Bulgaristan Türkleri, baskıcı politikaya ve asimilasyon kampanyasına karşı başkaldırdıkları Mayıs 1989 ayaklanmalarını her yıl “Mayıs Olayları” adı altında bir dizi etkinlikle anıyor. Olayların 33 yıldönümünde Hak ve Özgürlükler Hareketi tarafından düzenlenen program Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya tarihine kazınan “Yurtta sulh, cihanda sulh” motosuyla gerçekleştirildi. Silivri'den Ercan Çalışkan, Nuray Koçer, Recep Akıncı, göçmenler derneği temsilcileri anma programına katılım gösterdiler.
Sanayi Sitesi İşletme Kooperatifi Başkanı Ercan Çalışkan, Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Nuray Koçer, Şoförler Odası Başkanı Recep Akıncı ve Silivri Bulgaristan Göçmenleri Derneği temsilcilerinin eşliğinde Bulgaristan'da, 1989 senesinin Mayıs ayında çıkan olaylarda dini, dili, etnik kimliği için şehit olmuş soydaşlarımız için düzenlenen anma etkinliğine katıldı. Programa HÖH'nin İstanbul Sorumlusu Fahri Vatansever ve Trakya Sorumlusu Güner Çetin ve Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygün de iştirak ettiler.
ANMA TÖRENİNDE ATATÜRK İMZASI
Hak ve Özgürlükler Hareketi bir dizi etkinlikle son göç olaylarında, etnik baskılar ile Türklerin asimilasyona karşı verdiği mücadelede hayatını kaybedenler anılırken bu yılki etkinliğin motosu Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” dünya tarihine kazınan sözleri oldu.
İsperih'te Demir Baba Tekkesinde başlayan etkinlikler, Kaolinovo İlçesi ile Todor İkonomov köyünde bulunan anıtlara çelenk sunumu, saygı duruşları ve at yarışları ile devam etti.
Anma programına HÖH Partisi Genel Başkanı Mustafa Karadayı, Türkiye Cumhuriyeti Burgaz Başkonsolosu Senem Güzel, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Atidzhe Alieva Veli, HÖH Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ahmedov, HÖH Meclis Grup Başkan Vekili Hamit Hamit, milletvekilleri, Belediye Başkanları, Şumen İl Başkanı Aysel Rufad da katılım gösterdi.
HÖH LİDERİ SİLİVRİ HEYETİ İLE YAKINDAN İLGİLENDİ
Mustafa Karadayı'nın Başkanlığındaki HÖH Heyeti ve misafirler Demir Baba Tekkesi ve mücadele anıtlarına saygı duruşu ve çelenk sunumlarının ardından 681 Yılında Bulgaristan'ın ilk Başkenti Pliska'da açılan müzeyi incelediler. Müze ziyaretinde HÖH Genel Başkanı Silivri'den gelen heyetle yakından ilgilendi.
Anma etkinlikleri at yarışları ile devam etti.
ÇALIŞKAN: SİLİVRİ'NİN ADI DAHA ÇOK DUYULMAYA BAŞLANDI
Anma törenlerini değerlendiren Çalışkan, “Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin Bulgaristan'da Türklük adına verdiği mücadeleyi canı gönülden destekliyoruz. Bu çabalarına bizleri de ortak ettikleri için teşekkür ediyorum öncelikle. Silivri Belediye Başkanımız Volkan Yılmaz ve tarafımıza iletilen davete katılmaktan onur duyduk. Başkanımızın selamlarını gittiğimiz her yere ilettik. Ne mutlu ki Silivri'nin adı Bulgaristan'da her yerde çok daha fazla anılır olmuş, gösterilen ilgi ise aşikar. Göçmenler denince Çorlu ve Bursa anılırdı artık Silivri de bu sıralamada yerini aldı.
Anma etkinlikleri sadece geçmişte yaşananları değil gelecek açısından da son derece anlamlı. Bugünlere nasıl geldiğimizi bilmezsek, gideceğimiz yolu da kaybedebiliriz. Bunun için yaşanan olayların şahitleri zamana yenik düşerken, Bulgaristan'da Türklük bilincinin gelecek nesillere aktarılması, ölümsüz kılınması gerekli. Bulgaristan Türklerinin hafızasını yaşatmamız lazım. Bu hassasiyetle Ramazan Ayında Silivri Belediye Başkanımız Volkan Yılmaz'ın talimatı ile düzenlediğimiz iftarların ardından, anma etkinliklerinde de onun selamlarını ilettik. 1984 ile başlayan asimilasyon baskıları sonucu 1989'da zorunlu göçe dayanan süreçte yaşananları unutamayız, unutturamayız.
Tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, Türklerin hak ve hukuklarını savunmak adına geçmişte olduğu gibi bugün de mücadele eden herkese teşekkür ediyorum” dedi.
BULGARİSTAN'DA ZULMÜN 33. YILDÖNÜMÜ
Bulgaristan'da 1984 yılından itibaren Türk azınlığa asimile politikası uygulayan Jivkov yönetimindeki komünist rejim amacına ulaşamayınca 1989 yılında zorunlu göçe karar verdi.
ASİMİLASYON DÖNEMİ
Bulgaristan'daki Türklerin 1989 yılında göçe zorlanması, 1984 yılından sonra giderek artan asimilasyon politikalarının sonucuydu. Rejim değişikliğinden sonra açıklanan belgeler, Bulgaristan Devleti'nin asimilasyon politikasını doğrudan komünist parti eliyle uyguladığını ortaya koydu.
