Kesİn kararımı (ve zannımca olması gerekeni) iyice anlayabilmeniz için üç farklı dilde yazma gereği duydum. Aynen tahmin ettiğiniz gibi, referandumda çıkmasını umduğum sonuçtan bahsediyorum. Üç farklı dilde yazdım zira bu ülkenin insanlarının (en azından büyük bir çoğunluğunun) olayları, durumları algılayıp, analiz edebilip doğru kararları verebilme açısından bir hayli sıkıntılı olduğu kanısındayım.
Anayasa paketinin onaylanması süresince meclisten oldukça enteresan görüntüler izledik. Çoğu zaman utana, sıkıla, yüzümüz kızara, kızara izledik bu görüntüleri… Diğer ülkeler muhtemelen meclisimizdeki bu kavga dövüşü izleyip bizlerle alay ediyor, vekil diye seçtiğimiz insanların o malum görüntülerine kahkaha atıyorlardır… Nitekim atmaya hakları da var. Sonuçta oyları verip halk olarak biz kurduk o meclisi değil mi? Farklı bir ülkenin meclisinden böyle saç saça baş başa kavga görüntüleri yayılsa herhalde biz de katıla, katıla gülerdik değil mi? Onlar gülünce niye suç oluyormuş?
Beklenmedik kirli ittifakların yaşandığı bu referanduma gidiş sürecinde bu ittifaklara ne gibi vaatler ya da belki şantajlar neden oldu bilemeyiz. Bahçeli ne ara parti tabanının çoğunluğunun görüşlerini göz ardı edip Erdoğan'dan çok Erdoğancı oldu bilemeyiz. Ancak Türkiye'nin siyaset tarihine şöyle bir göz atarsak Türkiye'de sol ne zaman yükselişe geçse önünü tıkamak adına milliyetçiler ve muhafazakârlar olarak ayrılan sağın iki kanadının bir araya geldiğini görürüz. Zamanında Ecevit'in CHP'yi seçimden 1. Parti olarak çıkarmasına rağmen iktidar olmasını önlemek adına basiretsiz “Milliyetçi Cephe” hükümetlerini kuran Demirel, Erbakan ve Türkeş'i tarih unutmadı, tabi onların hepsi ile mücadeleyi tek başına başarılı bir şekilde yürütmüş halkçı Ecevit'i de…
Şimdi gelelim günümüze. AK Parti'nin 14 yıllık sarsılmaz “tek başına” iktidarının ardından 7 Haziran seçimlerinde yaşadığı soğuk duş etkisi AK Parti'den çok MHP'yi mi korkuttu yoksa? Uzun bir aranın ardından mecliste 2 sol parti vardı artık… Mecliste CHP ve HDP'nin toplamda oluşturduğu %38'lik kısımdan Bahçeli rahatsız olmuş olacak ki solun (ve de muhtemelen Kürtlerin) güç kazanmasını önlemek adına daha önce 2014 yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde farklı yollarla ittifak kurduğu CHP'ye sırtını döndü. Tarih kendini tekrar ediyor desenize. Bir kez daha milliyetçiler ve muhafazakârlar solun yükselişini önlemek adına birleşiyorlar…
7 Haziran'dan sonra tüm koalisyon ihtimallerine kapıyı kapatan Bahçeli kendisine Kılıçdaroğlu tarafından önerilen başbakanlık mevkisine dahi “hayır” dedi. Üstelik bu formülde HDP hükümet dışı kalacak, MHP-CHP hükümetini dışarıdan destekleyecekti ama Bahçeli “hayır” dedi. AK Parti ile de koalisyona yanaşmadı. Sayın Bahçeli eğer amacınız AK Parti'yi bir kez daha tek başına iktidar yapmaktı ise çok başarılı olduğunuzu itiraf etmek gerek, alkış!
İşte o gün bu gündür AK Parti-MHP ittifakı aldı yürüdü. Bahçeli, bir zamanlar Cumhurbaşkanı dahi olmasına karşı olduğu Erdoğan'a “başkanlık” yetkileri verilmesi için artık canla başla savaşıyor. Kendi partisinin tabanını karşısına almak uğruna girdi bu savaşa.
