Bu haftaki köşe yazımda siz kıymetli okuyucularımızı karamsar ve iç karartıcı ülke ve dünya gündeminden birazcık uzaklaştırmak istiyorum. Bunun için de “Dünya havuç günü”ne özel benim de yemekten büyük keyif aldığım havucu ele alacağım. Resmi günü 4 Nisan olan Dünya Havuç günü özelinde tüm hafta boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinde kutlamaları yapılıyor. Havuç partileri veriliyor. Sempozyumlar ve eğitici etkinlikler düzenleniyor. Peki bu havuç neden bu kadar önemli? Halk dilinde söylendiği kadarıyla gözlere gerçekten iyi geliyor mu? Uluslararası ilişkilerle bağlantılı olarak 2. Dünya savaşındaki stratejik önemi nedir? Bu yazımda bunları ele alıyorum.
Günlük yaşamımızda hemen hemen hepimiz gerek aile içinde gerekse arkadaşlar arasında şöyle bir sohbetle karşılaşmışızdır. Evladım/kızım havucu bol ye ki gözlere iyi gelsin! Biz de bu duruma inanırız. Öyle inanırız ki daha çok yeme ihtiyacı duyarız. Havucun faydaları saymakla bitmez hiç şüphesiz. Yenmesine karşı değilim. Ben de severek yerim. Vücutta A vitaminine dönüştürülen beta-karoteni barındıran havucun göz sağlığı için önemli olduğu bilinen de bir gerçek olmakla birlikte sadece havuç yiyerek göz sağlığınızı tavan yaptırmak imkânsız. Öte yandan görüş yeteneğinizi az miktarda olsa arttırdığı bazı uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. A vitamini eksikliğiniz varsa bu eksikliği havuçla giderebilirsiniz. Fakat fazlasını yememek gerekir çünkü her şeyin fazlasının zararlı olduğu gibi havucun da fazla yenmesi oldukça zararlıdır. Bu zararların en başındaysa vücutta toksin birikmesine yol açması geliyor. Karaciğer, bağırsaklar, damarlar, lenf bezleri, tükürük bezleri ve akciğerlerde biriken toksinler hücrelerin kendilerini yenilemesine izin vermeyerek ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Bundan dolayı siz siz olun gaza gelip ailenizin ve dostlarınızın gaza getirmesiyle bile olsa havucu bol tüketmeyin. Gerektiği kadar tüketin.
Gözlere iyi gelme durumuna ve uluslararası ilişiklilerle bağlantısına gelecek olursak eğer; 2. Dünya savaşı yıllarına kadar gitmek gerekiyor. Zira o zamanlarda savaşa dahil olan ülkelerin çoğunda tamamen stratejik bir nedenden dolayı havuç yemenin özellikle gözler için çok faydalı olduğuna dair çok ciddi propagandalar yapılıyordu. Öyle ki savaş sırasında çocuklara dondurma yerine havuç yemeleri bile tavsiye ediliyordu. İnsanlar can derdinde savaşta havuç yeme/yedirme ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. Hemen daha detaya girelim. Bu propagandaları başlatan, rakiplerine üstünlük kurmayı hedefleyen İngiliz ordusuydu. Tamamen stratejik ve akıllıca bir hamleydi.
