Hulusi Üstün’e mektup

Hulusi Üstün’e mektup

4.10.2024 10:49:20

Şair, Araştırmacı Yazar İhsan Tevfik Kırca, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Yazar Hulusi Üstün'e ithafen bir mektup yazdı. metin içinde kullanMektubun içeriği şöyle; "Sevgili Dostum, Kardeşim Hulusi, bu mektubu sana şu an bulunduğum Tekirdağ'dan yazıyorum. Bir eylül sonu (28 Eylül 2024) ayırdın bizi bizden. 29 Eylül Pazar seni ebedi istirahatgâhına tevdi ettik. Nur içinde ol, ışıklar içinde yine yaz gittiğin yerlerdekardeşim.

Düşündüm de çeyrek asır olmuş tanışalı, görüşeli. Sen 1974'te Silivri'de doğmuş, ataları Kafkasya'dan Tokat'a göçmüş ama daha sonra Silivri'ye yerleşmiş burada doğmuş, bütün ömrünü buraya vakfetmiş Kafkas kökenli bir Çerkes çocuğu… Bense 60'lı yılların sonunda Sivas-Suşehri'nde doğmuş, ataları Mübadele'de Yunanistan'dan Anadolu'ya göç etmiş sonra yolu buralara düşmüş bir Rumeli çocuğu…
Göçmeniz be Hulusi… Muhaciriz… Göçün acılarını “Gurbetten Çerkes Hikâyeleri” adlı kitabın başta olmak üzere birçok kitabında anlattın. Sadece atalarının göç ettiği Kafkasya'yı değil içine doğup büyüdüğün Rumeli, Balkan kültürünü de gönül diliyle bize yazdın, söyledin. Onca kitap yazdın; öyküler, araştırma kitapları… Bence güzel ve sağlam bir öykücüsün ama Silivri'mizi anlattığın “Geçmişi Sürgün Şehir”in ayrı bir yeri var bende bilesin…
***
Seninle çeyrek asır önce hikâyelerine konu ettiğin Piri Mehmet Paşa Camii'nin meydan tarafından girişte solda yer alan tarihi küçük bir mekânda tanıştık. Orası otantik kilimlerin olduğu, sırtımızı taş duvarlara vererek sohbet ettiğimiz küçücük bir çay ocağıydı, daha doğrusu bizim için bir sohbet ocağı. Sonra Kadir Akar dostla tanıştırdın beni. Silivri'nin ilk süreli edebiyat dergisi olan ÇIKIN'ı 12 sayı beraber çıkardık. (Daha sonra ŞİİRLİÇIKIN olup sadece bir şiir dergisine dönüştürünce biraz ayrı düştük. Gönül koydun.)
Sen yazdın kitaplar çıkardın, ben yazdım kitaplar çıkardım. Sen öykü, araştırma-inceleme üzerinden giderken ben de şiir, araştırma-inceleme üzerinden gittim. Kitaplar, sempozyumlar, konferanslar… Dergimizi çıkarırken de sonrasında da bazen çatışmalarımız, düşünce ayrılıklarımız oldu elbette. Yazan, düşünen insan için doğal değil mi kardeşim? Ama ürettiğin her eseri takdir ettim eleştiri hakkımı saklı tutarak.
***
Yıllar sonra sevgili kızın ‘Elif Şükran' öğrencim oldu. Bu kez yeniden aramız ısındı, Sevgili kızın Elif, benim “Elif”im oldu. Bu yeni süreçte her aydın insanda olması gereken esnekliği ve fikir değişimlerini sende görmekten mutlu oldum. Yazan-çizen insan er geç her türlü dogmadan kurtarır kendini, bence aydın olmanın en önemli unsurlarından biri de bu.
Bu mektup sayfalarca sürer bende. Biter mi? Sanmam. Sana diyeceğim çok şey var aslında. Onu yazacağım (ne zaman nasıl yazarım bilmiyorum) anılara sakladım diyeceğim de hayat anılara da izin vermiyor be Hulusi, Yani, “Hayat kısa sanat uzun.”
Aramızdan vakitsiz ayrılan her edebiyatçı dost için şunu düşünürüm elimde olmaksızın: Acaba daha uzun yaşasaydı neler yazardı 36 yaşında göçüp giden Orhan Veli? Otuz Beş Yaş şiirini deyip de 46'sında giden Cahit Sıtkı aramızda olsa daha neler yazardı acaba? Ya da “Tutunamayanlar”ı yazıp hayata sadece 43 yıl tutunabilen Oğuz Atay?
Sen de yaş 50 derken koparttın kendini bizden. Daha çok yazardın be Hulusi. “Sebebin gözü kör olsun.” derdi has şair Ahmet Erhan. (O da ışıklar içinde şiirle uyusun, Silivri'ye 4 güzel kitap düşürdü) Diyorum ki: Oralarda neler yazarsın, ya da yazılıyor mu bilemem? Biz hâlâ bu fani âlemdeyiz. Seni toprağın koynuna babaannenin bağrına koyduğumuz gece çok yağmur yağdı, gökler rahmetini üzerine indirdi, sevdiklerin üzüldü, ağladı sonra yağmur dindi.
Seni Silivri'nin içindeki “Asri Mezarlık”a, sevgili babaannenin koynuna emanet ederken şunu düşümdüm ağlarken gülerek. Hatırlar mısın: Elimizde bir kova ve badana fırçası; birimiz su döküyor birimiz eski mezar taşlarını okumaya çalışıyorduk. Hatırlıyorum; 93 Harbi'nde (Osmanlı-Rus Savaşı) imamlık yapan Silistre kökenli bir imamın mezar taşı kitabesini sökmüştük zar zor. Mezarlık bekçisi epey sonra bizi fark etmiş, “Ne yapıyorsunuz burada?” deyince, “Hiiçç, geçmişe bakıyoruz” demiştik tuhaf bir sözleşme gibi. Gönüldekini beyan etmiştik aynı sözlerle sonradan şaşırarak.
Şimdi o mezar taşı kitabesinin yazısını söktüğümüz yere yakın bir yerdeyiz seni sonsuzluğa yolcu ederken. Gece ki çılgın yağmur dindi, rüzgâr sustu. Şimdi bu tarafta olsan, giden dostlarının ardından yazdığın gibi kalemi kağıdı çıkarır ağlaya ağlaya sen de yazardın.
Sebep mi? Boşver… Yağmur dindi, fırtına sustu Hulusi… Şimdi, Silivri daha sessiz… Issız…
Işıklar içinde öykün devam etsin bir yerlerde kardeşim. Oralarda da yaz…
Selam eder muhabbetle gözlerinden öperim.

2 Ekim 2024, Tekirdağ
İhsan Tevfik

 

YORUM YAP