Eskiden şiddetle karşı çıktığı başkanlık sistemine (veya adına artık her ne diyorsanız ondan, ancak yetkiler başkanlık sisteminin yetkileri) ne hikmetse birden yeşil ışık yaktı. Bahçeli'deki bu 180 derecelik dönüş, “acaba ne teklif ettiler veya neyle tehdit ettiler” sorularını akıllara getirdi.
Artık kimi aklı başında MHP'liler “Bahçeli yüzünden MHP'liyiz demeye utanır olduk” gibi cümlelerle eleştiriyorlar “zoraki” genel başkanlarını. “Zoraki” diyorum çünkü olağanüstü kurultay kararı alınmasına rağmen kurultayı yapmadığını ve sonraki süreçte genel başkan adaylarını birer, ikişer ihraç ederek demokrasiyi nasıl aşağıladığını henüz unutmadık! Tüm bu süreçte elbette en büyük yardımcısı AK Parti oldu. MHP'nin kurultay meselesi başlı başına bir yazı konusudur o yüzden daha fazla irdelemeyeceğim…
7 Haziran'dan sonra tüm koalisyon ihtimallerine partisinin milletvekillerinin yarınsı kaybetme pahasına da olsa “hayır” çekerek tüm kapıları kapatan Bahçeli şimdi mecliste yeni anayasa için oylanan her maddede CHP ve HDP saflarından yankılanan “hayır” nidalarını duydukça yüzünü ekşitiyor. Her teklifinize burun kıvırıp inatla “hayır” denmesi nasıl bir hismiş ha Devlet Bey? Bilhassa size inatla hayır, “no”, “nein” diyoruz. Umarım sandıktan da “hayır” çıkar, işte o zaman suratınızın alacağı hali merak ediyorum doğrusu…
Ciddi, ciddi düşünüyorum da bu ülkeye ve bu halka yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri başkanlık sistemini getirmek olmalı. Şimdi hiç ağzınızı yaya, yaya“O bir kere Cumhurbaşkanlığı Sistemiii” demeyin bana. Bunlar küçük, ucuz kelime oyunları. Hepimiz biliyoruz ki “Cumhurbaşkanlığı Sisteminin” yetkileri başkanlıkla aynı (hatta fazlası). Hayır, yani AK Parti'li kardeşim, tamam Recep Tayyip Erdoğan'ı çok seviyorsun, eyvallah. Varsayalım ki harika bir yönetici, her ülkenin hayallerini süsleyen bir lider vs vs… Eee, bu adam gelmiş 62, 63 yaşına. Bu adam en fazla 10 bilemedik 15 sene daha aktif siyaset yapabilecek, peki ya sonrası? Sonrasını hiç mi düşünmüyorsunuz be güzel kardeşim? Sonra ya benim gibi sola daha yakın, yatkın bir adam “din, imani Kur'an, Allah!” çekip başa gelirse? İktidara gelir gelmez de gerçek yüzünü gösterirse? En büyük sıkıntıyı siz yaşamaz mısınız o zaman?
Yargının, ordunun, polisin her şeyin yetkisinin tek bir adamda toplanmasına “Evet” diyebilecek kadar ne yaşadınız ha güzel AK Parti'li kardeşlerim? Erdoğan ölümsüz değil ya. Yaşlanınca yerini kim alacak? Var mı kafanızda biri? Sağı böyle kim yönlendirebilir? Binali Yıldırım mı? Ahmet Davutoğlu mu? Devlet Bahçeli mi? : ) Yoksa Bilal mi? : ) : )
Tamam hadi AK Parti'lileri anladık. Sırf “Reisleri” buyurdu diye ülkenin yarınını, geleceğini düşünmeden kumar oyamayabiliyorlar. Peki, MHP'ye ne demeli? Tespih ve takım elbiseyi çekip de sağda solda “vatan da vatan!” diye çığırıp mafyacılık oynamaya benzemez bu siyasi mevzular. Aklınızı kullanmazsanız bir daha kullanmak isteseniz de önünüze kullanacak fırsat çıkmayabilir. 16 Nisan sıradan bir seçim değil, 16 Nisan ülkemizin geleceğinin şekilleneceği bir gün. Ne olur yapmayın artık.
