan, basın özgürlüğünü savunan kim varsa, kınama mesajları yayınladılar.
Hafızam beni yanıltmıyorsa.
Sayın Cumhurbaşkanımızın tepkisini duymadım…
***
Ahmet Hakan’ın Rahmetli babası Silivri’de Müftülük yapmıştı, burada emekli oldu ve buraya yerleşti… Babasının görevi nedeniyle 1990’lı yıllarda Silivri’de gazeteciliğe başladığı diyebilirim.
İlk önce Silivri Haber’i çıkardı. Sonra merkezleri B.Çekmece’de olan Yerel Gazetelerde görev yaptı. Bildiğim kadarıyla, oradan Nokta Dergisi, TGRT Televizyonu ve Kanal 7 Televizyonu…
En son Hürriyet Gazetesi, CNN’de.
Silivri Belediyesinin düzenlediği tüm etkinliklere eğer davet almışsa katılmıştır.
Demem Ahmet Hakan, Silivri’yle bağını hiçbir zaman koparmamıştır…
Unutmadan…
Ahmet Hakan 1990’lı yıllarda kurulan Silivri Çevre Derneği’nin ilk üyelerinden, kuruluşunda emeğini unutamam…
Bu gün deneyimli ve reyting’i yüksek bir gazeteci.
Yönettiği programın adı "Tarafsız Bölge” partiler üstü. Silivri Belediyesince düzenlenen birçok etkinliği onurlandırmıştır.
Sonuç olarak.
Ona yapılan bu saldırıyı nefretle kınıyorum.
Geçmiş olsun diyorum.
NE DERSİNİZ?
Ölüm ve öldürme olayları o kadar sıradanlaştı ki, inanılacak gibi değil.
Örneğin her gün şehir cenazeleri geliyor.
Yani terör hiç azalmadı ama ilgi çekmez oldu…
Keza kadın cinayetleri öyle.
Gazetelere yapılan saldırılar, tehditler.
Gazetecilerin darp edilmesi.
Trafik kazalarında eksilme değil, artma var.
İş cinayetleri öyle.
Doğu ve Güneydoğu’dan inanılmaz görüntüler.
Neredeyse sıradan sayılır oldu.
Kanıksadık.
Bu garip bir durum sayılmaz mı?
Ne dersiniz?
GARİP AMA GERÇEK BU
Bir dostumun mekânında, sohbet ediyoruz. Sohbet döndü dolaştı sosyal MEDYA üzerine geldi.
"Yeni bir olay” dedi ve anlattı.
Görüntü. Silivri sahilinde balıkçı kayıklarının olduğu alanda SU SAMURU görüntüsüydü.
Telefonuna baktı "2414 kişi bakmış”, dedi.
Öyle ki izleyenler balıkçılardan bilgi almış. Sahilde daha başkaları da varmış. Kimi görenler büyük FARE zannetmiş. Kimi balıkçılar, ortalıkta dolaşan o bir taneye isim de takmış.
Sohbetin sonunda.
Dostuma "İşte çevreye duyarlılık bu!” dedim.
Evet ‘İnsana dair bir çok değerin yerlerde süründüğü bu ortamda çevreye duyarlılık sınır tanımıyor’ dedim.
Garip ama gerçek bu!
TARAFSIZ SİYASET
"Bayraklarınızı alın gelin” davetine icabet ettiler, birlik ve beraberlik için istikamet "Yenikapı Mitingi” dediler.
Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Başbakanımız ve TBMM Başkanımız orada olacaktı.
Nitekim oradaydılar. Konuşmaların başlamasını beklediler. İlk söz Cumhurbaşkanımızındı.
Konuşmaya o başladı.
Ama. O ne? Sanki Cumhurbaşkanı değil AKP Genel Başkanı, ilk olarak AKP dışında tüm muhalif güçlere, sonra "(80) Milletvekili çıkardılar da ne oldu. O nedenle baraj altında kalsalar da bir şey fark etmez” dedi.