Biraz daha detaya inecek olursak eğer;
Almanya'daki Naziler Avrupa topraklarını kana buladığı zamanlarda diğer ülkelere kıyasla yıkıcı etkiye sahip bir hava kuvvetlerine sahiplerdi. Saldırılarını da genelde gece yapıyorlardı. Gece saldırılarıysa ilk başlarda İngiltere'nin kendi savunmasını bir hayli zorlaştırmaktaydı. Nazileri yavaşlatmak isteyen İngiliz hükümetiyse geceleri şehirlerin ışıklarını tamamen söndürüyor ve bu sayede de Almanların daha isabetsiz vuruşlar yapmasına neden oluyordu. Fakat zaman içinde Almanların ve diğer ülkelerin bilmediği bir radar sistemine sahip oldular. İngiliz hükümetine bağlı Kraliyet Hava kuvvetlerinin tüm dünyadan gizlediği bu radar sistemi İngilizler için yeni ve üstünlük sağlayan bir teknolojiydi. Bu sistem sayesinde Alman uçaklarını geceleri bile havada imha edebiliyorlardı. Hayati öneme sahip bu radar teknolojisinin bir şekilde tüm dünyadan gizli tutulması gerekiyordu. Nitekim bu teknoloji ifşa olursa İngilizler Almanlara yenilebilirdi. İşte tam da bu noktada bu gerçekliği örtbas etmek için havuç yeme propagandasını stratejik bir hamle olarak devreye soktular. Ve havucu da pilotlarının üzerinden akıllıca bir propaganda aracı olarak kullandılar. Tam da bu noktada Kraliyet Hava kuvvetlerinin gece pilotlarından biri olan ve radar teknolojisini çok iyi kullanarak isabetli atışlarıyla nam salan ve bu nedenden dolayı da savaş sırasında “Kedinin Gözleri” lakabını alan John Cunningham'ın adını anmakta fayda var. Zira havuç kampanyası spesifik olarak tam da bu pilotun üzerinden yürüdü. Kendisi radar teknolojisiyle düşman uçağını düşüren ilk pilot olduğu için İngiliz yetkililer kahraman pilotun ismini ön plana çıkartılar. Keza savaş sırasında 19'u gece olmak üzere toplamda 20 uçak düşürerek İngiltere tarihine adını altın harflerle yazdıran bu pilottan başka birinin adını da ön plana çıkaramazlardı zaten. Tam da bu noktada “kedinin gözleri” lakabıyla tüm dünyaya nam salan Pilot John'un bu başarısını İngiliz yetkililer bol havuç yemesine bağlıyorlardı. Hatta daha da öteye gidip diğer tüm İngiliz pilotların savaş uçağına binmeden önce havuç yediklerini ve bundan dolayı da savaşta başarılı olduklarını söyleyip durdular. Halka da bol bol havuç yemeleri gerektiği yönünde tavsiyede bulundular. Bu sayede de sahip oldukları radar teknolojisini havuca bağlayarak akıllıca bir şekilde gizlemiş oldular. Hatta iş öyle bir boyut aldı ki havuç tüketimine yönelik gerek ülke içinde gerekse diğer ülkelerde boy boy afişler ve duyurular her türlü medya organında yer aldı. Ülke içinde havuç üretimi ciddi oranda arttı. Bu sayede de havucun yükselişi hızla sürdü ve popülaritesi arttı. Dünya genelinde kulaktan kulağa yayılan havucun gözlere iyi gelme ve gözleri daha da keskin yaparak hedefi tam isabet vurma durumu Alman savaş pilotlarını da özendirdi. Alman pilotlar da bol havuç tüketmeye başladılar ve uçağa binmeden önce havuç yemeye başladılar. Bu sayede hedefleri 12'den vuracaklarına inandılar. Bu bağlamda bu propaganda başarılı oldu. Ayrıca bu stratejik propaganda hayatın her alanına da öyle bir yayıldı ki örneğin hepimizin çocukken severek izlediği, elinde sürekli havucuyla dolaşan ve çocuklara havuç yemeyi özendiren Bugs Bunny karakteri tam da bu dönemde ortaya çıktı. Halbuki tavşanlar havuç pek sevmez. İronik bir durum ama işe yarayan bir durum. Çünkü Amerikan yapımı olan Bugs Bunny'nin o zamanlardaki konularına baktığımızda Hitler ve Musolini gibi karakterlerin çizgi film bölümlerine yerleştirilip aşağılandıklarını görmekteyiz. Bir havuç hakkında bu kadar uzun bir yazı kaleme alacağımı düşünemezdim. Ramazan ayında siz kıymetli okuyucularımızın canını çektirdiysem aff ola. Özetle havuç deyip geçmeyin çünkü bir havuç bir ülkenin kaderini ve dolayısıyla savaşın gidişatını bile değiştirebilecek güce sahip.