Şahin Dirik

Hayata Dönüş

Sosyal olarak aktif bir yaşantıya ve bununla doğru orantılı olarak gazetedeki köşelerime de ara verdiğim, tatlı ama çabuk sıkıldığım, bolca dinlendiğim bir moladan sonra siz çok değerli Hürhaber okurlarıyla yeniden buluşmanın verdiği hazzı anlatarak işe başlamak sanıyorum ki en doğrusu olacaktır. Başta tüm dünyaya korku salan Corona virüsü ile başlayan, depremler, savaşlar, sosyal ve özel hayatlarımızdaki mücadelelerimizle devam eden ve en son ülke gündemine bomba gibi düşüp yüreğimizi yakan şehit haberleri ile 2020 şimdiden hiçte kolay bir yıl olmuyor. Ama hamdolsun, hala ayaktayız anlaşılan.

Özellikle geçen hafta şehit haberlerinden çok insanların bunlara verdiği tepkilerin konuşulması da oldukça ilginç bir analiz konusu bence. Elimizden bir şey gelmediğini kabul ediyorum. Yaşamaya devam etmek mecburiyetinde olduğumuzu da kabul ediyorum. Bu olanların sorumlusu olmadığımızı da kabul ediyorum. Haberi aldığımızın ertesi günü gördüklerimi kısaca aktarayım; kulağında kulaklık son ses şarkı dinleyenler, Starbucks'ta kahve içenler, “Bu instagram ne zaman açılacak ya” şeklinde konuşanlar… Ancak şöyle bir gerçekte var ki ülkeyi yangın yerine çevirenler Starbucks'ta kahve içen tipler değil. Starbucks'ta oturanlar şu an VPN ile girdikleri twitter'da gündemi takip edip ülke nereye gidiyor diye kara kara düşünüyorlar.

Hayata dönenleri, hayatına devam edenleri en ağır şekilde eleştiren bir kitle de var. Evet, ülkenin en tepesindekilerin şehitlerimiz daha toprağa girmemişten kahkaha atması kabul edilir gibi değil. Ancak şunu da ben anlamıyorum ya, hanginizin işvereni  “Yas var bugün gelmeyin” diyor mesela. Var mı acaba sabah uyanıp, “Onca şehit var ben işe gelmiyorum” diyen.

Bir arkadaş diyor ki “Benim ekmek teknem sosyal medya. Sattığım ürünleri oradan paylaşmam gerekiyor, bir tanesi yazmış, şehitler var sen elbise koyuyorsun? Hayırdır ya, benim kiramı siz mi ödüyorsunuz? Ya da mal sahibim bu ay çok şehit var, kira almayayım sizden mi diyor? Sorumluluklarımız var arkadaşım, hayat devam ediyor. Ne yapalım evde oturup ağlayalım mı tüm gün?”

Nasıl hak vermeyeyim ben şimdi bu adama? Ateş düştüğü yeri yakar, öyle profil karartmakla dinmiyor o anaların gözyaşı. Bu zamanlarda yalandan fotoğraf koymak değil, sorgulamadıklarımızı sorgulamak lazım. Ona buna ahkâm keseceğinize, milleti eleştirerek duyarlı görünme çabasına gireceğinize, oturun vatandaş olarak “Nerede hata yaptım?” diye düşünün.

Ülke yangın yeriyken kahve hüpletenlermiş! Benimdir o. hatta az önce çikolatalı kek ile birlikte içtim. Baştakiler çıkıp bir şey yapmıyorsa, ülke hala bu durumdaysa, hala saçma sapan hareketler yapılıyor durum kötüye gidiyorsa bir çözüm düşünmekten başka ne gelecek elden? İçimiz rahat mı? Kesinlikle değil. Ve yakın zamanda da olmayacak gibi. Ancak görüldüğü üzere bazen hayata dönmekten gayrı bir şey gelmiyor elden…

Köşe yazımı Şükrü Erbaş'ın ‘‘Canı Cehenneme'' adlı şiirinin ilk kıtasıyla kapatmak istiyorum.

Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.

YORUM YAP