Meşhur şiirdir... “İnsanoğlu bir gariptir / Her bir lafı kaldırmaz / Küfür edersen kızar da / Tatbikine aldırmaz....”
Bizim siyasetçi taifemizde, son zamanlarda “daha bir gariplik” boy göstermeye başladı... Artık küfür edilse de aldırmıyorlar... Tatbiki için ise üstüne para verir hale geldiler.
Bacak kadar kızan, babası yaşındaki siyasetçiye ismiyle hitap ediyor, üstüne üstlük küfür ediyor... Siyasetçiden gık yok...
Bir diğeri, bir siyasi parti için söylemediğini, yazmadığını, hatta yapmadığını bırakmıyor, bayram-seyran geldiğinde ilanla ödüllendiriliyor...
Üstüne para vermek dediğim bu işte... “Aferin çok iyi yaptın, memnun kaldım.” der gibi, afedersiniz ama “bahşiş” gibi...
Eskiden böyle değildi.... Benim on sene önce “geçirdiğim”, hala yolda birbirimizi gördüğümüzde değil selam vermek, kafamızı çevirdiğimiz, kaldırım değiştirdiğimiz adam var...
Kendisine, partisine, kurumuna hayasızca saldıranları hala etkinliklerine davet eden, yüzlerine bakan, ellerini sıkan, herhangi bir yaptırım uygulamayan siyasetçileri, işte bu yüzden anlamakta zorlanıyorum.
Şimdikiler, ya gazeteci bolluğundan alıştı, yüzsüzleşti, ya da gazeteci diye geçinenler, aymazlıktan, işbilmezlikten, karaktersizlikten arsızlaştı...
Bunun ortası yok!
Diyeceksiniz ki, “basın özgürlüğü”... Hayır efendim! Basın özgürlüğü, “gazetecilik” için geçerlidir, “haber” için geçerlidir!
Eline kalemi alacaksın, kinini nefretini kusacaksın. Alamadığın paranın, elde edemediğin menfaatin hesabını soracaksın. Habercilik değil soytarılık, gazetecilik değil maymunluk edeceksin, sonra basın özgürlüğünden bahseceksin... Yok öyle yağma!
Haber ile hakaret arasında, haber vermek ile kişilik haklarına saldırmak arasında, haber ile iftira arasında, haber ile yalan-dolan arasında, haber ile “küfür” arasında ince falan değil, kapkalın bir çizgi vardır...
Sen o kalın çizginin, bir kilometre berisinde durur yazarsan, yazdığın kişi de, seni bu eylemin için neredeyse ödüllendirir, teşvik ederse, en az senin kadar, o siyasetçiye de kızarım, tepki gösteririm.