Susma hakkının kutsallığını tecrübe etmenin ne denli bulunmaz bir nimet olduğuna karar verdim; sevgili Adil Sirkecioğlu'nun uzun bir aradan sonra bugün kaleme aldığı yazıda ortaya koyduğu düşüncelerini okuyunca… Hedef tahtasını Akgün Duru ile aramızda parsellemiş olmasını “Yaz da yaz” ısrarımla ziyadesiyle hak etmiş kabul ediyorum kendimi… Akgün Duru artık kusura bakmasın; arkadaş kurbanı mı, kurunun yanında yanan yaş mı; Olanlar oldu…
Olaylar sıcağı sıcağına yaşanırken üzerinde değerlendirmede bulunarak ne kadar hassas bir sorumluluk üstlendiğimizi, bunu sürekli yapınca söz konusu durumu ıskaladığımızı da idrak ettim… Hamamın karşısında durup, girenlerin ıslaklığını eleştirmek şahane bir fikir ama kabul et Adil Abi; haksızlık! Kaybedenler Kulübü üyeliği ve üyelerine zaafımı en iyi bilenlerden biri olarak bunu yorumlarında göz ardı etmiş olman da enteresan : )
Ve bir daha emin oldum ki kim ne söylerse söylesin; diğer insanların ne anladığı tamamen onlara kalmış bir şey : )
Olayları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirmediğiniz müddetçe yaşananlara ilişkin sağlıklı bir fikre sahip olmanız mümkün değil. Akıl ve duygularınızı dengeye taşımadan anladıklarınız büyük ölçüde bakış açınızın hayal ürünü olarak kalır; gerçeklikle bağının tamamen kopuşu en ufak bir harekete bakar.
Referandum sürecini daha yeni konuşmaya başlıyoruz sayılabilir ama ikna girişimlerinin kararını vermiş olanlar üzerindeki etkisi beni şimdiden ürkütüyor… Kararsızları ayıklayıp, kişiye özel kampanya yürütmenin önemi giderek büyüyor gözümde… Ters tepme ve işlerin tadının kaçması tehlikesi yüksek ve bu yönde seyrin yolları açık. Konu Evet veya Hayır değil; Türkiye'nin geleceğine ilişkin kaygı… Bugün ne kadar kötü olduğumuzu görüyoruz, bilmediğimizin ötesiyle baş etmeyi ise sadece umuyoruz.
Tek seçimimizin kötüler arasından daha az kötü olanı tercih etmek olması acı… Bu durumu kime borçlu olduğumuz, kimin düzeltmesi gerektiği konusunda düşünce özgürlüğü tam kapasite işliyor. Aynı şekilde demokrasimiz de işlese değmeyin keyfimize…
Türkiye için hayırlısı olsun : ))
KÖK VE DEĞERLERİMİZİ YAŞATMAK ADINA
Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ile geçtiğimiz günlerde yaptığımız görüşmede Akören ve Seymen'de Beypazarı gibi organik ve aile tarımı ürünleri satılan köy modeli oluşturulmasına yönelik çalışmanın müjdesini verdi. Silivri'nin İstanbul'un rant baskısına sonsuza kadar karşı koyması mümkün gözükmüyor ama dayanma süresini uzatma kararlılığına hepimizin destek sunması gerektiği aşikar. Bir zamanlar doğup büyüdüğümüz küçük köylerden çıkıp kurtulma hayalini kurma hiddeti ile şimdi o zaman ve yerlere dair özlemin şiddeti yarışır. Alibeyliler Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Ahmet Çelik ile Başkan Yardımcısı Hasan Kurt'la genel kurul davetini iletmek üzere gazetemize gerçekleştirdikleri ziyarette konuşurken ortaya çıkan bir fikri paylaşmak istiyorum. Ahmet Çelik, dernek merkezi için yer bulmak konusunda yaşadıkları sıkıntıları paylaşırken; keşke her mahallede geçmişin dokusunu yansıtan bir ev restore edilerek bu gibi derneklerin faaliyetlerine tahsis edilse ne kadar güzel olur diye konuştuk. Özellikle Alibey, Piri Paşa ve Fatih Mahallelerinde… Alibey'deki mekan Özalibeyliler Derneğine, Piri Paşa veya Fatih'teki örneğin Manastır Göçmenlerine tahsis edilse… Doğup büyüdükleri sonra terk ettikleri, ya da bir zamanlar atalarının yaşadığı yerlerin havasını solumak isteyerek yollara düşenlerin nefes alacağı, geçmişe dair resimler, eşyalar veya başka türlü izlerin yaşatılacağı ortamlar oluşturulsa… Keza Özalibeyliler Derneğinde zaten mahalle ve mahallelinin geçmişine dair çok sayıda resim toparlanmış, bir şekilde muhafaza edilerek, yeni nesiller ve geleceğe taşınıyor…
Mahallelerde oluşturulacak bu tarihi yapılar, belediyenin iletişim noktaları, mahalle evleri olarak da hizmet verebilir vs… sunacakları hizmetler çeşitlendirilebilir… Fatih Mahallesinde Patriyot Böreği yiyebileceğimiz bir yer olsa hangimiz hayır deriz ki?! Bu oluşturulacak mekanlar projesine Silivri'nin hali hazırda köklü aileleri de ihem isimleri hem de tarihleri yaşatılmak suretiyle dahil edilebilir. Sonra Bulgaristan Göçmenleri, Rizeliler, Karadenizliler veya Tokatlılar da sürece Silivri'nin çeşitli noktalarında oluşturulacak cazibe merkezleriyle barındırdıkları kültürün lezzet ve renklerini canlı tutacakları alanlarla ilave edilir…
Silivri'yi Silivri yapan sürece tüm birleşenlerini dahil ederseniz anlam bütünlüğü oluşur… Yoksa eksik, aksak ilerler işler tüm iyi niyete rağmen...