Orta Asya'nın uçsuz bucaksız topraklarından Anadolu'ya göç eden ve burayı kendine yurt edinen 400 çadırlık bir aşiretin kısa olarak nitelendirilebilecek bir süre içerisinde 3 kıtaya hükmeden bir imparatorluk haline gelmesi, yalnızca kılıç ve bilek gücü ile açıklanamaz. Türklerin tarihin en önemli devletini kurması ve yüceltmesinde, Şeyh Edebali gibi ilim ve irfan erbaplarının katkısı büyüktür.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemine tanıklık eden ve bu dönemde Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'ye verdiği nasihatler ile Türk tarihi açısından önemli bir yere sahip olan Şeyh Edebali'nin günümüze kadar gelen ve halâ geçerliliğini yitirmeyen nasihatlerini hatırlayalım bugün, yarın nedenini tam olarak anlamış olursunuz...
***
“Ey Oğul!
Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.
Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va'd edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin kendi irfanı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.." (Bu nasihat Osmanlı'yı 600 sene yaşatmıştır.)
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir...
Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur."
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat, bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az...
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çitfçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi da'vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın..."
İyi haftalar...