Sevginar Sali

Hayat sınavı...


Devlet bile ilk kez işlenen suçtan aldığınız cezayı erteliyor… Ama şartlı tabi… Belli bir süre içinde suç içlerseniz çekmediğiniz cezayı da ekliyor yenisine bu defa…
Belli bir aşama var insanın hayatında… Ben önemli bir kısmını insanların bana hoşuma gitmeyen bir şey yaptıklarında; izin verdiğim ölçülerde gerçekleştiğine inanmayı seçtim… Sanıyorum hayatı perde arkasında yaşarken buna inanmak ve sürdürmek kolaydı… Şimdi yanlış yapan insanlara izin verdiğim kıstasını yine de terk etmeden, bir kerelik affın son derece yeterli olduğuna, (bunu bile hak etmeyenlerin varlığı ayrı mesele) eminim…
Bir kez affettiniz, ikinciye de mi hata yaptı! İlk yanlışın cezasını da kesmezseniz başınıza ondan sonra gelecek ve canınızı sıkacak, acıtacak her şeyi dibine kadar hak ettiniz demektir…
Bu aşamadan sonra canınızı yakana karşı "O öyle olmaz böyle olur” diye karşılık mı vermek? Yoksa "Ne halin varsa gör ama benden uzakta” mı demek gerekiyor? İkincisi gerçekleştirme şansınız varsa bence en iyisi… Ama yoksa sizi üzeni, üzmek farz hesabı kapatmadan!
Yok öyle; "Sana bir tokat atana diğer yanını da dön”ler… Siz kaldırabiliyorsanız, sizi incitmeyi göze alan da kaldırabilir! Hiç şüpheniz olmasın!
Bir insana ne kadar değer verirseniz verin hak ettiğinin ötesinde az veya çoklardan maraz çıkar! Hak etmiyorsa da sorun yaşarsınız, hak ettiğinin altında verdiğinizde de sıkıntı olur. Siz kimseyi olduğundan farklı kılamazsınız; o olduğu kadardır! Ve eninde sonunda sizi olduğu haliyle yüzleştirir. Gerçek ile sizin gördüğünüz arasındaki fark uğrayacağınız hayal kırıklığının miktarını belirler. Bizi hayal kırıklığına uğratanlar kadar bizim de hayal kırıklığına uğrattıklarımız vardır tabi… Olduğumuz gibi bizi kabul etmek istemeyip, değiştirmeye çalışanlar mesela… İnsanların her tür haline saygı duyabilme gayreti içindeyim de olmadığı gibi kendini gösterme çabası içinde olanlara aynı anlayışla yaklaşamıyorum. Ayrıca bu durumları yetmiyormuş gibi bir de etrafındakilere zarar verdikleri durumlara tepki göstermemek gerçekten zor.
Bir de sustuklarımız, görmezden geldiklerimiz, sağır olduklarımız vardır… Aklın "Duy, gör, bil…” dediği ama ısrarla kalbin etkisinde duygusala bağlayıp da idrak cehaleti yaşadıklarımız… Hayatın öğretme fırsatları ömür boyu sürüyor tabi… Ne sınıfı, ne soruları, ne vakti belli olmayan sınavlarımızla hayat derslerimizi alıyoruz; kiminden çakıyor, kimini geçiyoruz…
Kim veya kimlere ithafen yazıldığının bu yazının inanın sizin için değil ama benim için önemi var…
Sanıyorum iyi niyetimin pili bitti… Aklım kendini yırtıyor, "Çıkart o şarjı prizden” diye, kalbim "Az daha kalsın” diye öyle tatlı tatlı sesleniyor ki içimin erimesine mani olamıyorum… Zaaflarımızın sesi hep böyle kıramayacağımız ton ve tarzdadır zaten… Aklımız bağırır, çağırır, ironiyle konuşur, iğneler, alaycıdır söyledikleri deler geçer… Ama kalpten gelen öyle mi; içiniz kıyılır… Sonra da başkaları size her defasında yeniden kıyar…
Offf Pazartesi Pazartesi bu kadar ‘güzel’ bir konuyla giriş yapmak!
Gözümü açmaya çabalıyorum, bana iyi niyetiyle eşlik edenlere teşekkür ederim… Mani olmak isteyenler için üzgünüm; buraya çok güzel gidecek bir söz var ama kullanmayacağım…
Geçen haftadan daha kötüsü olmaz her halde, olmasın lütfen;
İyi haftalar diliyorum herkese; insanların tesadüfen yaşadığı bir ülkenin vatandaşı olmamamızı temenni ederek...

YORUM YAP