Dün demokrasi nöbetleri tutanlar, demokrasi için tankların önüne yatanlar, 16 Nisan'da demokrasiye vurulacak en ağır darbeye “Evet” diyorlar, şaka gibi…
Referandum havasının ilçemizdeki yansımasına gelecek olursak Silivri'nin bu konuda süreci yurdun pek çok yerine oranla sakin geçirdiğini söyleyebiliriz. Tablo aşırı karışık olduğundan mütevellit Türkiye genelini bilemeyeceğim ancak referanduma Silivri “hayır” diyecek benden söylemesi! Bu dediğimi unutmayın değerli okurlar…
CHP ve HDP'nin “hayır”ına karşılık AK Parti'nin “evet” diyeceği zaten hepimizin malumu… Ancak Silivri'de esas belirleyici yine MHP olacak. Ben girdiğim her türlü ortamda Silivri MHP teşkilatını, MHP'nin yurt genelindeki tablosuna kıyasla çok daha “düşünme ve strateji kurma yetisine sahip” bulduğumu söylemişimdir ki yerel seçimlerde “Silivri'nin kaynaklarını ele geçirmeye çalışan bazı dışarıdan gelmelere karşı” bazı şeylerden feragat etmelerinden de anlaşılıyor bu.
Bunun için Silivri halkı MHP ilçe teşkilatına minnettardır ve haklarını hiçbir şekilde ödeyemeyiz. Onlardan aynı özveriyi referandumda da beklemek, çok şey istemek olmaz herhalde.
MHP Silivri teşkilatı şimdilik referandumla ilgili rengini belli etmemeye çalışıyor ancak konuştuğum bazı ülkücü arkadaşlarım “Biz hayır diyeceğiz” dediler. Belli ki akılları başlarında ve parlamenter sistemin ülke için daha uygun olduğunun farkındalar. MHP Silivri teşkilatının referandum konusunda rengini belli etmemekteki çabası genel merkezin oklarını kendilerine çekmekten çekindiklerinden dolayı olabilir.
Gelelim AK Parti'nin çevirdiği dolaplara. AK Parti özellikle MHP tabanından oy koparmak amacıyla çok ama çok “ucuz” bir algı oyunu oynuyor; Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan'ın başkanlıktan yana olduğunu iddia edip bunun dedikodusu yayıyor, böylece MHP seçmenini etki altına alabileceğine inanıyor. Bu resmen MHP seçmenini küçümsemek, hatta resmen saf yerine koymaktır! Birileri işi bir adım daha öteye taşıyarak “Türkeş'in rüyası gerçek oluyor” gibi söylemlerde bulunmuş bile. Bizzat AK Parti Silivri ilçe başkanı Rıfat Kutlu bile sosyal medyada 1-2 ay önce Türkeş ve Erbakan'ın başkanlık hakkındaki görüşleri ile ilgili benzer ifadeler içeren bir paylaşım yapmış, paylaşım farklı çevrelerden ağır eleştirilere maruz kalmıştı.
Buradan bir kez daha belirtmek istiyorum, yaptığım araştırmalar doğrultusunda ne Erbakan ne de Türkeş'in başkanlık yanlısı olduğuna dair elle tutulur bir kanıt bulamadım. Hatta başkanlığa karşı olduklarını belirttikleri bazı video kayıtları buldum : ) Bu kayıtları yazımın sonuna ekleyeceğim link aracılığı ile sizlerle de paylaşacağım. Bu linki internette aratarak videoya rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Son olarak Alparslan Türkeş'in “Sayın rahmetli Mustafa Kemal Atatürk akılsız bir adam mıydı ki ülkeye başkanlık sistemini getirmedi?” tarzındaki sözlerine yürekten katıldığımı belirtmek istiyorum. Bu yüzden de hayır, “no” ve hatta “nein” diyorum!
Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş'in başkanlığa karşı olduklarını belirttikleri video kayıtlarının linki; https://www.youtube.com/watch?v=6jt9Xjq8FWQ