Şaşırdılar. Çünkü onlar HDP’ye oy vermişlerdi…
Devam etti Sayın Cumhurbaşkanı.
O, parti için daha nice laflar söyledi, gayet tarafsız biçimde…
Tarafsızlık üzerine yemin etmiş o Cumhurbaşkanımızın ağzından bunları işitmek dokunmuştu ama seslerini çıkarmadılar çünkü birlik beraberlik için buraya davet edilmişlerdi…
Ardından Başbakanımız gayet tarafsız bir biçimde onlara "1 Kasım’da onları baraj altında bırakacaksınız” dedi. Yine yutkundular gelmişlerdi bir kere…
Ardından TBMM Başkanı. Onlara dair tek bir söz duymadan Miting Alanından sessizce ayrıldılar…
***
Ve Sayın Cumhurbaşkanımız hafta içinde, o bilinen Muhtarlar toplantısını yaptı.
Sanırım 11.cisiydi. Sayın Cumhurbaşkanımız onlara, bu defa, hem görev hem de, dozu yüksek gaz verdi.
Hem de ne gaz… Toplantıdan çıkan muhtarların yolda karşılaştıkları muhaliflere nasıl baktığını tahmin edersiniz herhalde…
Bu hafta bu kadarını yazdım…
BAŞKA BİR OLAY
AKP İstanbul Milletvekili ayni zamanda Güneydoğu kökenli Mehmet Metiner "Bu akan kanı ancak biz durdururuz. Çözüm süreci bizimle başladı bizimle devam eder” demiş. (1/10/2015-Gazete İstanbul’u ziyarette Mehmet Mert’e söylüyor.)
Şu işe bakın! Bunlar okuyunca, insanın nutku tutuluyor.
İnsan ne diyeceğini bilemiyor...
Ama diyeceğim!
Evet, Sayın vekilim… Dediğin doğru ise "Neden çözüm sürecinden vazgeçtiniz veya neden akan kanı durdurmuyorsunuz?”
Öyle ya…
İktidarsanız…
Yapabilirsiniz…
DAHA KÖTÜSÜ NEDİR?
Şu kadarını söyleyeyim.
Bu gün AKP’yi savunmak demek.
Şu an ki çıkmazı savunmak demektir.
Çünkü iktidarda hala AKP...
"Fırat’ın kenarında kaybolan keçinin sorumlusunu bana sorun” diyen bir gelenekten geliyoruz.
Yani, AKP’yi savunmak demek, bu günkü çıkmazın alternatifi yok, demektir.
Bu da… Bir anlamda statükoculuktur…
Ne var ki… Alternatif olmalı ve inanın var…
DAHA KÖTÜSÜ OLMAZ
Evet 13 yıldır AKP iktidarda.
Şöyle veya böyle iktidarda, yaptıkları ve yamadıkları tartışılır.
Bu gün gelinen noktada da, şu veya bu biçimde alavere, dalavere yine iktidardalar ve tüm kadroları ve deneyimleri ile…
Ve herkesin bildiği ve gördüğü gibi, tek başına iktidarda olmalarına rağmen, ülkeyi yönetemedikleri de tabak gibi ortada.
Her gün şehit cenazesi kalkıyor. Artık sayılarına bakmaz olduk. Yas tutmaktan, gülmeyi unutur hale geldik. Önceden programladığımız eğlence programlarını bile iptal eder olduk saygısızlık olur diye…
Birçok ilde ve ilçede sandıklar koyulamayacak durumda olduğu kamuoyunun gündeminden inmiyor. Gün geçmiyor bir mahallede sokağa çıkma yasağı koyulmasın…
Ve Suriye meselesi neredeyse iç meselemiz oldu…
Belli hesaplardan dolayı, sınır denetimleri yapılamıyor, yapılmıyor. O nedenle de giren ve çıkanların, sayılarını bilmiyoruz, bilemiyoruz…
‘Peki o zaman ne yapmak lazım?’ derseniz derim ki; ‘Bundan daha kötüsü olmaz, olamaz demenin tam zamanı…’
SIKI DURUN
Biliyorsunuz seçimler var.