Belgelere göre, 1984 yılı sonlarından itibaren Komünist Parti'nin en üst karar alma birimi olan politbüro, Türklere yönelik “Yeniden Doğuş-Uyanış Süreci” adı altında sistematik bir asimilasyon siyaseti başlatmıştı. Bu siyasetle belirlenen maddeler, ülkedeki Türklere kimliklerini koruyarak yaşamak hakkı tanımıyordu. Bu maddelerden bazıları şöyleydi:
- Türk isimlerinin Bulgar adlarıyla değiştirilmesi
- Türkçe konuşmanın yasaklanması
- Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerden koparılarak, Bulgarların yoğun yaşadığı yerlere yerleştirilmesi
- Türkçe eğitim kurumlarının ve kuran kurslarının kapatılması
- Bulgar ve Türkler arasında karma evliliklerin parayla teşvik edilmesi
- Alınan kararlara uymayanların para ve hapis cezasına tabi tutulması
Dönemin Bulgaristan lideri Todor Jivkov'un öncülüğünde hayata geçirilen baskıcı politika, “Tek Devlet, Tek Ulus” ilkesine dayalı olarak yürütüldü. 17 Nisan 1986'da zorla isim değiştirme kampanyasına katkılarından dolayı içişleri bakanlığında görevli kişilerden ve subaylardan oluşan 179 kişiye Todor Jivkov tarafından devlet nişanı bile verildi.
Binlerce Türk'ün adı zorla değiştiriliyordu. Kamusal alanda Türkçe konuşanlar hapis cezasına çarptırılıyordu. Eğitim ve basında da Türkçe yasaklanmıştı. İsim değişikliğine direnenleri ise daha büyük bir acı bekliyordu. Yüzlerce Türk o dönem Türkiye'de dizilere de konu olan Belene Adası'nda kampta kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı.
O dönemde 300 bini aşkın Türk kökenli Bulgaristan vatandaşı yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldı. Türk azınlığının gösterdiği direniş, 1989 yılı başlarından itibaren dünya kamuoyunda duyulmaya başlandı. Todor Jivkov yönetimi, giderek artan direniş karşısında bu kez zorunlu göç kararı aldı.
29 Mayıs 1989'da Bulgaristan milli radyosundan okunan bir bildiriyle, sınırların açıldığı ve isteyen herkesin ülke dışına çıkmasının serbest olduğu açıklandı. Politbüro bu süreci, ülke içinde ve dışında “Bulgaristan Türklerinin büyük gezisi” olarak tanıttı ve zorunlu göç “gönüllü turistik seyahat” olarak adlandırıldı.
BELENE ÖLÜM KAMPI VE CEBEL GÖSTERİLERİ
Ancak yaşanan dram sadece göçle sınırlı değildi. Özellikle Belene Kampı'na kapatılan Türkler sistematik olarak işkenceye maruz kaldı. Baskılara karşı düzenlenen gösterilere Bulgar polisinin sert müdahaleleri sonucu ise can kayıpları yaşandı.
Belene ya da Belene Ölüm Kampı. Tuna nehri kenarında Todor Jivkov tarafından açılmıştı. Burası, ilk zamanlarda sosyalist rejimin muhalif unsurları ve çeşitli şualardan hüküm giymiş suçluların kapatıldığı bir kamptı. Ancak 1980'lı yıllarda Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların asimile edilmesi için kullanılmaya başlandı.
80'lı yıllarda kamp, tamamıyla asimilasyon üzerine faaliyet gösterdi. Kamptaki kişiler; yargı kararları ile değil, keyfi uygulamalarla kampa yerleştirildi. Kampa kapatılan Türkler; Türkçe konuşmak, sünnetli olmak ve geleneklerini sürdürmekle suçlanıyorlardı. Aslında Belene Kampı, Bulgaristan Türklerine, Türkiye'ye göçmeleri için baskı aracı olarak kullanılıyordu.
Kampta Türklere uygulanan insan hakları ihlâlleri arasında dayak, tecavüz, psikolojik baskı gibi uygulamalar yer alıyordu. Bulgarca isimleri kabul etmeyen Türkler de bu kampa hapsediliyordu. Belene kampındaki işkencelerle birlikte Türklerin üzerindeki baskılar 1989 yılının Mayıs ayında doruk noktasına çıktı.
Bulgaristan'da ardı ardına gösteriler başladı. O yıllarda Türklerin kamuya açık alanlarda toplu halde bulunmaları bile yasaktı. Ancak 1989 yılında Cebel'de gerçekleşen bir cenaze töreni kısa süre içinde bir gösteriye dönüştü. 19 Mayıs günü yapılan gösteriye katılan yüzlerce kişinin talebi; zorla alınan isimlerinin geri verilmesi ve tutuklu Türklerin özgürlüğüne kavuşmasıydı. Cebel'de yaşananların duyulmasından kısa süre sonra gösteriler diğer kentlere de sıçradı.
“Mayıs olayları” olarak da bilinen bu süreçte, Deliorman, Razgrad, Kırcaali ve Haskovo'da gösteriler düzenlendi. Binlerce Türkün katıldığı eylemlerde, dönemin komünist partisi polisinin göstericilere ateş açması sonucu üç Türk hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.
Sevginar SALİ