Ne haftaydı ama…? Geldi de geçti denilen türden olmasını çok isterdim ama ‘deldi' de geçti… Açılışı kadar olmasa da kapanış da sabır zorlayan cinstendi…
Giderek daha çok kendime “Sana ne bırak ne halleri varsa görsünler, yap haberini çekil kenara” diyorum… Huylu, huyundan vazgeçer mi? Dört yanımız sinir harbi… “Siz bizi yazarken yazıyorsunuz, bizim de söz hakkımız var Sevginar Hanım!” cümlesinden sonra mecbur susuyor ve karşı tarafın isyanını kuzu kuzu dinliyorum…
Ah keşke olaylara kendileri ve sınırları dışına çıkarak bakabilseler… Nasıl birçok defa haklılığımızı ortaya koymak gayesiyle sarf ettiğimiz sözler ile sergilediğimiz davranışlar bizi direk haksızlık dağının zirvesine jet hızıyla ulaştırıyor; çok geç olmadan görebilsek… Kriz dönemlerinde her zamankinden daha çok kendimizin farkına varabilmek, otokontrol, sabır gerek… Toplumda öne çıkmış insanlar ve kamu hizmeti icra edenlerin omuzlarındaki sorumluluk hepimizden çok daha fazla… Yetkileri, güçleri gibi sorumlulukları da fazla… Hata yapma lüksleri ise hepimizden az…
Öğretilen etik kaidelerin ötesinde mesleğimizin en masum hilesini açayım size; artık akraba gibi olduk… (Okuyucularımla konuştuğum kadar annemle, babamla konuşmuyorumdur : )) Acı ama gerçek; utanç verici bir evlat olarak benim adıma… Mesleki açıdan kattığı artıları inkar edemem; taş olurum maazallah : ) )
Bir konu daha çok ilgi çeken hale gelmesi için can alıcı mevzusuna benzin dökülür, alevlerin çıkması, büyümesi sağlanır. Haberi yapan kişinin konunun taraflarıyla ilgili bir düşüncesi, iyi veya kötü niyeti söz konusudur bu etkenle de devreye mutlaka girer; ama az ama çok…
Bizim işimizin önemli bir bölümü haberi ilgi çekici şekilde sunmak, daha çok kişinin dikkatini cezbetmek… Ama en önemli kısmı yazılan ve aktarılanın gerçek olması, kamu yararı taşıması…
Bu ara giderek daha sık karşılaştığım bir başka çelişkiyi de paylaşmak istiyorum… Yapılmak istenen şey ne kadar haklı olursa olsun bu uğurla gerçekleştirilenler, izlenen yöntemler işin rengini tümden değiştirebilecek nitelikte. Düşünce doğru, davranış yanlış… Şık bir restaurantta şef çok güzel bir yemek hazırlar, garson tabağı fırlatır siparişi veren müşterinin kafasına isabet ettirir! Restoran şık, aşçı usta, garson berbat, müşteri memnuniyeti yerlerde, şikayetler diz boyu! En büyük sorumluluk garsonun değil yalnız; restaurantı işletenin! (Tekrar okuyunca bu örnek de yanlış yere çekilir gibi geldi de mevzuya odaklanın lütfen...)
Salt doğru veya yanlış arayan bu hayatta en çok yanılgı yaşar… Kimse kusursuz, eksiksiz değil. Bir alanda olağanüstü yeteneğiniz olması başka bir alandaki eksiklik gerçeğinizi yok etmez, hatta derinleştirir en iyi ihtimalde ise belki anca belli ölçülerde bunu telafi edebilirsiniz…
Büyük iddia sahiplerinde, bakmayı bilirseniz, büyük boşlukların, önemli eksikliklerin kapatılma arzusunun yakıcılığını görürsünüz. Korkan korkutur, seven sevdirir, acı çeken acı çektirir, ezilen ezer, mutlu olan mutlu eder; her yaşamın kuralı budur… Bir insan başkasının eksikliğinin farkına varmasına, belki gidermesine yardımcı olabilir ama çözüm onun yerine, o olmadan (istemeden, inanmadan) asla getiremez.
Hayattan hepimizin istediği farklı veya benzerlikler taşır nitelikte olabilir… Olanlara bakın; her biri bize bir şey öğretmeye, bizdeki eksikliği tamamlamaya, ihtiyacımız olanı vermeye gelmiştir mutlak suretle… Biri araba sahibi olur mutlu olur bir diğeri arabasını kaybederek maddi değerinin kat ve kat fazlası manevi zenginliğe erişir… Biri gitti diye ya da bir iş kaybına üzülürüz, bir süre sonra gelecek olanı bilmeden; acele bir kararla… Bugün ağladığımız yitirdiğimiz şeyin yarın şükür sebebiz olduğuna kaç kere şahitlik ettiniz; iki dakika ayırıp düşünün…
Hayatın size verdiklerine şükrederken aldıklarıyla kavga etmeyin; rıza göstermeyi öğrenin…
İyi haftalar…