AKP hala iktidarda ama bu defa iktidarı tehlike arz ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, istemese de iktidarı devredecek. O nedenle, yine o "mağdur” edebiyatına sarılacak.
Nereden anladım.
Başbakan, ayni zamanda AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bir etkinlikte "Lisedeyken solcu öğrenciler Mehmet Akif’in şiirini okudu diye” dövüldüğünü söylüyor.
Öte yandan. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, çocukluk yıllarında, Kasımpaşa’daki bir okulda, başından geçen bir olayı hatırlıyor. Ki, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan (40) yıl önce bile o söylem yoktu, dediği o söylemi tekrarlıyor.
Bu mağdur edebiyatı "ye, ye bitmez”.
Bundan sonra daha da çok başvuracaklar.
Çünkü, yönetemiyorlar, yapacakları bir şey yok ve dağarcıkta söyleyecek bir şey kalmadı. O nedenle de, eski defterleri karıştırır oldular. Sıkı durun!
TAPU VE ECRİMİSİL MESELESİ
Yerel gazeteler bakıyorum da. AKP seçim startı vermiş. Nerede, derseniz Silivri Merkezde birkaç yöre derneğine ziyarette bulunmuş.
Eski Orman Köyü, yeni Mahalle olan mekânlara ne zaman uğrar bilemiyorum ama oy meselesi için mecbur uğrayacaklar.
***
Dileğim bu AKP’li dostları, başta, Sayalar, Çayordere ve Danamandra eski (13) Orman Köyü olan mahalleler olmak üzere, Belediyesi kapanmış Eski Beldeler de onları münasip bir şekilde karşılamaya hazırlanmalı.
Ve hak ettikleri bir biçimde karşılamalılar.
***
Şaka bir yana.
Konuyu Tapu ve ECRİMİSİL meselesine getiriyorum…
Düzeyi ne olursa olsun Silivri İlçeden gelen tüm AKP’li yöneticilere (13) yıldır tek başına iktidarda olmalarına rağmen iki satırla çözülecek olan ve yalnız İstanbul ve Kocaeli’de kalan bu TAPU ve ECRİMİSİL sorununu "neden çözmediklerinin” cevabını istiyorum...
Mesela… Çözmeyi istemişlerde kim çözdürmemiş. Kim engel olmuş. Engel olanların adı veya aklıma gelmeyen başka bir şey.
Bakalım ne diyecekler…
İSTER İNAN / İSTER İNANMA
"…Cumhurbaşkanı’na hakaret yüzünden sürekli davalar açılıyor. Bu Avrupa’da başka bir yerde yok. Yani hakaret etmek ceza kanununda düzenlenen bir suç değil. Eğer saygınlığına müdahale olduğunu düşünüyorsanız ancak tazminat davası açabilirsiniz başka bir dava açamazsınız…”
(IŞIL KARAKAŞ-AİHM Başkan Yardımcısı-28/09/2015-
Hürriyet)
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
• Birleşik Amerika Başkanı Barak Obama, geçen hafta yapılan Birleşmiş Milletler toplantısına Cumhur başkanımız R.Tayyip Erdoğan’ı davet etmemiş. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanımız Muhtarlar Toplantısı yapmış.
• Türkiye’de ilk banka soygunu 1961 yılında yapılmış, soyguncu Kasımpaşalı Necdet Elmas’mış. Hapisten çıktıktan sonra Hacca gitmiş
• AKP’nin seçim bildirgesinde eğitim sisteminde yapılması düşünülen değişiklikte "ölü yıkayıcılık” dersleri yokmuş. Bu durum da Cumhurbaşkanının canını sıkabilirmiş.
• Suudi Arabistan’da işlerin %90’ı "Suud” ailesinin kontrolündeymiş.