Eğitmen ve Yazar Nagihan Şanlı

Hayatının öznesi kim?

Hayatımız tıpkı bir cümle gibi.

Hepimizin bir öznesi, bir yüklemi, bir anlamı var. Çoğumuz, farkında olmadan, özne koltuğuna başkalarını oturtabiliyoruz. Bazen bir insan, bazen bir otorite, bazen bir ilişki…
Hayatımızın fiillerini başkalarının kurduğunu farket etmiyoruz. Kim ne der diye düşünerek attığımız adımlar, sevilmek, kabul edilmek, onaylanmak için yaptığımız tercihler…
Ve sonra bir bakıyoruz ki yıllar geçmiş, ama biz kendi hayatımızı hiç yaşamamışız. Ezberden öğrendiklerimizi bizim sanarak inşa ettiğimiz yapay hayatlar insana kendi hayatını yöneten değil de başkaları tarafından yönetilen bir hayatı yaşamaya itti. Başrol iken kendi hayatının figüranı olmak gibi…
Çünkü hayatımızda öznemiz kimse, yüklemimizi de o belirliyor.
Sürekli başkaları için yaşayan, başkalarının doğrularını uygulayan, kendi iç sesinden çok dışarıdaki seslere kulak veren biri, aslında kendi cümlesinin faili değildir. O, başkasının hayatında bir tümleçtir.
Oysa insan önce kendi hayatının öznesi olmalı. Kendi kararlarını almalı, kendi cümlelerini kurmalı, kendi fiillerini bilinçle seçmeli. Herkesin yöntemleriyle değil, kendi yöntemleriyle yürümeli. Ancak o zaman insan gerçekten “kendi” olur.
Kendi olduğunda kişi asıl yolculuğu şimdi başlar. Kendi hayatının öznesi olmak, aslında kendini hakikatin yüklemine hazırlamaktır. Çünkü insan ancak kendine ait bir “ben” oluşturduğunda, o “ben”in gerçek sahibini fark edebilir.
Önce diğerlerinden ayrışmak, kendini bulmak, kendi cümlelerini kurmak gerekir. Ama yolun sonu, bu “ben”in mutlak bir benlik olmadığını anlamaktır.
Çünkü senin öznen sensin sanırsın ama gerçekten öyle mi? Nefes alıyorsun, ama sana nefes nefesi veren ki? Yürüyorum diyorsun, ama o adımı atmana izin veren kim? Namazı kılıyorum diyorsun, ama kılacak gücü veren kim? Suyu yaratan kim? Kendi hayatının öznesi olduğunu sandığın anda bile, aslında gizli bir özne var; O.
Dil bilgisi bize “gizli özne” kavramını öğretir. Yüklem oradadır, ama özne görünmez. Hayat da böyledir. Fiilleri biz yaparız sanırız, ama o fiilleri olduran, onlara ruh veren, neticeye ulaştıran O'dur. Ve işte en büyük farkındalık burada başlar.
Önce kendi hayatının öznesi ol, ama sonra fark et ki o öznenin de asıl sahibi Allah.
Hayat bir fiiller silsilesi gibi, biz o fiillerin içinde sadece bir noktayız. Cümle ancak özneyle tamam olur, yüklem ancak bir iradeyle hareket eder. Özne kimse, kaderin yüklemi de odur. Ve eğer öznen Allah ise, yüklemin rahmettir, hikmettir, tecellidir.
Sonuçta her cümlede “Kim yaptı?” diye sorarlar. Cevap bazen açıktır, bazen gizli. Ama bilen bilir. Her cümlenin gizli öznesi, her yüklemin ardındaki irade O'dur. Bunu fark ettiğinde, hayatın artık bir “ben” cümlesi olmaktan çıkar, bir “O” cümlesine dönüşür. Ve işte o zaman, her fiilin ardında rahmetin izini görürsün.
İşte bu noktada insanın yüklemi değişir. “Ben yaptım” yerini “O oldurdu”ya bırakır. Ama bu teslimiyet, kendi benliğinden vazgeçmek değil; tam tersine, onu bulmak ve sonra hakikati sahibine teslim etmektir.
Bir cümle gibi… Bir dua gibi… Bir teslimiyet gibi… Sen özne olmaya niyet edersin, ama yüklemi O tamamlar. Sen yürürsün, ama yolu O açar. Sen seversin, ama kalbi O yumuşatır. Ve o zaman bilirsin ki, Özne O, yüklem O'nun dilemesi… Her fiilin ardında, her cümlenin sonunda, her yüklemin özünde gizli bir Özne var…
O…

YORUM YAP