10 Kasım'da yerleşim yerinizdeki resmi tören ve anma programı dışında nerede bulunmak istersiniz? Ya Mustafa Kemal Atatürk'ün gözlerini açtığı Selanik'te ya da fiziksel olarak aramızdan ayrılışın sembolü Ankara, Anıtkabir'de…
Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 86. yılında bize bu eşsiz lideri armağan eden topraklarda geçirmeyi tercih ettim. Gidenler bilir ama bu yöndeki hayallerini henüz gerçekleşmeyenlere bir yol haritası da olmuş olsun. Daha İpsala sınır kapısına yaklaşır yaklaşmaz onlarca tur otobüsünü görürsünüz. Bu sene okulların ara tatiline denk gelmesi asabiyle ayrıca bir yoğunluk daha yaşandı muhtemelen. Bunu mutlaka hesaba katın. Daha önce yazın gittiğimizde de Türklerin, Atatürk'e bağlılıklarını sunmak için doğduğu memlekete yoğun teveccühüne şahitlik etmiştik. Yani Atatürk'ün Selanik'te gözlerini dünyaya açtığı ev her zaman ziyaretçi yoğunluğu ile sizi karşılayacak ancak 10 Kasım'da bu trafik ekstra bir artış gösteriyor. Evi gezmek tabi ki insanı duygulandırıyor ancak etrafı ve şehrin pek çok bölgesinde tarihi güzelliği ile zamana meydan okuyan yapılar arasında dolaşırken çocuk, genç Mustafa Kemal'i hayal ediyorsunuz. Şehrin sokaklarında çok sayıda Türk'e denk geliyorsunuz, pek çoğunun çocuklarına Atatürk'ü anlattığına kulak misafiri oluyorsunuz.
Kuşaktan kuşağa, bu nasıl bir sevgi, nasıl bir bağlılık bir kez daha hayret ediyorsunuz. Hayatta ve hatta iktidarda olan veya belli bir gücü elinde bulunduran liderlerin ardı sıra giden kitleler bir yana. Fiziken aramızdan ayrılalı 86 sene geçmesine rağmen fikirlerine bağlılıkla hareket eden insanları gördükçe duygulanmamak mümkün değil.
Selanik, Mustafa Kemal'in toplum, yönetim ve Türkiye Cumhuriyeti vizyonunu kuşkusuz derinden etkilemiştir. Doğup büyüdüğü coğrafyayı görünce Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyeti hedefi ve hayallerini çok daha iyi anlıyorsunuz. Şehrin mimarisi, meydanlarında, geçmişindeki kültürel zenginlik sizi her sokakta hatta en etkileyici haliyle de sahilinde karşılıyor.
En can alıcı nokta da ne biliyor musunuz?
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Cumhuriyetin kurucu iktidarı olarak çok iyi bildiği yüksek düzeydeki medeniyet şartlarında bir hayatı rahatlıkla sürebilirdi. Ama o yönettiği toplumun yaşam şartlarını da iyileştirmeyi önceleyerek, adeta kendini hedef haline getirmekten asla çekinmedi.
Bugünlerde de siyasette çok kullanılan bir söz var “Halka rağmen siyaset olmaz…” Anlam bozukluğundan söz edebiliriz sanıyorum. Halk, Atatürk'ün Saltanatı, Halifeliği, Tarikatları kaldırmasını, Cumhuriyeti ilan etmesini,Tekke ve Zaviyeleri kapatmasını, Laikliğin kabulünü vs ne kadar istedi sizce? “Halka rağmen” derken, halkın aleyhinde olacak şeyler kastediliyor, o anda onay verip vermedikleri değil. Halkın her şeyin en doğrusunu bilip o noktada birleşmesi Atatürk döneminde savaşlar ve yoksulluk içinde can çekişirken imkansız bir şey. Bugün de manipülasyon çağının etkisinde aynı durum geçerlidir. Tarih araştırmacılarının dikkat çeken bir tespiti var “Bugün seçime girse ne Fatih Sultan Mehmet ne de Mustafa Kemal Atatürk kazanamazdı” diye. Bu gerçek liderliklerini zerre etkilemediği gibi bizi başkaca şeyleri derinden irdelemeye yöneltmeli aslında.
Zamanın bu kadar haklı çıkarttığı başka bir lider dünyada var mı bilmiyorum… Ama şundan bir kez daha emin oldum ki Mustafa Kemal Atatürk'e her Türk'ün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının dünya döndükçe minnet borcu bitmeyecek, bitmemeli de.