“KOSKOCA bir sahnede an be an perde perde inen sahnelerdir hayat. Oyuncunun oyunu görebilmesi için neye ihtiyacı varsa onu deneyimlemek üzere yazılıdır senaryo. Oyunun içinde mal, mülk, para, lüks, evlat, refah peşinde koşturup durur insancıklar. Üflenince uçup gidecek değerler peşinde harcanır ömürler. Bir lokma fazla ekmek mideye indirmek, bir karış fazla toprağa sahip olmak için yaşanır sahnede kavgalar, savaşlar, zulümler. Sahnenin içinde oyunun körü, oyunun sağırıdır hepsi. Oyunun kayıplarına ağıtlar yakılır, sahneden çekilenin ardından yaslar tutulur, kendi o sahneden hiç ayrılmayacakmışcasına… Oysa, oyuncunun oyunu görebilmesi için benliğinin karanlık perdelerini en olması gereken yerinden yırtmak üzere An'ın üzerine inmektedir tüm senaryo.
Kimileri aymaya başlar oyuna.
Hem oyunun içindedir, hem dışında. Sahnede kalıp devam ederken oyuna, sahnelenen oyundan senaryoya çevrilir dikkati. Fark eder oyunun benliğine denk düşen anlamını. Oyun, ezelden ebede süregelen oyun olsa da, oyuncu görmeye başladığında; OYUN olmuştur artık.
Yenilen içilen de, gezilip görülen de, başa gelen de, gözlerden kendisine bakan da senaryonun içindekiler değildir bundan böyle. Ne oyun eski oyundur artık, ne de oyuncu eski oyuncu!
Kimileri sessizce süzülür sahneden izleyici koltuğuna.
Perdeleri yırtılmış, karanlıkları dağılmış kimilerinin artık bitmiştir oyunun içinde kalarak alacakları. Sessizce izlerler oturdukları yerden sahnelenen koca senaryoyu ve bu senaryodaki mükemmelliği. Bir oyuncunun bir milim yol alabilmesi için, bir oyuncunun ayması için, bir oyuncunun görebilmesi için sahnelenen, evrenleri içeren bu harukulade senaryoyu hayranlıkla izlerler. İşe yaramayacağını bilseler de, kimi zaman oyunun içindeki birine işaret edecek olsalar; “İnanma! Bu sadece bir Oyun! Bak, görmen gereken ardında.” Diyerek, ya deli diyeceklerdir ona, ya da sadece işaret eden parmağa bakıp kalacaktır oyunun içindekiler.
Oyun hiç değişmez, hep oynanmıştır ve hep oynanacaktır. Sadece, oyunu algılayan bilinç, oyuna bakan göz değişir.
Kimileri iyi dinleyicidir.
Görmemiştir aslında oyunu. Ne kadar görmek istese de, oyunun aldatıcılığı bir bataklık gibi çeker içine gerçek algısını. Dinlediklerini benimser ve görenlerden duyduklarını kendisi görmüşçesine anlatır durur etrafına. Görenle görmeyeni ayırt eden An'a inen senaryo perdelerine verilen tepkilerdir. Hala kızgınlık duyabiliyorsa ötekine, hala para biriktiriyorsa yarını için, hala ağıt yakıyorsa kaybına, hala enerji tüketebiliyorsa sahne dekoruna bir tuğla daha eklemek için; Görmüyordur! Oyun içinde oyundan başka bir şey değildir bu, oyunu görmüş gibi etrafına oynamak. Nasibine en derin acı bile düşse, rüya içerisindeki bir acı olduğunu bilip şükredenlerdense; Görenlerdendir!
Kimileri ne sahnededir artık, ne de izleyici koltuğunda.
Ne sahnede olacak, ne izleyici koltuğunda kalacak bir Ben'i kalmamıştır kimilerinin. Ölmeden önce ölmüş, sahneyi terk etmişlerdir. Onlara karanlıkları aydınlanmış, “Bilenlerden” olmuşlardır demek bile haddimize değildir. Oyun da onlardır, sahne de onlardır, oyuncular da onlardır. Hep'ten Hiç'e, Hiç'ten Hep'e inip çıkan yolculukta baş ve sonu Bir'lemiş, noktada kaybolmuşlardır.
Sadece gülümser Onlar. Sonsuz bir huzur, sonsuz bir mutluluk, sonsuz bir huşu içinde gülümserler. Öyle bir gülümsemedir ki Onlarınki, gülümseyen o yüze bakan da sonsuz bir mutluluk, sonsuz bir huzur, sonsuz bir huşu içinde bir An'ın sonsuzluğunda öylece bakıp kalmaktan alamaz kendisini. Ben-sen, burası-ötesi, var-yok, giden-kalan, Bir'dir artık.
Sahnedeki körler, sağırlar oyunu devam eder durur. An gelip, nefes bitip, her birinin sahneyi terk etmek zorunda bırakılacağı zamana kadar.
Oyundan çıkmak veya çıkarılmak şansı da sadece bu oyun içinde geçerlidir. Oyun devam eder, ama asla tekrarlamaz. Her an yenilenir, bir sonraki an yeni bir oyundur.
Her insan oyunun içine doğar.
Oyundan çıkabilirsen çıkarsın, çıkamazsan mutlaka ama mutlaka bir gün belki de hiç hazır olmadığın, hiç beklemediğin, hiç ummadığın bir An'da çıkartılırsın!
Oyun devam eder, yeni oyuncular sahnede yerini alır, yeni senaryolar sahnelenir.
Her insan oyunun içine doğar, ama çıkarken ya her şeyle Bir olup kendi isteğinle çıkarsın sahneden, ya da dört elle yapıştığın sahne dekorlarından ve figüranlardan zorla kopartılarak çıkartılırsın.
Hayat koskoca bir oyundur. Sadece oyun. Herkes gelirken aynı gelir, önemli olan giderken nasıl gittiğimizdir!” *Nazan İnan